Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

'Üçüncü Sektör' : Sivil Toplum Kuruluşları

5 Şubat 2010 Cuma Dosyalar / Sonpeygamber.info ISNA`da


Batı'da Sanayi devrimi sonrası teşekkül eden ve Devlet dışı kurumları temsilen kullanılan Sivil Toplum Kuruluşu kavramının bizde gönüllü teşekküller için kullanımı 1990'lı yıllara rastlar. Akademik dünyada Sivil toplum tartışmalarının merkezine oturan "STK" terimi gündelik hayatta  oda, sendika, vakıf, dernek gibi adlarla faaliyet gösteren kuruluşlar için kullanılmaya devam ediyor.

Kavrama ilişkin akademik tartışmaları bir yana bırakacak olursak Türkiye'de Sivil Toplum Kuruluşları kavramı, resmi kurumlar dışında, sosyal, siyasi, kültürel veya hukuki amaçlarla kurulan ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar olarak tanımlanabilirler.

STK'lar Gönüllü Kuruluşlardır

STK'lar kişinin toplumsal sorumluluk anlayışıyla bireysel bilgi, birikim, emek, deneyim ve imkanlarını ortak bir amaç uğruna seferber etmesi anlamında gönüllülük esası üzerine kuruludur. Sosyal bir çevre edinmek, bilgi ve becerilerini toplumun hizmetine sunmak, topluluk içinde var olmak suretiyle aidiyet duygusunu tatmin etmek gibi sosyal ve psikolojik ihtiyaclarla bu tür kuruluşlara yönelen gönüllüler STK'lar için hayati önem taşıyor.

Batı toplumlarında genellikle aynı veya benzer statüdeki kişilerin bireysel amaçlarını gerçekleştirmek için STK'lara katılmalarına mukabil, İslam toplumlarında kişiler başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak ve böylece Allah rızasını kazanmak amacıyla gönüllü olurlar.

Bu nedenle STK'ların bizdeki karşılığı olarak vakıflar, Osmanlı uygulamasında münhasıran sosyal amaçlı örgütlenmeler şeklinde karşımıza çıkarlar. Eğitimden sağlığa, çevre düzenlemesinden fakir yardımına kadar her alanda faaliyet gösteren bu kurumlar toplumsal dayanışmanın önemli bir örneği olmuş ve işleyiş ve uygulamalarıyla bugünkü modern kuruluşlara model teşkil etmiştir.

STK'ların sosyal, kültürel ve politik açıdan etkisi gönüllü sayılarıyla orantılı olarak artacaktır. Bu itibarla STK'ların en önemli amacı üye sayılarını artırmak ve bilhassa gençlerin katılımını sağlayabilmektir. Ancak yapılan araştırmalar, gençlerin STK'lara katılımının %15 le sınırlı kaldığını gösteriyor. Önemli bir potansiyel ve enerjinin kaybı anlamına gelen bu sonucu değiştirmek üzere STK'lar, gençlerin ilgisini çekecek etkinliklerle onları gönüllüleri arasına dahil etmelidir.

STK'lar Uluslararası Alanda da Etkili Olmalıdır

Küreselleşme STK'ların önemini daha da artırdı. Çünkü sorunlar artık ülkelerle sınırlı değil. Çevre felaketinin yol açtığı sorunlar, savaş, açlık ve insan hakları ihlalleri gibi problemler dünyanın neresinde cereyan ederse etsin sonuçları itibariyle kısa bir süre sonra diğer coğrafyalarda yaşayan insanları da etkileyecek boyutlara ulaşıyor. Ortak sorunlara ortak çözümler üretme arayışı dinler ve kültürlerarası diyaloğu da gündeme getiriyor. Devlet dışı kuruluşlar olmaları hasebiyle çok daha kolay örgütlenebilen ve gönüllülerini harekete geçirerek sosyal dayanışma ruhunu etkinleştiren STK'lar  bu özellikleriyle "üçüncü sektör" olarak da tanımlanıyorlar.

Dayanışmayı esas alan bir toplum yapısının ürünü olarak ortaya çıkan STK'lara  yerel ve ulusal alanda etkin olmak artık yetmemekte. Tüm insanlığı ilgilendiren ortak sorunlara karşı ortak tavır alma gayreti bu kuruluşları, ülkelerinin sınırlarını zorlayarak uluslararası düzeyde hareket etmeye zorluyor. Bu bağlamda sivil toplum örgütleri bir baskı grubu niteliği kazanarak demokratik baskı mekanizmalarına yönelmek, bu çerçevede  uluslararası bir lobicilik faaliyeti göstermek ihtiyacıyla karşı karşıyadır. Teknik imkanların giderek arttığı ve iletişimin son derece kolaylaştığı günümüzde, Sivil toplum kuruluşları coğrafi sınırlamalardan uzak etkinlik alanlarını genişletecek uluslararası programlar düzenleyerek hem üye sayılarını artırmakta, hem de daha çok insana ulaşarak kurulduğu amaca hizmet için çaba göstermekteler.