Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Analı kuzu, kınalı kuzu…

12 Mayıs 2010 Çarşamba Sonpeygamber.info / Yazarlar

Hadis 23

“Cennet anaların ayakları altındadır.” *
 

Bir türküden:

Ana başta tac imiş

Her derde ilac imiş

Bir evlat pir olsa da

Anaya muhtac imiş

 

Biliriz ki şefkat ve merhamet hissi kula önce anadandır; sevgi ve acımayı anaya veren yüce Yaradan’dır. Ana hakkı, Tanrı hakkıdır. Ahları sevinçle satın alandır o, üvey sancıların sabır taşına satılandır. Öksüz hayatın Kabe’si, ve dilsiz bebelerin en beliğ sesidir. Analık kanunları yetmiş iki millet–üstü bir kalp ağrısıdır, tatlı bir kalp ağrısından da ötelere uzanan meserret çağrısıdır. Şöhret istemez analar ama şehir–i cihan olur, sevgisini tatmamışsa bir ananın, evlatlar ziyan olur. Anneleri anarak açar en parlak renkler bir çiçekte ve ille de gökkuşağı giyinir bir anne her bebekte.

Allah’ın haklarından sonra ana hakkınadır sorumluluk; bedeni içinde beden bulduğumuz, sayesinde var olduğumuz için. Bir çocuk bir anaya koşarken saman çöpü kehribara koşar gibidir; hasretle ilk öpüşler çoğalınca damlada denizler coşar gibidir.

Analarımız; acıların işaret sıfatı, özverinin özel adıdır; obamızın direği ve ağızların tadıdır. Yeminlere dar gelip dualarda bol olan güzeldir ana; Rahim ve Rahman ile kalbimize dolan güzeldir ana. Kalbimize zincirli en muhteşem tutsaklıktır; koyun kuzuya ve gece sabaha seğirdir gibi aklıktır ana. İçimize düşen bir susuzluk, susuzlar su arar gibi, ruhları iman sarar gibi. Gurbetlerde kubbe kubbe çınlayan tekbir sesidir ana; bahçeleri ıtır ıtır dolduran saba nefesidir. Hasret gecelerinde huzuru demleyen çayların şekeri, uzak yolcuların karalığa mahkûm gözlerinin feridir.

Anacık!

Kahramanları silinen bir filmin tam ortasında çaresiz çocuklarız biz, garip bir masalı yaşıyoruz, hazin bir rüyayı soluyoruz... Korkunç devler dolaşıyor etrafımızda... Ata otu, ite eti yedirmemekte direniyor ifritler... Ehremenler hatemi almış, Süleymanlar aldatılmış... Şehzadeler yüz yıllık uykularına dalmışlar... Bol yalanlı korolarda ayrı telden ve ayrı nağmelerden çalmada plaklar ve eski hançerlerin murassa kınlarında paslanmaya durdu dudaklar. Bir sen varsın anacık, Kaf dağının ardındaki dünyalar güzeli, yalnızca sen gerçeksin... Bütün kalpler yalan... Bir tek seninki, ne yanıldı, ne yanılttı çocuklarını kınalı ana... Herkes saadetine, sense felaketlerine ortak oldun evlatların... Onlar ki dilleri senindir, söyler dururlar; sütleri senindir, kimlik bulurlar.

Anacığım!

Yıllar ve yıllarca önceydi, hani bahçeleri çizerdin çizik çizik de hayallerini ekerdin kiraz gölgelerine... Orkidelere uzattığında elini kurdeleler sıyrılıp saçlarından, orkide olurlardı.

Anacığım! Ne çabuk çürüdü sokaklar? Saçlarına ne çabuk düştü aklar? Fidanlarını ayazlar, hayallerini dolular ne çabuk vurdu? Çocukların dağıldı; sevinçlerin de... Dizlerinde sızılar, ve yüzlerinde çizilerle... Yağmur suları çocuklarından daha sık geçiyorlar eşiğinden; komşular bir bardak süt, bir avuç kül soruyorlar eski zamanlardan.

Anacığım! Kavruk güzelliğine rânâ düşen kınalı saçlarına ay vuruyor; cennet ayağından buseler çalıyor şimdi. Durlanmış kelimelerin sarıyor sevgileri ve beyaz cümlelerinin kırkıncı kapısından süt verdiğin alperenler geçiyor birer birer. Bulutları arşınlayarak ve samanyolundan yalınayak... Sırf bunun için bile tarih olmuş bir gerçek ve övünülecek en büyük zafersin sen!..

* * *

Kimin üzerinde ana duası yoksa, tez yıkılır yaslandığı duvarlar.

 

*Ahmet b. Hanbel, Müsned, III, 429; İbn Mace, Sünen, II, 930