Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Bir Son Değil, Başlangıç Olarak İslam

23 Aralık 2009 Çarşamba Sonpeygamber.info / Röportajlar


Ramon Hegedus 1982'de Macaristan'da doğdu. Üç yıl önce Macar asıllı Müslüman bir hanımla evlendi. Budapeşte Eotvos Lorand Üniversitesi'nde biyolojik fizik dalında master ve doktora dereceleri aldı. 2008'in sonlarından beri İspanya'nın Girona şehrinde yaşıyor ve Girona Üniversitesi'nde çalışıyor. Dört yıl önce Müslüman oldu ve Abdurrahman ismini aldı. Budapeşte'de yaşarken Müslüman dostlarıyla bir Müslüman Macar cemiyeti oluşturma hedefiyle kurulan ve düzenledikleri sohbetler, halka yönelik organizasyonlar ve konferanslar yoluyla İslam hakkında gerek dinî gerek kültürel her konuda Müslüman olmayan insanları bilgilendirme çalışmaları yapan Hanif İslam Kültürü Vakfı'nda aktif olarak çalışmaya başladı.

Kendisiyle ihtida serüveni ve yaşadığı çevredeki peygamber algısı üzerine konuştuk.

Kur'ân-ı Kerîm'in Macarca tercümesini ve Martin Lings'in Peygamber Efendimiz'in hayatını anlattığı kitabını okumaya başladım. Bu çalışmaların yanı sıra, o vakte kadar hiçbir Müslümanla birebir tanışıklığım yoktu. İslami mimarinin güzelliğine olan ilgim beni okuduklarımın ispatıyla karşı karşıya getirmişti; mimarideki o mükemmellik, İslam'ın kalbinden fışkıran ruhsal aydınlanmanın somut bir işaretiydi.

ImageSizi İslam'a sürükleyen nedir? Kesin olarak saptayacağınız bir hadise var mı? Müslüman olma sürecinizi anlatır mısınız?

Allah-u Teala'nın merhameti sayesinde bütünüyle bir gafletten İslam'ın aydınlığına uzanan yol, bu yolculuğa giren herkes için eşsizdir. Batılı olarak doğmuş ve materyalist bir atmosferde adeta bir ateist olarak yetiştirilmiş birisi için bu, yıllar alabilecek ve uzun bir süreçtir. Bu cihette benim hikâyem de İslam'ı kabul edip şehadet etme sürecim de aynı şekilde işledi. Tüm hikâyeyi anlatırsam sayfalar dolar ama kuşkusuz bu yol boyunca peşine düşülmesi gereken izleri oluşturan olaylar ve kesin dönüm noktaları mevcut.

Bunların ilki, önceden inandığım her şeyde tamamıyla bir düş kırıklığı yaşamam oldu ve bu, hayatımda bir pusula işlevi gördü.  Ateist olarak yetiştirildim ve ben de, -günümüzde Hıristiyan olarak kayıtlı olsalar da Batı ülkelerinin gittikçe artan yaygın eğilimi olan- dinsizliği benimsemiştim. Bununla beraber, herkesin hayatını yöneten anlamlı veya anlamsız birçok inancı vardır. Ben tüm inancımı günümüzde insanlığın ulaştığı bilime vermiştim. Lisede eğitimimi bu alanda tamamlamıştım ve üniversitede modern fizik alanında ilerlemek istiyordum. Hayatımın en önemli sorularını profesörlerin cevaplayacağına dair safça bir umudum vardı. Ama bilimden ve onun temsilcilerinden büyük beklentilerim çok hızlı bir şekilde hayal kırıklığına dönüştü. Ve anladım ki, insan hayatının ne kökeni ne de manası ve ne de insan hayatına uygulanabilecek bir kılavuz ( birey için veya bütün olarak toplum için)  bilimden alınmış olamaz.  Bilim bu bağlamda sadece çeşitli teoriler ve fikirler ortaya koyabilir ama benim aradığım kesin hakikati asla doğuramaz.

Ama şunu kabul etmek gerekir ki, dinimizin basındaki kötü tanıtımına rağmen, Macarların Müslümanlara karşı düşmanlıkları yoktur. Sizin Müslüman olduğunuzu öğrendiklerinde, bu ilgilerini çeker ve dininizin tanımını size sorarlar. Bazen de kendilerinin yanlış anladıkları belirli soruların cevaplarını sizinle aydınlatmak isterler.

Bu hayal kırıklığından sonra sorularıma cevap aramak için dinlere yöneldim. Aralarında Müslüman yazarlar tarafından da yazılmış olan çok çeşitli kitap yığınıyla karşı karşıyaydım. Gerçekten dikkatimi çeken ve üzerimde derin etkiler bırakan eserler ise doğrudan veya dolaylı olarak tasavvufla ilgili olanlardı. Bu eserlerden bazılarında, Mevlana Celaleddin Rumî ve Muhyiddin İbn Arabî ( Allah ruhlarını günahlardan arındırsın) gibi en büyük şeyhlerin sözlerinden alıntılarla karşılaştım. Ruhsal arınma bahisleri öyle etkileyiciydi ki, İslamiyet ve özellikle tasavvuf üzerine çok daha fazlasını öğrenmek istedim. Daha sonra Kur'ân-ı Kerîm'in Macarca tercümesini ve Martin Lings'in Peygamber Efendimiz'in hayatını anlattığı kitabını okumaya başladım. Bu çalışmaların yanı sıra, o vakte kadar hiçbir Müslümanla birebir tanışıklığım yoktu. İslami mimarinin güzelliğine olan ilgim beni okuduklarımın ispatıyla karşı karşıya getirmişti; mimarideki o mükemmellik, İslam'ın kalbinden fışkıran ruhsal aydınlanmanın somut bir işaretiydi. Tüm bunlar bende Müslümanların bugün dinlerini sadece bir miras olarak, kökten uzanan bir dal gibi değil de, tüm kalpleriyle uygulayıp uygulamadıkları konusunda merak uyandırdı. Böylece bu dini seçmeye karar verecektim. Allah'a şükürler olsun ki, bu süreçte İslam'ın günümüzde de yaşanmasının mümkün olduğunu gösteren, İslam'ı çok iyi temsil eden Müslümanlarla tanışma fırsatı buldum. Bu uzun hikâyenin sonunda, İslam'ı kabul ettim ki bu bir son değil, bir başlangıçtı.

İslam'ı seçmeniz çevrenizde, örneğin ailenizde nasıl karşılandı?

Bu olay, arkadaşlarım, meslektaşlarım ve ailem dâhil herkes için bir sürpriz oldu. Her ne kadar bir sürpriz de olsa, bu, İslam'ı seçme nedenlerime karşı yoğun bir merakı doğurdu. Birçok Macar İslam'a aşina değildir ve İslam hakkında bildikleri de genelde medya ve basın kaynaklıdır. Ama şunu kabul etmek gerekir ki, dinimizin basındaki kötü tanıtımına rağmen, Macarların Müslümanlara karşı düşmanlıkları yoktur. Sizin Müslüman olduğunuzu öğrendiklerinde, bu ilgilerini çeker ve dininizin tanımını size sorarlar. Bazen de kendilerinin yanlış anladıkları belirli soruların cevaplarını sizinle aydınlatmak isterler. Elbette, kabulünü ispatın oldukça zor olduğu, aile üyeleri ve ebeveynlerden gelen belirli adetler var.  Doğal olarak, onlarda sizin garip bir mezhebe gireceğiniz veya toplumda, işyerinizde dininiz yüzünden damgalanacağınız ve insanların size düşmanca davranacağı şüphesiyle bir korku doğuyor. Bu korkular bize tamamıyla anlamsız gelebilir ama İslam'ın bugün maalesef şiddet ve terörizmle bağdaştırılan bir din olduğu düşünülürse korkularının yersiz olmadığı görülür. İslam'ın gerçek yüzünü dinimizin doğasında bulunan barış ve merhamet duygularına vurgu yaparak onlara tanıtmak bizim görevimiz. Tabii ki, ailemin İslam'ı seçişimin benim için zamanla geçecek bir heves olmadığını (Allah bizi bundan korusun) anlamalarıyla biraz zor zamanlar yaşadık.  Ama bir süre sonra, ilişkimiz yeniden hoşgörülü ve barış dolu bir hal aldı.

İslamiyet ve Hristiyanlık'taki peygamber algısını karşılaştırmak isterseniz neler söyleyebilirsiniz?

Bu soruya yalın bir cevap vermek istiyorum ve bir karşılaştırma yapmak kolay olmadığı kadar uygun da değil. Peygamberlik her iki dinde de önemli ama sanki Hristiyanlık'ta İslamiyet'teki kadar merkezi role sahip değil. Bu, Hristiyanlık öğretisinde bir peygamberden daha üstün olarak kabul edilen Hazreti İsa (as)'ın dindeki rolüne çok daha kuvvetli bir vurgu yapılmasıyla açıklanabilir. Kur'ân-ı Kerîm ise bize peygamberler arasında ayrım yapmamamızı, Hazreti Adem 'den Son Peygamber Hz. Muhammed (sav)'e kadar;  Hazreti İsa ve isimlerini bile bilmediklerimiz dahil hepsine kati olarak inanmamızı emreder.

Bizim şunu anlamamız gerekir ki, bakış açılarındaki bu farklılıklar sanıldığı gibi sonradan yapılan tahriflerden değil; dinlerin zaten (tarihsel olarak) doğalarında var olan niteliklerinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla, bu farklılıkların nerede ifratların ve bir Müslüman için farz edilen yasakların başladığı sınırın kapsamına girdiğini saptamak pek kolay değil. Bu nedenle bu karşılaştırmada daha ileri gitmek tehlikeli olabilir. Aramızda doğan farklılıkları en iyi bilen Allah-u Teala olduğuna göre, en iyisi bu konuda Kur'ân- ı Kerîm'in ve Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav)'in  öğretilerine  kulak verelim.

Peygamber Efendimiz'in sizin kalbinizde uyandırdığı ilk şey nedir? Onun sizi en çok etkileyen özelliği nedir?

O'nun en etkileyici özelliklerinden biri arka planından, köklerinden bağımsız olarak her insana ve her mahluka gösterdiği merhamettir. Bu merhamet öyle zarif ve o kadar kuşatıcıdır ki, insanın en yüksek sınırlarındadır. Bizim insanlara hatta masum hayvanlara karşı kaç kez sabrımız taşıyor ve onlara sinirleniyoruz?

Bu durumlarda en iyi çözümü, en doğru şekilde nasıl davranmamız gerektiğini Peygamber Efendimiz'in merhametli karakterinin öğretilerinde buluruz. Aslında biz Müslümanlar çoğunlukla etrafımızdaki diğer insanlara nasıl davranacağımızı unutuyoruz ve derhal dış görünüşlerine göre onları yargılama yoluna gidiyoruz. Diğer insanları eleştirirken kendimiz de hata yapabileceğimizi çoğunlukla gözden kaçırıyoruz ve onları sadece dış görünüşteki hareketlerine göre yargılıyoruz. Özellikle günümüzde Peygamber Efendimiz'in hoşgörü ve merhameti hakkındaki öğretilerini hayatımıza geçirmek, bizim için çok acil bir ihtiyaçtır. Bu ayrıca İslam'ın mesajını hayata geçirebilmemiz için kilit bir noktadır. Tüm bunlar dâhil, Peygamberimizin kalbimde uyandırdığı ilk şey, onun ruhsal tekâmülün canlı bir örneği olmasıdır. Canlı diyorum çünkü ilk olarak, fiziksel olarak yokluğunda bile O, zamandan bağımsız bir şekilde Allah'ın elçisidir. Biz buna inancımızla, sözlerimiz ve davranışlarımızla şahitlik ediyoruz. Çünkü O, ‘' Ben Adem ve bir balçık bile olmadığında bile peygamberdim'' buyurmuştur. İkincisi, mübarek sahabelerin ( Allah onlardan razı olsun) ve onlardan sonra gelen âlimlerin gayretleri sayesinde, titizce kaydedilmiş, güvenilir ve çok geniş çaplı bir hadis koleksiyonuna sahibiz. Bu hadisler sayesinde Peygamberimizin insani olarak mükemmel karakterinin ve davranışlarının en ufak detaylarını bile öğrenebiliyoruz.


O'nun en etkileyici özelliklerinden biri arka planından, köklerinden bağımsız olarak her insana ve her mahluka gösterdiği merhamettir. Bu merhamet öyle zarif ve o kadar kuşatıcıdır ki, insanın en yüksek sınırlarındadır. Bizim insanlara hatta masum hayvanlara karşı kaç kez sabrımız taşıyor ve onlara sinirleniyoruz?
 

Ve son olarak -ki bu oldukça önemli-; İslam tarihi boyunca ve hala bugün de Müslümanlar arasında Hz. Muhammed (sav)'in öğretilerini uygulayarak, iç ve dış görünüşleri itibariyle O'nun ruhsal tekâmülüne çok yaklaşan insanlar olmuştur. Bunlar şeyhleri ve varisleri olmak üzere dervişlerdir. Sadece ismen değil, gerçekten mertebeleri itibariyle de  derviş olanlardır. Onlar, ruhsal tekamüle ulaşmanın ve Peygamberimizin aydınlığının verdiği filizlerin canlı örnekleridirler. Ki biz onların vasıtasıyla Peygamberimizi sadece ‘'tarihsel bir bilgi'' olarak değil de, canlı bir öz olarak da görebiliriz. Bu açıdan bu mübarek insanların şehadetin ikinci- -'Muhammed O'nun elçisidir- kısmının anlamlandırılmasında ve gerçekliğinin anlaşılmasında büyük payları var. Ayrıca onlar bizi kendi yetilerimize göre - sahip olduklarımız ne kadar sınırlı da olsa- bu tecrübeyi paylaşmaya davet ediyorlar. Onların sayesinde biz de şehadetin sadece kelimelerle söylenmesinin yeterli olmadığını, inancımızın ve hayatımızın birer parçası olması gerektiğini anlamaktayız.

Yaşadığınız yerde Peygamberimiz Hz. Muhammed nasıl idrak edilmekte ve nasıl kabul görmektedir?

 Ülkemde İslam hakkında olduğu gibi, Peygamberimiz hakkında da genel olarak çok az bilgiye sahipler. Zaman zaman medyanın insanların İslam ve Hz. Muhammed (sav) hakkındaki fikirlerini olumsuz bir önyargıya dönüştürmeyi amaçlayan girişimleri olsa da, halkımızda O'na karşı herhangi bir nefretle karşılaşamazsınız. Hatta, bir çok durumda, Müslümanlar tarafından teklif edildiğinde O'nun kişiliği ve hayatı hakkında daha fazlasını öğrenmeye açık olduklarını görürsünüz.

Peygamber Efendimiz'in doğumu ( Mevlid) sizin çevrenizde nasıl kutlanıyor?

Bizim toplumumuzda, toplumumuzun çok küçük ve aynı zamanda genç olması sebebiyle,  Mevlid kutlamaları gibi köklü gelenekler yok. Fakat, Türk abi ve ablalarımızdan bu kutlamaları gördükçe biz de sevdik. Böyle özel durumlarda Peygamberimizin yüce karakterini andığımız sohbetler yapmak için abi ve ablalarımızla toplanmaya alıştık. Ayrıca son birkaç yıldır Mevlid zamanında halka açık konferanslar düzenlemeyi başardık. Bununla beraber, bizim bugün bu törenleri kutlama şeklimiz hala yapım aşamasında, inşallah tamamlanır ve geçen zamanla Macar Müslüman toplumunu da kuşatıcı bir hal alır.

Türk kültüründe "gül'' Peygamber Efendimiz'le özdeşleştirilen bir semboldür. Bu kullanım hakkında bir bilginiz var mı? Sizin kültürünüzde de Peygamberimiz için kullandığınız bir sembol mevcut mu?

Evet, Türk kültüründe böyle bir sembolün kullanıldığını biliyorum. Yaptığımız kutlamalarda biz de bu sembolü kullandık. Bir Macar için Macar mitlerinde ve masallarında sıkça rastladığımız, güzellik ve doğrulukla bağdaşlaştırılan bu sembolü uyarlamak bizim için de  çok anlaşılır ve kolay oldu. Bu suretle bu güzel sembolü güzellik ve doğruluğun asıl kaynağı olan Peygamber Efendimiz için sizden almamız bizim için kolay oldu.

Web sitemiz hakkında ne düşünüyorsunuz?

Web sitenizin öğretici ve oldukça donanımlı olduğunu düşünüyorum. Peygamberimizin asil kişiliği ve onunla alakalı olan her şeyin üzerinde durma fikri hoşuma gitti. Tüm çabalarınız için Allah sizi mükâfatlandırsın ve işlerinizde ilerlemeniz için kolaylıklar versin. Eğer sitenin ana yapısına uyarsa İslam sanatları ( özellikle hat sanatı ve mimari ) resimlerle ve anlatımlarla daha çok yer alırsa daha ilgi çekici olabilir.