Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Ceylanlarımızı vurdular

26 Eylül 2009 Cumartesi Sonpeygamber.info / Yazarlar


Ülkemizin sevilen kalemlerinden Prof. Dr. İskender Pala artık yazılarıyla Sonpeygamber.info'da olacak. İskender Pala'nın düzenli olarak yazılarını paylaşacağı bu köşede Kırk Hadis denemelerini bulacaksınız. 
 

Hadis: 2

Seleme b. el-Ekva'dan: Rasul-i Ekrem (sav) buyurdu:

"İnsan, nefsi (peşinde) zorbalar arasında yazılana kadar sürüklenir." (Seçme Hadisler , s.96)

''Düşünüyorum, öyleyse varım!'' diyen bilge, belki de ''Varım, öyleyse düşünmeliyim!'' demeliydi. Düşünmeliyim ki akletmeliyim, idrak etmeliyim, bilmeliyim... Sükutun kutlu eli değince elime...

Bir baksanıza, hevesin binbir rengine mübtela hayatlarımız... Binbir arzu var yüreklerde. Âdem'den ademe akıp giden zamanın her renginde ayrı desenler çizilmiş insanlığın alnına. Sonsuzluk yurdunun kokusunu almakta zorlanıyor dimağlarımız ve mineli fincanların telvelerine düşürülmüş hayaller gibi savruk gönüller. Kumlara çizdiğimiz, emellere dair iğreti resimler fırtınalara uğramakta, hakikat hayale, gerçek masala döndürülmekte. Hep bir arzu içimizde, hep bir ihtiras. Koş ki yakalayasın. Kafesinden boşanmış sırtlanlar gibi saldırmakta iştahlarımız dört bir yana; batıl tasavvurların ağına düşmekte güvercinler. Bu ne vahşi çağdır böyle, duygularımızı sersefil eyleyen! Bu ne zamandır ki simsarlar gücü alıp satmakta ve nicedir gülistanlar harab, bülbül kurşunlanmış, gül fidanı kırık. Bunu bir de ben düşünmeliyim; düşünmeliyim, madem ki varım!..

İçimizdeki şımarık çocukların hoyratlığı bizim felaketimiz; masum görünümlü zorbalıkları hep o aymazlık bize mubah gösteren. Kapımıza bırakılmış selamların sıcaklığını, bir merhabaya yaslanarak yaşamanın lezzetini unutturan bize, o beyaz günahlar oldu hep. Adını anmadığımız zulümlerimiz söndürüyor şimdi içimizdeki ışığı ve nefsimize olacağı, ruhumuza kader yazdırtıyor. Mazlum kostümleri ne kadar da yakıştırırız üstümüze. ''Sorsalar mağdûrunu gaddâr kendin gösterir'' der şair; hakikat, bizi anlatır. Arenalarda vahşi aslanlara parçalattığımız masumiyetimizin ardından, çığlık çığlığa kadeh kaldırarak satın aldık cinayetleri ve savaş dedik zorbalığın adına, adalet dedik; bulvarlara döküldük, plazalara, kulelere tırmandık. Bir yıldırım yalımında şavka gelmiş anlık bir silüete vurulduk ve düştük Mehlika Sultan'ın kara sevdasına. Geceye döndü nurlar, geceye kan sızdı, yaralandık... Bilemedik, biz mi gafildik, gece mi kansızdı!?.. Zilhiccemiz muharreme döndü, günahsız uykularımızın hırsızları yorumladı rüyalarımızı. Demedik; düşüneceğim, çünki varım!..

Dünyanın donmuş kalıplarında yeni bir hayatı formatlamak düştü bahtımıza. Beşeriyet sırtlan payını kapışıyor. Zorbalıkların, kinlerin, önyargıların maverasında bir hayat şimdi sürüklediğimiz. İçimizdeki haşarı çocukları terbiye eden aşka doğru bir yöneliş; dışımızdaki kötülüklere karşı bir dayanış(ma). Oysa kuraldı, bir Allah, bir dahi çoban yıldızı da olsa şahidimiz, sapmamak doğru yoldan ve geçit vermemek asla zulme. Kalın duvarlı dayatmaları, keskin köşeli zorbalıkları aşabilmek adına güzelleştirmek içimizi ve mermeri su ile eritmek; pası çiçek tozuyla silmek... Silm'i ve selamı hakikatiyle anlamak ve öylece yaşamak. Ta ki kalbimizin en şah vuruşuyla darmadağın olsun saflar ve ferzanelerimiz devirsin kaleler ardındaki şahları; yalın bir piyade olan ferzanelerimiz... Bir çocuk, yalınayak, lokmaya muhtaç; ancak o vakit söndürür cılız ellerinde konvansiyonel füzeleri, ancak silm ile, selam ile durur önünde kurşunların. Bir pehlivan sürüklenmeye başlarsa eğer yaramaz umutlarının yelpazesinde, cılız parmaklarla değişmiş sayılır pençelerini ve çocukleyin aciz kalır.

Kişioğlu hiç akletmez mi!?.

Varım, çünki düşünüyorum!..