Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Halden Anlayanla Hasbihaldir Dua

7 Aralık 2015 Pazartesi Sonpeygamber.info / İslam


“Allah’ım” diye başlayan bir konuşmanın kendini paralarcasına kurulan cümlelere ihtiyacı yoktur.  Aracıya ihtiyaç duymayan konuşma halidir Rabbiyle. Kul bilir ki yüreğinden dökülen her yarım kalmış cümle, Rabbi tarafından tamamlanır.

Dua Allah’a uzanan elimizdir. Gerçekleşmesi beklenen sözlerde, en fazla umudun rengi hâkim. Öyle ya insan, gerçekleşme ümidini taşımadığı sözlerini neden paylaşsın ki. Bu yüzden hayal kurmak değil dua. Ne istediğinin farkına vararak yeniden istemek, cümle cümle ne aradığını önce kendine itiraftır.

Ne ilginçtir ki kulun Rabbiyle konuşması, önce kendiyle konuşmasını gerektiriyor. Bu yüzden kendini, varoluşu, hayatı anlama ve tanımaya en yakın hal. Vicdanla sıra dışı sohbet imkânı. Allah’ın yarattığı varlığa gösterdiği bir başka özeni. Bu, vicdanın berrak sesini dinleyebilmek kadar, kuluna istemenin kapısını açabilme fırsatı tanımış olmasıyla da anlaşılabiliyor.

İnanıyorum ki kulun gerçekleşmesini istediği bu özel ve içtenlikli konuşma hâlinin, yaratılma zamanı da var. Kulun istediği zamanla, yaratıcının uygun gördüğü zamanın örtüştüğünde, gerçekleşeceğine olan inanç, duanın güven verici bir mercide dikkate alındığı duygusunu arttırıyor.

Yine de bütün şartların olgunlaşması, duanın tam o anda gerçekleşeceği anlamına da gelmiyor. Hz. Peygamber’in günah içermeyen bir duanın kabulüyle ilgili “Allah’a dua eden herkese Allah icabet eder. Bu icabet, ya dünyada peşin olur ya da ahirete saklanır yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek suretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-i rahmin kopmasını istememiş ya da acele etmemiş olsun(Kütüb-i sitte, 5. Cilt, 1782, s. 523) hadisi dua etmeye devam eden bir kulun Allah tarafından değerli görüldüğünü hatırlatmakla birlikte, kabul edilmesindeki aceleciliğe de engel olmayı amaçlar. Mümin ölümle yokluğa karışan, hakikatten uzaklaşmış bir varlık değildir ki. Bu yüzden dua, öldükten sonraki hayat ve insanın kendisine karşı bitmeyen anlam katışını içerir. Sözün düşmediği bu anlam, gerek dünyaya bırakılan bir tohum, gerek ebediyete devredilen bir berekettir.

Fakat asıl üzerinde durmak istediğim, duanın Allah ile konuşma hali olmasıdır. O’nun insan ile kurduğu ilişkide sorun olmamışsa da kulun O’nunla ilişkisi sorunlu olagelmiş. Şartlı, çıkarcı, hazıra konma, yaratıcısını dualarını kabulde, bir bakıma vazifelendirici şekilde görme beklentisi, insanın varoluşunda ayak bağı olan düşünceleri.

“Duanız olmasaydı Rabbim size niçin değer verecekti ki?” (Furkan 25/77) ayeti, kuldan beklenileni hatırlatıyor. Allah’ın kuluna aşılmaz mesafeler getirmediğini, bunun yerine kimi zaman ıssızlaşan, yorgun düşüren, belirsizlikler içerisinde bırakılmışlık duygusunu hissettiren bu dünyanın, âlemin yaratıcısıyla iletişim kurmadan aşılamayacağı hakikatini de hatırlatır. Dua, tam da hayatın içindeki olan biten her şeyi ilahi takdirde yeniden değerlendirilmesini sağlayan yakarış, geleceğe dair umudun verdiği huzur ya da belirsizliğin giderilmesi için kopmaz bir iletişim hâlidir Rabbiyle.

Bu konuşabilme hâlini ahenkleştirecek ve dünyada kaybolmaktan koruyacak olan aracısız bir iletişime geçmesini, bu kadar önemseyen yaratıcının sesini duymak ise kulun kendiyle olan konuşmasına aşinalığıyla başlayabilir.

İnsanın kendi içinde yapılan bu yeniden okuma hâli, olgunlaşmaya başlamanın da adımıdır. Bu sayede iyinin ve kötü olanın dereceleri berraklaşır. Neyi ne için istediğimizin farkına varmadan, anlamı hiç bilinmeden ezbere edilen dualar peygamberlerin dualarıyla kıyaslanabilir mi?

Hayat karşısında bir yol bulamama ve olan biteni yorumlayamama gibi haller ancak, Allah ile paylaşabilme fırsatlarını sunan duayla aşılabilir. Bu bir bakıma insana içten dokunan, sarsan her şeyin durum değerlendirmesidir de.

Dua yollamaktır Allah’a sözünü. Söz neler içermez ki. İnsanlık acısını, sevincini, hüznünü anlatmış sözle, yani başkalarının ancak sıralanmış cümlelerle anlayabileceği mahremiyetin alanına giren tüm duyguyu. 

“Duanız olmasaydı Rabbim size niçin değer verecekti ki?” (Furkan 25/77) ayeti, kuldan beklenileni hatırlatıyor. Allah’ın kuluna aşılmaz mesafeler getirmediğini, bunun yerine kimi zaman ıssızlaşan, yorgun düşüren, belirsizlikler içerisinde bırakılmışlık duygusunu hissettiren bu dünyanın, âlemin yaratıcısıyla iletişim kurmadan aşılamayacağı hakikatini de hatırlatır.

“Allah’ım” diye başlayan bir konuşmanın kendini paralarcasına kurulan cümlelere ihtiyacı yoktur.  Aracıya ihtiyaç duymayan konuşma halidir Rabbiyle. Kul bilir ki yüreğinden dökülen her yarım kalmış cümle, Rabbi tarafından tamamlanır.

Dua, zamanla çevrili kulun beklemeyi bilmeyi içeren kabullenilmişliğinin bir ifadesidir. Emanet edilmiş, paylaşılmış sözün gerçekleşme zamanını, zamanın yaratıcısı Allah’a bırakmaktır. Bu yüzden dua, dayanılanın yüceliğiyle orantılı olarak, huzurda olmanın hissedişi kadar huzur esintisini getirir.