Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hayat Hikayesinde "Ayak İzi" Arayışı

27 Ekim 2010 Çarşamba Sonpeygamber.info / Denemeler


 

Hayat kitaptan öğrenilmez. Din de... İşte bu sebeple Allah Zü'l-celal kitabını peygamberi aracılığı ile göndermiştir, Hz. Âişe'nin "yürüyen Kur'ân" olarak tavsif ettiği peygamberi ile.

Sahabelerin hayatlarını, büyüklerin menkıbelerini dinlemenin insanın kemalata ermesinde önemli olduğu söylenegelir hep. Peki hayat hikayesi neden önemlidir?

Bu soruya başka bir soruyla cevap verilebilir: İnsanın yeryüzündeki varoluşunu, Hz. Adem'in hikayesini bilmeden kavrayabilir miyiz? Onun kul ile halife oluş arasındaki dengeyi nasıl kurduğunu; pişmanlık ateşinde yanmadan tevbenin tevbe olamayacığını Hz. Adem kıssasından daha iyi anlatan ve kalbimizde karşılık bulan başka bir metod var mıdır? Tabii ki yoktur. İşte bu yüzden zaten bizi bizden iyi bilen Yaratıcımız da bize hidayet yolunu gösterirken hep misaller verir, kıssalar anlatır Kitab-ı mübininde.

Nasıl Halilullah olunacağını Hz. İbrahim örneği üzerinden okuruz.  Muti kadının nasıl olacağını Hz. Meryem ve Hz. Asiye üzerinden örneklendirir Kur'ân. Tam aksine isyankar kadını da Hz. Lut'un ve Hz. Nuh'un eşleri üzerinden. Yani biz insanlar, yaşanmış örnekler üzerinden bir münasebet kurabiliriz pek çok şeyle.

Belki fikirler sadece okuyarak öğrenilebilir. Ama ahlak, ahlak kitaplarından, ahlak teorilerinden değil, hatta ahlaklı olmayı emreden vaazlardan da değil, sadece ve sadece ahlakı giyinenlerle hemhal olarak, onların hayat hikayelerinden ibretler devşirerek elde edilebilir. Hatta musikî için bile fem-i muhsinden öğrenilir der bu işin üstadları.

Hayat kitaptan öğrenilmez. Din de... İşte bu sebeple Allah Zü'l-celal kitabını peygamberi aracılığı ile göndermiştir, Hz. Âişe'nin "yürüyen Kur'ân" olarak tavsif ettiği peygamberi ile. Efendimiz (as) örnekliğini bize ulaştıran kaynak da onun en yakın ashabı.

Efendimizin hanımları, yani müminlerin anneleri bize nasıl örneklik teşkil edecek? Daha doğrusu biz onları nasıl örnek alacağız? Bence bugün bu soru üzerinde yoğunlaşmamız lazım.

Mesela Hz. Ümmü Seleme. Bilindiği gibi Peygamberimizle evlenmeden önce Ebû Seleme ile evliydi. Onunla birlikte Erkam'ın evinde Müslüman olanlardan. İlk Müslümanlardan oldukları için Mekke'de zorluklar yaşarlar. Ve Efendimizin "orada adil bir hükümdar var" diyerek işaret ettiği Habeşistan'a hicret ederler.

Bu hicret başta olmak üzere Ümmü Seleme asrı saadette pek çok önemli olaya hep şahit olmuştur. Mesela biz Habeşistan'da Müslümanların Necaşi tarafından nasıl karşılandığını, onun Mekke'den giden elçilere Müslümanları teslim etmeyişini ve sarayında Meryem sûresini peygamberimizin amcasının oğlu Cafer'in okumuş olduğunu hep Ümmü Seleme'nin rivayetlerinden öğreniyoruz. Yine Medine'ye hicretin Müslümanlar için nasıl zorlu bir süreç olduğunu da Ümmü Seleme tecrübesinden ve bizzat onun anlatışından öğreniyoruz.

Tecrübeden kendine izlek çıkarmak, yaşanmış hayatların izini sürmek çok önemlidir. Çünkü iz takip ederseniz, kaybolmazsınız.

O'nun şahitliği, asrı saadete bizim de muttali olmamızı sağlayan bir nimet âdeta. Çünkü Hz. Âişe'den sonra en fazla hadis rivayet eden hanım sahabe olarak biliniyor. Ama pek çok kişi için Ümmü Seleme'nin dirayetinin örneği olarak görülen olay, Hudeybiye anlaşması esnasında cereyan etmiştir.

Hicretin altıncı yılında Müslümanlar hac yapmak için yola çıkmışlardı. Hudeybiye denilen mevkiye gelince konakladılar. Mekkelilerin, o yıl hac için izin vermeyecekleri belli oldu. Efendimiz onlarla bir anlaşma imzaladı. Bu yıl Kâbe'ye gitmeyeceklerdi. Güvenlikle ilgili bazı anlaşmalar da yapıldı. Anlaşmanın maddeleri Müslümanların aleyhine gibi gözüküyordu. Sahabeden pek çoğu peygamberimizin neden bu anlaşmaya razı olduğunu anlayamadı ve zaten hasret oldukları Kâbe'yi ziyaret edememek onlara çok dokundu. Hatta Hz. Ömer Peygamberimize "Neden dinimizin şerefini düşürüyoruz? Sen bize bu yıl Kâbe'ye gideceğimize söz vermemiş miydin?" diye çıkışacak denli kızgındı.

Pek çok Müslüman benzer duygular içindeydi. İşte böyle bir atmosferde Efendimiz, ashabına sanki hac menasikini yerine getirmişler gibi kurbanlarını kesmelerini ve başlarını tıraş ederek ihramdan çıkmalarını söyledi. Her sözü büyük bir itaatle kabullenilen Efendimiz, sanki bu sefer duvara konuşuyordu. Herkes meyus bir şekilde oturuyor ve Efendimiz emrini tekrarlamasına rağmen sanki hiç duymamış gibi tepkisizce duruyordu. Buna çok üzülen Efendimiz çadırına döndü. Ümmü Seleme'ye durumu anlattı. Ümmü Seleme de ona bir tavsiyede bulundu.

"Onlara hiç bir şey söyleme, sadece yapacağını yap", idi tavsiyesi. Yani "git ve kurbanını kesip başını tıraş et" dedi Peygamberimize. Peygamberimiz de bu tasiyeye uydu. Onun ihramdan çıktığını gören Müslümanlar sanki uykudan uyanır gibi hareketlendiler ve telaş ile kurbanlarını kesip başlarını tıraş etmeye başladılar. Ümmü Seleme rivayetinde der ki: "o kadar hızlı hareket ediyorlardı ki tıraş olurken kendilerini yaralamalarından korktum".

Bu örnek bize neyi anlatıyor? Ya da bizim bu örnekten alacağımız ne olmalı?

Ümmü Seleme sosyal psikolojiyi çok iyi bilen bir hanım. Yani insanların söylenenden ziyade yapılanı uyguladıklarını bilen bir hanım. Bunu görüyoruz. Diğer taraftan Peygamberimizin de hanımıyla toplumsal bir meselede istişare ettiğini görüyoruz.

Bugünkü konjonktürün gerektirdiği kadın özelliklerini tarihte, sahabede, hatta peygamberimizin eşlerinde aramaya kalkarsak  Hz. Hatice'yi girişimci, Hz. Âişe'yi entelektüel, Hz. Zeyneb'i militan siyasetçi, Hz. Ümmü Seleme'yi de yaşam koçu gibi bir seviyeye indirgemenin yolunu açmış olmaz mıyız?

Bugünden baktığımızda ne oluyor? İslâm'da kadınların eziliyor olduğu yolundaki suçlamaların ne kadar yaygın olduğu herkesin malumu. Böyle bir ithama cevap olarak tam aksi bir örnekle karşılaştığımızda, elbette çok mutmain oluyoruz. Güçlü bir kadın karakter olarak kodluyoruz Ümmü Seleme'yi. En azından ben ilk gençlik yıllarımda siyer okuduğumda bu yönünden çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Fakat sadece böyle tek yönlü bir okuma bizi nereye götürür? Bugünkü konjonktürün gerektirdiği kadın özelliklerini tarihte, sahabede, hatta peygamberimizin eşlerinde aramaya kalkarsak ne olur?

Hz. Hatice'yi girişimci, Hz. Âişe'yi entelektüel, Hz. Zeyneb'i militan siyasetçi, Hz. Ümmü Seleme'yi de yaşam koçu gibi bir seviyeye indirgemenin yolunu açmış olmaz mıyız?

O yüzden sahabe hanımların idealize ettiğimiz yönlerinin değil de başka yönlerinin de bir bütün olarak göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum. Mesela Hz. Ümmü Seleme bu derece dirayetli biridir. Fakat Hz. Âişe'yi kıskanmakta diğer hanımlardan geri kalmaz. Peygamberimizi bu konuda adil davranmaya zorlamaktan, bu konuda aşırı bir baskı yapmaktan geri kalmaz. Ama Efendimiz "bana Âişe dışında hiç bir hanımımın yatağında vahiy gelmiyor" dediğinde Ümmü Seleme yaptıklarından pişman olur ve hemen özür diler. İşte budur ahlakî tavır.

O da Hayber sonrasında zenginleşen İslâm toplumundan payına düşeni isteyen hanımlar arasındadır. Bu kadar ganimet olduğuna göre peygamber eşleri olarak bizim neden payımız olmasın bu zenginlikten diyen diğer peygamber eşlerinden biridir. Ama Allah Teâlâ peygamber eşlerini dünya ile Allah Rasûlu arasında bir seçim yapmaya davet ettiğinde elbette tercihi Allah ve Rasûlu olur.

Ve sadece bir sahabe hanımı değil, başka meşrep ve karakterdeki başka hanımları da göz önünde bulundurmamız gerekir sağlık bir örneklik teşkil edebilmesi için.

Mesela Ümmü Seleme dirayetli bir kadındır. Habeşistan'a hicret, Mekke'ye hicret, Hudeybiye, Hayber... pek çok önemli olaya şahit olmuş ve katılmıştır. Buradan yola çıkarak bütün kadınlar böyle aktif olmalı sonucunu çıkarırsak, yani kadınlar cihada katılmalı sonucunu. Yine eksik bir temsil yapmış oluruz. Yoksa Peygamber Efendimizin evinde oturan ve ev halkına bakan kadın için söylediği "seninki de cihattır" sözünü nereye koyarız?

Bu sebeple örneklikte meşreb ve mizac farkını dikkate almak gerekir. Ümmü Seleme aktif bir kadın tipidir. Bu sebeple aktifliği, bu meşrebten olanlar için örnek teşkil eder. Ama ahlakı, peygamber sevgisi ve fedakarlığı, dini uğruna bütün zorluklara göğüs germesi gibi pek çok özellik, kadın erkek bütün Müslümanlar için örnektir.

Bu noktada hayat hikayesi ve tarihin tecrübe oluşunu bir kez daha vurgulamak yerinde olur. Tecrübeden kendine izlek çıkarmak, yaşanmış hayatların izini sürmek çok önemlidir. Çünkü iz takip ederseniz, kaybolmazsınız.

Modern insan arayan insan, oysa biz iz takip edenlerden olmalıyız. Evet bulanlar arayanlardır. Biz de arayanlardan olmalıyız, ama aradığımız ayak izidir bizim. Yani iyi çığırlar açan, iyi sünnetler ortaya koyanların ayak izleri. Çünkü: önceliklerimiz, sabitelerimiz nasıl pratiğe taşınmış, nasıl bir hayat tarzı haline gelmiş? Ancak böylece, bu izleri takip ederek anlayabiliriz.