Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Muhammediye ve Muhammediye Şerhinde Hz. Fatıma

2 Kasım 2015 Pazartesi Sahabe / Ehl-i Beyt



Muhammediye; Hacı Bayram Veli'nin müritlerinden Yazıcıoğlu Mehmed'in H. 853/ M. 1449'da Gelibolu'da kaleme aldığı, 9008 beyitten müteşekkil hacimli bir eserdir. 

Giriş

Hz. Fatıma (r.anha); Hz. Peygamber'in sevgili kızı olması, ehl-i beyt içinde yer alması ve yüce Peygamber'in neslinin ondan devam etmesi gibi sebeplerle müminlerin gönlünde ve İslami literatürde önemli bir yere sahiptir. Mümin hanımların övüncü olan Hz. Fatıma (r.anha); Rasûlullah (sav)'ın genlerini taşıyan ve O'nun terbiyesi ile hane-i saadette yetişen, yüce Peygamber'i en yakından tanıyanlar içinde yer alan müstesna ve örnek bir şahsiyettir. Bu itibarla manzum veya mensur birçok edebi eserde Hz. Fatıma (r.anha)'ya dair hususlara yer verilmiştir. Bildiride
Yazıcıoğlu Mehmed'in Muhammediye'si ve İsmail Hakkı Bursevi'nin Muhammediye Şerhi'nde Hz. Fatıma hakkındaki bilgiler ele alınmaktadır.

Yazıcıoğlu Mehmed ve Muhammediye

Muhammediye; Hacı Bayram Veli'nin müritlerinden Yazıcıoğlu Mehmed'in H. 853/ M. 1449'da Gelibolu'da kaleme aldığı, 9008 beyitten müteşekkil hacimli bir eserdir. Eser, Yazıcıoğlu'nun daha önce kaleme aldığı Megaribü'z-Zaman adlı Arapça kitabının manzum, serbest bir tercümesidir. Kardeşi Ahmed Bican da Megaribü'z-Zaman'ı Envaru'l-Aşıkin adıyla mensur olarak Türkçeye çevirmiştir.

Muhammediye, Hz. Peygamber'in övgüsünü dile getiren bir na't ve hayatını anlatan bir siyer kitabıdır. Terci-i bend, kaside, mesnevi ve müstezad tarzı şiirlerden oluşan eser üç bölümden müteşekkildir. İlk bölümde yaratılış konusu işlenmiş, konuyla ilgili ayet ve hadislere, tefsirlerine yer verilmiş, Hz. Âdem (as)'in yaratılışı ve hayatı anlatılmıştır. İkinci bölüm; "tertibü'l-evliya" kısmı ile başlar. Burada Hz. Âdem (as)'den sonraki peygamberler sırasıyla ve bazı özellikleriyle dile getirilir. Sıra Hz. Peygamber'e gelince; doğumu, hayatı, savaşları, yakınları, mucizeleri hakkında etraflı bilgi verilir. Üçüncü ve son bölümde ise kıyamet alametleri, ahiret hayatı ve hususiyetleri işlenir. Eser, kendi türü içerisinde en hacimli ilk manzum telif eser özelliğine sahiptir. Hem kendi zamanında, hem de sonraki asırlarda, sadece Anadolu sahasında değil Türk dünyasının diğer sahalarında da sevilerek okunmuş ve örnek alınmıştır.

İsmail Hakkı Bursevi ve Muhammediye Şerhi

On sekizinci yüzyıl mutasavvıflarından İsmail Hakkı Bursevi; (1653–1725) tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvufa dair yüzün üzerinde eser kaleme almış büyük bir âlim, divan sahibi bir şairdir.  Ruhu'l-Beyan adlı tefsiri büyük şöhret kazanmıştır. Bursevi'nin bir diğer meşhur eseri de Yazıcıoğlu Mehmed'in Muhammediye'si için kaleme aldığı Ferahu'r-Run adlı şerhtir. 1696'da tamamlanan eser Muhammediye Şerhi olarak tanınmış; Arap harfleriyle iki cilt halinde İstanbul (1258, 1294) ve Bulak'ta (1252) birkaç defa yayımlanmıştır. Eserin Latin harfleriyle sadeleştirilmiş ve daha kolay istifade edilmek üzere başlıklar ve maddeler halinde düzenlenmiş bir neşrini de Mustafa Utku gerçekleştirmiştir.

İsmail Hakkı Bursevi, Muhammediye Şerhi'ni geleneksel şerh metoduyla kaleme almış; metnin umumi manasından ziyade tek tek kelimeler üzerinde durmuş, bazı beyit ve mısraları bazen kısa bazen de ayrıntılı olarak izah etmiştir. Eserdeki açıklamalar arasında ilgili konuya örnek olmak üzere pek çok beyit veya dörtlük vermiş; li-muharririhi başlığı ile de kendisine ait beyit, dörtlük ve ilahileri şerhe dahil etmiştir. Eser; dini, tasavvufi, edebi ve genel kültüre dair bilgiler açısından son derecede önemli ve zengin bir kaynak, Bursevi'nin bilgi birikimini aktaran bir hazinedir.

Muhammediye ve Muhammediye Şerhi'nde Hz. Fatıma (r.anha)

Muhammediye'de Hz. Fatıma'nın adı ilk olarak Hz. Peygamber'in beş evladı olan Kasım, Zeyneb, Rukiyye ve Ümmü Gülsüm ile anılır. Hz. Fatıma (r.anha)'nın nübüvvetten önce Mekke'de Hz. Hatice (r.anha)'den dünyaya geldiği; diğer çocuklarının henüz Resul hayatta iken vefat ettiği, yalnızca Hz. Fatıma'nın babasından sonra vefat ettiği (1679–1683); hicretten sonra Hz. Ali (ra)'nin Hz. Fatıma (r.anha) ve Hz. Ayşe (r.anha)'yi Mekke'den Medine'ye götürdüğü (2721-2738) bildirilir. Hz. Peygamber'in vefatının ele alındığı bölümde Azrail as Nebi'nin ruhunu kabz etmeye geldiğinde yüce Peygamber "gözlerim nuru" dediği Hz. Fatıma (r.anha), Ali, Hasan ve Hüseyin'i görmek ister. Peygamber'in sevgilisi bu kutlu aile koşarak gelirler. Hz. Fatıma (r.anha) gözlerinden yaşlar akarak babasını kaybetme acısıyla feryat eder:

 

     3811           Ağladılar ehl-i beyti cümlesi feryad edip

                       Fatıma edip nida va-vahşetah etti niyah

     3812           Dedi onu dilerem kim isteyesin Tanrı'dan

                       Ta ki beni sana tiz ulaştıra bulam merah

     3813           Dedi bana pes yakın gel imdi tiz ya Fatıma

                        Gelicek öptü onu etti bu söze iftitah

     3814           Kim bana hiç kimse senden tiz erişmeye gelip

                       Cennetin hem ulu hatunu sen olasın sabah

Bu beyitlerde önce Hz. Fatıma (r.anha)'nın üzüntüsü, sonra da Hz. Peygamber'e çabucak kavuşması yani bir an evvel vefat etmesi için babasından dua etmesini istediği anlatılır. Kızının bu arzusunu duyunca Hz. Peygamber Fatıma'yı öper ve kendisine ilk kavuşacak olanın sevgili kızı olduğunu bildirir. Bu haber Hz. Fatıma (r.anha)'nın kısa bir süre sonra ölümüne dairdir. Ancak Hz. Fatıma (r.anha) bunu ölüm haberi değil, Rasûlullah (sav)'a kavuşmasına dair müjde kabul eder ve sevinir. Aynı olay Muhammediye'de ayrıntılarıyla bir kez daha tekrar edilir:

     4073           Gel dedi bana yakın ya Fatıma

                        Ömrüm az kaldı erişti hatime

     4074           Geldi çün katına etti iltizam

                        Sırr ile kulağına dedi kelam

     4075           Ağladı ağlayıcak emr eyledi

                        Geri kulağına bir söz söyledi

     4076           Başını kalduruban güldü bu kez

                        Şad olup katımıza geldi bu kez

     4077           Ayşe dedi ki sordu k ne dedi sana kelam

                       Dedi dedi ki bugün ömrüm olısar ihtimam

     4078           Ağladığım ol idi sonra sevindirdi beni

                        Dedi Allah'tan diledim verdi Hayyu la-yenam

     4079           Cümle ehlimden sen evvel eresin bana dedi

                        Güldüğüm ol idi kim gönlüm ona tuttu nizam

     4080           Pes kığırdı kızını öptü ve boynun yiyledi

                        Geldi Azrail geri verdi tapusuna selam

Muhammediye Şerhi'nde ise bu olay şöyle yorumlanır: Hz. Fatıma (r.anha)’nın zikr olunan su'ali da'iye [arzu, istek] tarikiyledir [yoluyladır] ki a'yan-ı sabitesinin [olayın vuku bulmadan önce ilm-i İlahi'de mevcut olan görünüşü] ahvalindendir. Çünkü Fahr-i Âlem onun su'alini kazaya muvafık [isteğini kaza ve kadere uygun] buldu, la-cerem [şüphesiz] va'd eyledi ve bunda Hazret-i Fatıma'nın Fahr-i Âleme suri ve ma'nevi ziyade takarrübüne [yakınlığına] ve kemal üzre irtibatına işaret vardır ve bundan münfehim olur ki âşık-ı sadık mevti ihtiyar eder, firkati ihtiyar etmez [bundan anlaşılan şudur ki, sadık/gerçek âşık ölümü seçer, ayrılığı tercih etmez].

Li-muharririhi:

     Âşık oldur kim bugün canan yolunda can vere

     Kü ola pervane-veş yoklukla maksuda ere

 

     İhtiyar-ı merg ede manend-i Zehra-i Betul

     Ta Habibin cennet içre gonca-i vaslın dere

 

     Kim ola şol Fatıma Hazretlerinden ehl kim

     Ravza-i pak-i Rasulullah'a bi-perva gire

 

     Aşk odur kim bakmaya ayine-i dehre ebed

     Da'ima seng-i melamet şişe-i arın kıra

 

     Hakkıya cem'iyyet-i dil bulsa bir âşık bugün

     Kesretin bu on sekiz bin âlemin vere bire

Muhammediye'de Hz. Fatıma (r.anha)'nın adının geçtiği bir diğer bölüm Hz. Peygamber'in vefatından önce ashap ile helalleşmesine dairdir. Hz. Peygamber haksızlık ettiği veya incittiği biri varsa hakkını helal etmesi için kendisine kısas uygulanmasını ister. Ashaptan Ukaşe, Tebük Gazası'nda Rasûlullah (sav)'ın devesini kamçılarken kamçının kendisine isabet ettiğini ve kısas istediğini söyler. Hz. Peygamber kızından kamçıyı getirmesini isteyince Hz. Fatıma (r.anha) gözyaşlarıyla kamçıyı getirir. Herkes büyük bir keder içindedir. Ukaşe've kısastan vazgeçmesini söylerler ama Ukaşe ısrarlıdır. Hz. Peygamber kamçıyı vurması için sırtını açınca Ukaşe Hz. Peygamber'in iki omzu arasındaki mühr-i nübüvveti öper, gerçek niyetinin de bu olduğu ortaya çıkar. (3912–3960)


Muhammediye'de Hz. Fatıma (r.anha)'nın fani dünyadan ebedi aleme göçü "Vefat-ı Fatımatü'z-Zehra (r.anha)" başlığı ile müstakil bir bölüm halinde ele alınır. 

Yine Hz. Peygamber'in vefatını konu edinen bölümde hane-i saadetin kapısına bir Arap gelir, Rasûlullah (sav)'ı görmek ister. Kapıyı açan Hz. Fatıma (r.anha), Rasûlullah (sav)'ın son demlerinde O'nu rahatsız etmemek için Arap'ı içeri almaz. Arap kapıyı üçüncü kez vurunca Hz. Peygamber gelen kişinin herhangi bir Arap değil, Azrail as olduğunu, Hz. Fatıma (r.anha)'nın onu içeri almasını söyler. (3971–3996)

Muhammediye'de Hz. Fatıma'nın fani dünyadan ebedi aleme göçü "Vefat-ı Fatımatü'z-Zehra (r.anha)" başlığı ile müstakil bir bölüm halinde ele alınır. Bursevi, Yazıcıoğlu'nun Muhammediye'de Hz. Peygamber'in vefatından sonra çihar yar-i güzinin yani dört halifenin vefatından önce Hz. Fatıma (r.anha)'nın vefatını anlatmasına dikkat çeker. Bunun bir sebebi ehl-i beyt-i Resul'den ilk önce vefat edip Fahr-i Âlem’e kavuşan Hz. Fatıma (r.anha)'dır. Ayrıca “Fatıma benim parçamdır” hadis-i şerifi ile belirtildiği üzere Hz. Fatıma (r.anha)'nın Rasûlullah (sav)'a istisnai bir yakınlığı vardır.

Muhammediye'de Hz. Fatıma'nın vefatı aşağıdaki beyitlerle anlatılır:

            4505    Rivayet ederler sahih dinle ey bahtiyar

                 Kim ol ahiret hatunu Fatıma gül-izar

(Ey talihli insan, iyi dinle! O ahiret/cennet kadını, gül yanaklı Fatıma'ya,)

     4506     Lakab verdilerdi ki Zehrii diyü zira ol

                 Kim ay yüzünün nuruna gark olurdu diyar

(Zehra lakabını vermişlerdi zira onun ay gibi parlak yüzünün nuru evi aydınlatırdı.)

      4507    Şu denlü idi kim hikayet eder Ayşe

                  Ki nurunda iplik eğirir idik yoktu nar

(Öyle ki Hz. Ayşe, ateş/ışık yokken [Hz. Fatıma (r.anha)'nın yüzünün] parlaklığında iplik eğirirdik diye anlatır.)

            4508    Çün oldu Rasûl'un vefatında bil altı ay

                        Diledi Rasûl'e vara Fatıma şah-var

(Rasûlullah (sav)'ın vefatından altı ay sonra yüce sultan Fatıma Hz. Peygamber'in yanına gitmeyi istedi.)

            4509    Hasan'la Hüseyn'in yu du donların etti ak

                       Velikin dökerdi mübarek gözünden pınar

(Hz. Hasan ve Hüseyin (ra)'in elbiselerini yıkadı, bembeyaz etti ama mübarek gözlerinden pınar gibi yaşlar döküyordu.)

            4510    Durup hem pişirdi nice kursalar arpadan

                        Ederdi atası gibi fakr ile iftihar

(Kalktı, arpa unundan ekmekler pişirdi. Babası gibi fakirlikle iftihar ederdi.)

            4511    Onu gördü dedi Ali ya kerime niçin

                        Bu resme kayıtlar görüp eyledin kar u bar

(Hz. Ali (ra) onun görünce; "Ey güzel huylu Fatıma; bu iş güç nedir, neden böyle hazırlık yaptın?" diye sordu.)

            4512    Dedi bil ki azm-i sefer ederem atama

                        Mübarek zamırini tutma bu sözüme dar

(Hz. Fatıma  (r.anha) dedi ki; "Babamın yanına gitmeye niyet ettim ama sen mübarek gönlünü bu haberle daraltma, üzülme.)

            4513    Veli hoş tutasın Hasan'la Hüseyn'imi sen

                        Ki bize sa'adet bağında bulardır simar

(Ancak Hasan ve Hüseyin'imi hoş tut zira onlar cennet bahçemizin meyveleridir.)

            4514    Dahi bir emanet var onu sımarlarvanın

                        Sözümü kabul eyle olma inen inkisôr

(Ayrıca bir emanetim var onu sana ısmarlıyorum/emanet ediyorum. Sözümü kabul et, sakın üzülme.)

            4515    Budur ol ki sandukta bir hokka vardır getir

                       Getirdi onun perdesin açtı ol lale-zar

(Emanetim şu ki, sandıkta bir kutu var, onu getir. Hz. Ali (ra) kutuyu getirdi, yüzü lale bahçesi gibi pembe olan/güzel yüzlü Fatıma (r.anha) onun kapağını açtı.)

            4516    İçinden çıkardı mühürlü harir bir biti

                        Çü çıkdı biti doldu envar ile cümle dar

(İçinden mühürlenmiş ipek bir mektup/belge çıkardı. Mektup ortaya çıkınca bütün ev nurla doldu.)

            4517    Dedi bu biti ne bitidir beyan eylegil

                        Dedi bu biti ol durur eylegil iftikar

(Hz. Ali (ra) "Bu mektup nedir, anlat" dedi. Hz. Fatıma (ra) "Bu o mektuptur ki düşün/hatırla")

            4518    Şu vaktin ki sana beni vermek istediler

                        Dilerlerdi dirhemle kabın kıyalar ayar

(Beni sana vermek istedikleri zaman, mihrimi para ile tayin etmek istediler.)

            4519    Dedim olmazam razı ben bu cihan mehrine

                        Dedi pes Rasul ya kızım eyledin çünki ar

(Ben bu dünya mihrini kabul etmem dedim. Rasûl; "Peki kızım, mademki bu mihrden utandın,)

            4520    Ne ola senin mehrin imdi onu de bize

                        Dedim gönderiptir seni çün Gani Kirdigar

(“Senin mihrin ne olsun, söyle” dedi. Dedim ki; “Gani olan Allah seni [peygamberlik göreviyle] göndermiştir.)

            4521    Senin ümmetin tutusar âlemi ser-te-ser

                        Bunların havatini vardır günahkâr u zar

(Senin ümmetin bütün dünyayı kaplayacaktır ama onların günah işleyen, zayıf eşleri vardır.)

            4522    Dilerven ben olam kıyamet gününde şefi'

                        Buların suçun ben dileyem edem i'tizar

(İsterim ki kıyamet gününde ben onlara şefaatçi olayım, onların günahlarını ben üstleneyim, özür dileyeyim.”)

            4523    Dedi görelim imdi Allah nice emr eder

                        Ki ta vahy inince küyüp edelim ıstıbar

(Rasûlullah (sav); “Bakalım şimdi Allah ne emreder. Vahiy ininceye kadar bekleyelim, sabredelim” dedi.)

            4524    Gelip dedi Cebrail Allah selam eyledi

                         Ne kim dedise Fatıma eyle olsun bu kar

(Cebrail as gelip; "Allah size selamını gönderdi, bu iş Fatıma nasıl istediyse öyle olsun dedi" der.)

            4525    Dedim bu söze bana hüccet gerek Tanrı'dan

                       Geri geldi Cebrail erdi revan bi-hasar

(“Bana bu söz için Allah'tan bir delil/belge gerek” dedim. Cebrail muradıma uygun olarak hemen geri geldi.)

            4526    Alıp geldi bu hücceti bana Allah'tan ol

                        Sözüm dinle imdi eya sahib-i Zi'l-fekar

(Bu belgeyi Allah'tan alıp bana getirdi. Şimdi ey Zülfekar'ın sahibi beni dinle!)

            4527    Kaçan kim ölem bile defn eyle bu hücceti

                        Kıyamet günü eyleyem canımı ben nisar

(Öldüğüm zaman bu belgeyi benimle beraber defnedin. Kıyamet gününde canımı ortaya koyayım.)

            4528    Açam başımı pes İlahi diyem anda ben

                        Ki tut hüccetimi beni eyleme tarumar

(Orada başımı açıp, Allah'ım, belgeme bak, beni mahzun etme diyeyim.)

            4529    Gerek kim şefa'at kılam anda hatunlara

                        Komayam ki bunlar ola anda hor u nizar

(Orada hanımlara şefaat edeyim, onların hiçbiri çaresiz kalmasınlar.")

            4530    Çü geldi ecel geldi Azrail anda bu kez

                        Dedi canımı ben sana vermezem ıztırar

(Azrail as geldiği zaman bu kez de Hz. Fatıma; "Ben çaresizlikle canımı sana vermem" dedi.)

            4531    Eyitti Resul'ün de ben aldım a canını

                        Dedi ümmet içindi ol eyleme igtirar

(Azrail; "Rasûlullah (sav)'ın da canını ben aldım" dedi. Hz. Fatıma (r.anha); "O ümmet içindi, gururlanma" dedi.)

            4532    Dönüp dedi ya Rabbi şol dem ki verdindi can  

                        Ara yerde Azrail olmaz idi şehriyar

(Sonra dönüp; "Ya Rabbi, bana can verdiğin zaman arada Azrail vasıta olmamıştı.)

            4533    Bu dem kim senin hazretine varuram niçin

                        Arada ola vasıta canıma kura dar

(Şimdi senin huzuruna geliyorum, arada neden vasıta olup canımı alsın?" dedi.)

            4534    Bu sözü diyip verdi Allah'a canını ol

                        Baka kaldı Azrail anda ederken medar

(Bu sözleri söyledikten sonra canını Allah'a verdi. Azrail orada dolanırken baka kaldı.)

            4535    Çün onu götürdüler aldı Ali erişip

                        Getirdi Resul'ün onu kabrine bi-dırar

(Hz. Fatıma'yı götürürlerken Hz. Ali yetişti, onu ihtimamla Rasûlullah (sav)'ın kabrine götürdü.)

               4536      Mübarek elini çıkardı Rasul ravzadan

                             Dedi kızımı bana ver ya Ali eyleyem istitar

(Rasûlullah (sav) ravzasından elini çıkardı; "Ya Ali, kızımı bana ver, onu örteyim" dedi.)

               4537      Onunçün dediler ki bir kabr içredir ikisi

                             Dedi ba'zılar kim yanında yatar iştihar

(Bu yüzden bazıları baba-kız ikisi bir mezardadır, dediler; bazıları da baba kızın yan yana yattığı bilinmektedir dedi.)

 

İsmail Hakkı Bursevi, Muhammediye Şerhi'nde Hz. Fatıma (r.anha)'nın vefatını bu beyitler altında ele alır. Önce Hz. Fatıma (r.anha)'nın isim ve lakaplarının anlamları hakkında bilgi verir:

Fatıma: Fatıma (r.anha), katı'a yani kesen, ayıran demektir. Hadis-i şerifte “Kızıma Fatıma adını verdim zira Allah onu ve onu sevenleri ateşten/cehennemden korumuştur” buyurulmuştur. İbn Hacer'in es-Savaık'ında yer alan rivayette ise Hz. Ali (ra); “Ya Rasûlullah ona neden Fatıma adını verdin” diye sorunca Hz. Peygamber; “Çünkü Allah onu ve zürriyyetini ateşten korumuş, azat etmiştir” buyurduğu belirtilir.

Zehra: Parlayan, parıldayan, ışıldayan, ışık saçan manasında ezherin müennesidir. Bursevi, kelimenin Eski Anadolu Türkçesindeki karşılığını yaldıracı/yıldıracı (yaldırağan/yıldırağan) olarak verir.

Betül: Münkatı'a yani ayrılan manasındadır. Hz. Fatıma (r.anha) da fazilet, din ve haseb (baba tarafından gelen asalet ve şeref) bakımından zamanın ve ümmetin kadınlarından ayrılmıştır. Ayrıca dünyadan ve masivaullahtan (Allah'tan başka bütün varlıklar) ayrılmış, Hakk'a yönelmiştir. Betül, Hz. Meryem'in de lakabıdır, o da erkeklerden yani eşlerden uzaktır.

Bursevi daha sonra Hz. Fatıma (r.anha)'nın yaratılışına dair bilgi verir. İbn Haleveyh'in Kitab İ'rabu's-Selasin Suver mine'l-Kur'ân-ı Kerîm adlı kitabındaki bilgilere göre; Hz. Fatıma (r.anha)'nın yaratılışının aslı cennet elma'sı bazı rivayetlere göre de cennet ayvasıdır. Buna göre; Hz. Peygamber miraç gecesi göğe yükseldiği zaman kendisine nardan küçük, elmadan büyük bir meyve ikram edilmiş, miraç dönüşünde Hz. Hatice (r.anha)'nin yanına gelmiş, Hz. Fatıma (r.anha) o gece ana rahmine düşmüştür. Bu yüzden Hz. Peygamber cennet kokusunu özlediği zaman Hz. Fatıma (r.anha)'nın boynunu öperdi.


Muhammediye Şerhi'nde Hz. Fatıma (r.anha) hakkında iki olay anlatılır. Bunlardan birincisi Hz. Fatıma'nın bir Yahudi'nin düğününe üzerinde yamalar bulunan eski bir elbise ile gideceği zaman Cebrail (as)'ın ona cennetten bir elbise getirmesine ilişkindir.

Muhammediye Şerhi'nde Hz. Fatıma (r.anha) hakkında iki olay anlatılır. Bunlardan birincisi Hz. Fatıma (r.anha)'nın bir Yahudi'nin düğününe üzerinde yamalar bulunan eski bir elbise ile gideceği zaman Cebrail (as)'ın ona cennetten bir elbise getirmesine ilişkindir. İlgili kısım aşağıda verilmektedir:

Bir gün Medine şehrinde Yahudilerden birisi kızın çıkarıp düğün eyledi. Peygamber aleyhi's-selamın kızı Fatıma’yı ol düğüne davet ettiler. Ol Yahudilerin hatunları fahir libaslarını giyip Hazret-i Fatıma'nın pelas libasını görüp istihza etmek murad etmişler idi. Pes Peygamber aleyhi's-selam Hazret-i Fatıma’ya destur verdi, ol düğüne gider oldu. Amma arkasında olan libasın nice yerde yaması var idi; yamalarının da kimisi siyah kimisi ak ve kimisi gök idi. Çünkü Fatıma'yı bu halde Rasûl'un hatunları görüp ağlaştılar. Eyittiler ki Fahr-i Âlem’in kızıdır, bir yenice libası yok dediler. Fatıma'nın bu kez mübarek hatır-ı şerifleri melul oldu. Derhal Cebra’il aleyhi's-selam geldi, bilesince ona cennetten bir kaftan getirdi. Gözler kamaştıkça kamaşır, nuru ay ve güneşi mühr ederdi. Cebra'il alevhi's-selam eyitti: "Ya Rasulullah, Fatıma'ya buyur, bu kaftanı giyip Yahudilerin düğününe gitsin" dedi. Pes Fatıma ol kaftanı giyip ol düğüne vardı. Onu görenler hayran oldular. Oturdukları evin içi nurla doldu. Pes dediler ki: "Fatıma sen bu kaftanı kanda buldun? Dünyada buncılayın kumaş olur mu?" dediler. Fatıma eyitti: "Bunu Cebra'il aleyhi's-selam bana cennetten getirdi, Rabb-i Te'ala'nın hediyesidir" dedi. Bir Yahudi avratı eyitti: "Ya Fatıma, eğer bu kaftanın bir yenini dahi kesip bana verirsen Müslüman olayım" dedi. Amma muradı ol kaftanı ayıplı etmek idi. Pes Fatıma bir yenin kesip ona verdi. Ve bir diğeri dahi eyitti: "Ya Fatıma, eğer ol bir yenini dahi kesip bana verirsen ben de Müslüman olayım" dedi. Fatıma bir yenin dahi kesip ona verdi. Pes ol avratlar ol iki yenIeri alıp Yahudilerin cem'iyyetine götürdüler. Ol arada onların cümlesi ol yenIeri görüp acebe kaldılar. Zira âdem eli değmiş değil, bir saatte nice türlü renk gösterir. Ve 'I-hâsıl ne kadar cehd ettiler ise neden dokunmuştur bilemediler. Bir zamandan sonra gördüler ol kaftanın yenleri yine az az uzayıp geldi kaftanla beraber oldu. Pes ol avratlar bunu gördüler imana gelip din-i İslam 'la müşerref oldular. Eserde cennetten gelen elbise ve elbisenin kesilen kollarının temsili resmi verilmiştir.


Muhammediye Şerhi'ndeki Hz. Fatıma (r.anha) ile ilgili diğer hadise de Hz. Ali (ra) ile evlenmesine dairdir.

Muhammediye Şerhi'ndeki Hz. Fatıma (r.anha) ile ilgili diğer hadise de Hz. Ali (ra) ile evlenmesine dairdir. Hz. Ali (ra)'nin evlenme isteği, evlerini kurmak için alınan eşyalar ve asıl olarak da Muhammediye'de de üzerinde durulan "mehir/mihir" konusu anlatılır:

Ve bir rivayet dahi Hazret-i Alı kerremmallahu vechehu eydür: “Benim gönlümden geçerdi ki Fatıma (r.anha)’yı helalliğe dileyem velakin Rasûlullah (sav)’dan utanırdım ve hem de dünyalıktan nesnem yok idi ki harc edem. Pes bir gün eyittim: “Ya Rasûlallah, beni everseniz, Fatıma'yı bana tezvic etseniz” dedim. Peygamber aleyhi's-selam eyitti: “Ya Ali, dünyalıktan ne şey'in var görelim.” Ben eyittim: “Ya Rasûlallah (sav), Hayber gazasında elime bir silah girmiş idi. Onu beş yüz akçeye sattım, akçesin aldım. Şimdi kırk akçesi kalmıştır. Bu kırk akçenin ma'adasını sadaka eyledim” dedim. Bu kırk akçeyi Rasulullah aleyhi's-selama verdim. Bu kez Rasulullah aleyhi's-selam bana eyitti: “Ya Ali, var Ebu Bekr’i bana oku, gelsin.” Ben dahi varıp çağırdım, Ebu Bekr geldi. Rasulullah aleyhi's-selam ona eyitti: "Ya Sıddik, dilerim ki Fatıma'yı Ali'ye tezvic edem. Sen ne dersin?" dedi. Ebu Bekr eyitti: “Siz a'lemsiz ya Rasulallah.”Ondan buyurdu ki: “Ya Eba Bekr, var bu kırk akçeye cihazdan lazım olanı al, getir” dedi.

Ebu Bekr dahi Hazret-i Ömer'i ve Bilal'i yanına alıp Medine pazarına gelip on üç akçeye bir döşek aldılar, içi hurma lifi ile dolmuş. Beş akçeye iki yastık aldı, yedi akçeye bir gömlek aldı ve dört akçeye bir don aldı. El yüz silmeye iki akçeye bir havlu aldı ve dört akçeye bir el değirmeni aldı ve iki akçeye bir hasır aldı ve bir akçeye bir toprak çırakman aldı ve bir akçeye ağaç çanak aldı ve bir akçeye bir çömlek aldı ve bir akçeye bir bardak ve bir ibrik aldı ve örtünmek için bir alaca kilim aldı. Ebu Bekr bunları alıp yanından sekiz akçe kattı. Pes bu esbabları Hazret-i Ömer ve Hazret-i Bilal ve Ebu Bekr radıyallahu anhüm Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna getirdiler. Rasulullah sallallahu aleyhi's-selam bunları görüp ferah oldu, bunlara hayr u berekat birle dua kıldı. Bu kez Fatıma'yı Ali'ye tezvic etmek murad ettiler.

Pes Rasulullah sallallahu ta'ala aleyhi ve sellem Hazret-i Fatımatü’z-Zehra (r.anha)’ya eyitti: "Ey ciğerguşem Fatıma, seni Ali'ye tezvic ederim. Ne mikdar nesne ile nikah edelim?" dedi. Fatıma radıyallahu anha eyitti: "Ey baba, ben dünya meta'ıyla nikah olmaya razı olmazın. Biraz sabr edelim" dedi. Ondan turdu abdest alıp iki rek'ai namaz kıldı, Hak Ta'ala'ya tazarru' ve niyaz etti, nikâhının ıvazın diledi. Derhal Cebra'il aleyhi's-selam geldi. "Ya Rasulallah, Hak Ta'ala sana selam eder. Fatıma'ya Firdevs cennetini nikahına ivaz verdim, su'al eyle razı mıdır dedi". Rasulullah sallallahu ta'ala aleyhi ve sellem Hazret-i Fatıma'ya söyledi. Hazret-i Fatıma eyitti: "Ya Rasulallah ben Rabbimden onu dilerim ki kıyamet gününde sen ümmetlerinin erlerine şefa'atçi olursun, ben de ol günde ümmetlerinin hatunlarından erlerine muti' olup, hürmet edip ve beş vakit namazların kılanlara şefi'a olup şefa'at eyleyem. Bu nikâhın ivazı ol olsun" dedi. Rasulullah aleyhi's-selam Hak Ta'ala'ya tazarru' ve niyaz eyledi. Ondan Hak Ta'ala Cebra'il aleyhi's-selama; "Fatıma için şefa'at hüccetin ver" dedi. Cebra'il aleyhi's-selam ol hücceti Resul-i Ekrem sallallahu ta'ala aleyhi ve selleme verdi. Cennet harirlerine sarılmış idi. Resulullah aleyhi'e-selam ol hücceti Hazret-i Fatıma'ya verdi. Ol dahi eline alıp nikâh olmaya razıye oldu. Kaçan kim vefat eder oldu ol hücceti ahiret evine bile götürdü. Yarın arasat meydanında ol hücceti mübarek eline alıp bu ümmetin hatunlarının suçlarına şefa'at eyleye in sahh.

İsmail Hakkı Bursevi, Hz. Fatıma (r.anha)'nın dünya malı cinsinden mihri kabul etmeyip ahirete yönelik mihr istemesini, onun hakiki manada kemale/olgunluğa erişmiş olmasıyla izah eder: Hazret-i Fatıma'nın bu cihan mehrine adem-i rizası akdinin bi-mehr olmasını mültezim değildir zira cümle kütüb-i mu'teberede Tahr-i Alem'in Fatıma'yı Ali radıyallahu anhüme dört yüz miskal gümüş üzerine tezvic ettiği musarrahtır. Pes maksud yalnız cihan mehrine razı olmam demektir. Zira cihan mehri şeri'ate da'ir ve zikr olunan mehr ise hakikatte onun kemaline mebni bir emrdir. El-hasıl iki mehrin içtima'ı kemalat-ı Fatıma'dandır radıyallahu anha.

     Li-muharririhi:

     Mali neyler ehl-i hal olan kişi

     Mal ile haline vermez teşvişi

     Kıyl u kali habbeye saymaz bugün

     Şöyle kal olmaktır aşk ile işi

Bursevi, evlendikleri zaman Hz. Fatıma (r.anha)'nın on beş, Hz. Ali (ra)'nin de yirmi bir yaş beş aylık olduğunu; Sa'd'ın verdiği bir koç ve Ensar'dan bazılarının gönderdiği darı ile yemek yapılıp ikram edildiğini de kaydeder. Hz. Fatıma (r.anha) ile ilgili bölümü bir ilahisi ile tamamlar:

İlahi

Ey dil bu firkate ölünce ağla

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

Zehr-i gam iç da'im ciğerin dağla

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

 

Döndürüp Hazret-i Mevla'ya yüzi

Açıldı ol dostun yüzüne gözi

Mustafa'nın bağrı paresi kızı

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

 

Vefatı iricek gör ki neyledi

Hazret-i AIi'ye halin söyledi

Hasan u Hüseyn'e veda eyledi

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

 

Ta'zim edip onu Allahu'l-azim

Kabza-i kudretle içirdi tesnim

Oldu Hayy u Baki emrine teslim

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

 

Kabrinden Mustafa uzatıp eli

Ver bana kızımı dedi ya Ali

Ravzasına aldı ahir ol güli

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

 

Ecel yeli esti ömür bağına

Hazarı erdi ahir gül ocağına

Murg-ı fena kondu can budağına

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

 

Melek hayran idi hüsnüne onun

Reşk ederdi mihri çarh-ı gerdanın

Sevgilisi Hadice-i Kübra'nın

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

 

Altı aydan sonra bana seferi

Edersin demişti ona pederi

Va'de verip kodu bu fena yeri

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

 

Düşüp hake ahir gülberg-i eli

Ebr-i kabre girdi şems-i cemali

Hakkıya gözlerde kaldı hayali

Gitti Fatımatü'z-Zehra dünyadan

Sonuç

Muhammediye'de ve Muhammediye Şerhi'nde Hz. Peygamber'in sevgili kızı Hz. Fatıma (r.anha)'dan bahseden bölümler, Hz. Fatıma (r.anha)'nın örnek ve olgun şahsiyeti hakkında bilgiler içerir. Yamalı elbise giymesi, arpa ekmeğine razı olması, çeyizi ve mihri ile en başından maddiyata dayanmayan bir evliliği olduğu bu bilgilerdendir. Cenab-ı Hakk'ın habibi, en mükemmel insanın “Benim bir parçamdır” buyurduğu, Hz. Hatice (r.anha) ve Hz. Peygamber'den dünyaya gelip hane-i saadette nebevi terbiye ile yetişen Hz. Fatıma (r.anha); tıpkı babası gibi kendisi için hiçbir şey istememiş, tek dileği ümmetin hanımlarının kurtuluşu olmuştur. Diğer yandan onun babasına sevgisi; canı, çocukları ve eşine bağlılığından daha fazladır. Hadis-i şerifte bildirildiği gibi; Müminin Rasûlullah (sav)'a sevgisi; anne, baba, çocuk, dünya malı ve kendi nefsinden/canından daha fazla olmadıkça mümin gerçek manada iman etmiş olmaz. Hz. Fatıma'nın Peygamber babasına bütün sevgilerin üstündeki hakiki sevgisi bu konuda bir örnektir. Muhammediye'de ve Şerhi'nde Hz. Fatıma'nın bu üstün özellikleri vurgulanmaktadır.

 


1.      AYNİ, Mehmed Ali (1944), Türk Azizleri I-İsmail Hakkı Bursalı ve Ruhu 'I-Beyan Müellifi, İstanbul: Maarif Basımevi.

2.      BOTSALI [YENİTERZİ], Emine (1981), "Muhammediye Şerhindeki Kelimeler, Mazmunlar ve Kavramlar", Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Bitirme Tezi, Konya.

3.      ÇELEBİOGLU, Amil (1996), Muhammediyye I-II, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yay.

4.      İSMAİL HAKKı BURSEVI (1294), Muhammediye Şerhi, neşreden el-Hac Muharrem Efendi Bosnavi, İstanbuL.

5.      UTKU, Mustafa (haz.) (2000–2010), İsmail Hakkı Bursevi, Ferahu’r-Ruh-Muhammediye Şerhi, C. l-X, İstanbul, Bursa.