Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Nil'in Esrarengiz Postacısı: Amr b. Âs

23 Kasım 2015 Pazartesi Sonpeygamber.info / Yazarlar



“Allah’ım! Amr b. Âs’ı bağışla, Amr b. Âs’ı bağışla, Amr b. Âs’ı bağışla! Çünkü ben ondan (başkaları için) iyilik yapmasını istediğimde hemen yerine getirirdi bu isteği.”

“Sehm/Ok” kabilesindendi Amr. Orta boylu, şişman ve sakallı. Cesur, hatip ve edip. Atak karakteri ticari zekâsıyla birleşince sınırları geride bırakmış, yeni ülkeler ve halklarla kaynaşmıştı. Habeşistan Hükümdarı Necâşî’yle dostluğu, siyasi bir karakter olarak olgunlaşmasının ilk adımlarını oluşturmuş, Kureyş bu ilişkiye dayanarak Necâşî’ye elçi olarak göndermişti onu. Görevi Habeşistan’a sığınan Müslümanların iadesini sağlamaktı. Bedir Savaşı’na ticaret kervanından ayrılamadığı için katılamayan Amr, Uhud ve Hendek savaşlarında İslam ordusuyla karşı karşıya gelmiş, Kureyş’in süvari birliklerine komuta ederek askeri dehasını gösterme fırsatı bulmuştu.

Hendek Savaşı’ndan sonra bir değişim başladı Amr’da. Hz. Muhammed (sav)’in gücü onu etkiliyor, adım adım hedefine ilerleyişini irdeleyerek etrafında gitgide büyüyen sevgi halesine bir anlam vermeye çalışıyordu. Hesabı iyi bilen kurt tacir tarafı da savaşı bilen dâhi komutan tarafı da Hz. Muhammed (sav)’in er geç zafere ulaşacağını söylüyordu ona. Bu düşüncelerini yakın çevresine sezdirmeye başladı Amr. Kendisini haksız bulanlara, “Aldanıyorsunuz!” diyordu. “Siz, Muhammed’in nasıl bir şahsiyet olduğunu ve ne kadar sevildiğini hâlâ anlamadınız mı!”

Arkadaşlarını ikna edip Habeşistan’a gitmeli ve Necâşî’ye sığınma teklifinde bulunmalıydı. Tahmin ettiği gibi Muhammed (sav) kazanırsa Necâşî’nin yanında güven içinde olabilirler, kaybetmesi halinde tekrar Kureyş’e katılabilirlerdi. Fikir onaylandı. Kureyş’in elçilik teklifiyle planı örtüşmüş, geriye Necâşî’ye götürülecek hediyeleri bulmak kalmıştı.

“Merhaba dostum. Ülkenden bana ne getirdin?” diye sordu Necâşî yanına vardıklarında. Amr b. Âs getirdikleri değerli postları önüne serdi Melik’in. Necâşî’nin hoşnutluğu henüz yüzünde belirginken açık ediverdi gelme sebebini: “Ey Melik! Huzurundan çıkan birini gördüm. Düşmanımızın elçisidir o. Bana teslim et ki öldüreyim, çünkü seçkinlerimizden birçoğunu öldürmüştür.” Bu istek Necâşî’nin yüzünü buruşturdu. Öfke emareleri belirince Amr tavır değiştirerek, “Talebimden hoşlanmayacağınızı bilseydim istemezdim bunu!” dedi.

- Sen Musa’ya gelen Namûs-u Ekber’in (Cebrail’in) kendisine geldiği bir zatın elçisini öldürmek için benden istiyorsun öyle mi?

- Ey Melik, O öyle biri mi gerçekten?

- Yazık sana Amr! Beni dinle, tabi ol O’na. Vallahi hak üzeredir O. Musa b. İmran, Firavun’a ve ordusuna galip geldiği gibi O da muhaliflerini yenecek.

- O’nun adına biatımı kabul eder misin?

- Evet.

Necâşî’nin yanından ayrılıp arkadaşlarının yanına döndüğünde biatını gizlediyse de Medine yolunda bir ömür gaza arkadaşlığı yapacağı Halid b. Velid’le karşılaşınca Müslüman olmaya gittiğini saklayamadı Amr. Doğrusu Halid de aynı niyetteydi. Hidayet yolunu tamamlayıp beraberce Hz. Peygamber’in huzuruna çıktılar. Halid Müslüman oldu ve biat etti. Sıra Amr’a geldiğinde, “Ya Rasûlallah! Önceki suçlarımı bağışlaman şartıyla sana biat ediyorum” dedi. Hz. Peygamber bunun üzerine, “Ey Amr, biat et. İslam kendinden önce yapılanları yıkar, hicret önceki günahları siler” buyurdu. [1] Amr, Hz. Peygamber’le karşılaşma ânını asla unutmadı. Ölene kadar taşıdı o resmi hafızasında.

Amr’ın askeri ve siyasi dehasını çok iyi değerlendirdi Hz. Peygamber. Emanet ehline verilecekti madem Zatüsselasil seriyyesinin [2] komutasına tayin edebilirdi onu. Abdullah b. Yezîd’in anlattığına göre bu seriyyede Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer de vardı. Gitmek istedikleri yere vardıklarında Amr, maiyetindekilere ateş yakmalarını yasakladı. Ömer kızıp Amr’a çıkışmak istediyse de Ebû Bekir bırakmadı ve “Hz. Peygamber onu, harp usullerini bildiği için senin başına geçirdi” dedi.

Amr b. Âs kendisine verilen görevleri büyük bir azimle yerine getiriyor, Müslümanlığının ilk yıllarında savaş ganimeti almaktan dahi hicap duyuyordu. Bir savaştan sonra ganimetler paylaştırılırken Amr’a da hisse verildi. “Ya Rasûlallah! Ben mala tamah ederek Müslüman olmadım, ben size rağbet ettiğim için Müslüman oldum” dediğinde Hz. Peygamber, “Temiz mal, temiz adam içindir” buyurdu. [3] Hem Amr’ın salihliğine hem ganimetin salihliğine bir işaretti bu. Başka bir zamanda da onun için, “Amr b. Âs Kureyş’in salih kişilerindendir” [4] buyurmuştu Efendimiz.

Mekke’nin fethinden sonra Rasûlullah (sav) bazı hükümdarlara, İslam’a davet mektupları göndermişti. Umman hükümdarları Ubeyd ve Ceydar’a da mektuplarını Amr b. Âs götürdü. Nâme-i Saadet [5] üzerine hükümdarlar İslam’ı kabul ettiler. Hz. Peygamber Amr’ı bu ülkenin valisi olarak atadı. Hz. Peygamber vefat ettiğinde de Umman’da valiydi Amr. Haber üzerine Medine’ye geldi, Hz. Ebû Bekir’e biat etti ve Mescid-i Nebevî’de halifeliğini destekleyen bir konuşma yaptı.

Sıra Amr’a geldiğinde, “Ya Rasûlallah! Önceki suçlarımı bağışlaman şartıyla sana biat ediyorum” dedi. Hz. Peygamber bunun üzerine, “Ey Amr, biat et. İslam kendinden önce yapılanları yıkar, hicret önceki günahları siler” buyurdu. Amr, Hz. Peygamber’le karşılaşma ânını asla unutmadı. Ölene kadar taşıdı o resmi hafızasında.

Beni Kadaa mürtedlerinin isyanını bastıran ordunun olduğu gibi Şam fetihlerinin de öncü komutanıydı Amr. Ebû Bekir döneminde Güney Filistin’i, Hz. Ömer döneminde Filistin’in tamamını fethetmek ona nasip oldu. Kudüs’ü kuşattı ve anlaşma teklif etti. İlya hükümdarı Halife’nin bizzat gelmesi halinde anlaşabileceklerini söyleyince Hz. Ömer Şam’a geldi ve Kudüs sulhle teslim oldu Müslümanlara. Bu şehirde birçok peygamber makamının olması ve mukaddes yerlerin varlığı yüzünden Müslümanlar savaşmadan hâkimiyet kurmak istemişlerdi. Aslolan kan dökmek değil, “Allah’ın kelimesi”ni yüceltmekti. [6]

Abdullah b. Ebû Bekir’in anlattığına göre, Hz. Ebû Bekir üç bin kişilik bir orduyu Amr b. Âs komutanlığında Şam tarafına gönderirken şunları söylemişti Amr’a: “Ey Amr, gizli olsun açık olsun bütün davranışlarında Allah’tan kork, O’ndan utan. Çünkü o seni ve yaptıklarını görür. Ey Amr! Ben seni, senden daha önce İslam’a giren, senden daha çok İslam’a ve Müslümanlara faydalı olan kimilerine tercih ederek ordunun başına geçirdim. O halde sen, ahiret için çalışanlardan ol, yapacaklarını Allah rızası için yap, maiyetinde olanlara bir baba gibi şefkatli ol, onların gizli hallerini araştırma, gözlemlerinle yetin, kararlarında azimli ol, düşmanla karşılaştığında sebat eyle, korkma, hıyanet edenleri hemen cezalandır. Adamlarına öğüt verdiğinde sözü uzatma. Kendi nefsini düzelt ki tebaan da emirlerine uysun!”

Amr b. Âs, Hz. Ebû Bekir’in aynasına baktığı sürece yanlış yapmayacağını biliyordu. Bu yüzden başı dara düştükçe o akisten bir pay düşürdü yoluna. Fetihler sırasında Rum ordularının sayıca üstün olmasından endişe duyarak gönderdiği mektubu şöyle cevaplamıştı Hz. Ebû Bekir: “Rum ordularının kalabalık olduğunu bildiren mektubunu aldım. Allah, Peygamberi’nin maiyetinde bulunduğumuz dönemlerde bize sayımızdan, askerlerimizin çokluğundan dolayı yardım etmemişti. Peygamber’in yanında savaşırken sadece iki atımız vardı, develere de nöbetleşe biniyorduk. Uhud Savaşı’nda Nebî’nin bindiği attan başka atımız yoktu. Ama yemin ederim ki Allah bizi muzaffer kılıyor, düşmanlarımıza karşı bize yardım ediyordu.”

Şam’dan sonra hayallerini Mısır süslemeye başladı Amr’ın. Oysa Mısır’ın fethi için erkendi Hz.Ömer’e göre. İslam ordusu yorgun, Mısır hükümdarı Mukavkıs kuvvetliydi. Değerleri için beş para etmez bir toprak parçasına yetmiş bin altın verecek kadar kuvvetli. Leys b. Sa’d’ın anlattığına göre Mısır hükümdarı Mukavkıs, Amr b. Âs’a müracaat ederek Mukattam Dağı’nın eteklerini yetmiş bin dinara kendisine satmasını istemiş, teklif Amr’ın hoşuna gitmiş, bunu müminlerin emîrine bildirmeliyim, diyerek mektup yazmıştı Hz. Ömer’e. “Ne ekilen, ne suyu olan, hiçbir şekilde yararlanılmayan bir yere niçin o kadar para teklif ettiğini sor” diye cevaplandı mektubu. Mukavkıs’a bunu sorduğunda şu cevabı aldı Amr, “Mukaddes kitaplarda bu dağın özelliklerini okuyor, cennet ağaçlarının bu dağda olduğuna inanıyoruz.” Amr cevabı bildirdiğinde Müslümanların halifesi Hz. Ömer şunları yazdı: “Biz cennet ağaçlarının yalnız müminlere has olduğunu biliyoruz. Orasını maiyetindeki Müslümanlar için mezarlık yap, hiçbir şey satma!”

Amr, bu emri yerine getirmekle kalmayıp Bizans komutan ve askerlerinden Mısır’a kaçanlar olduğunu, Mısır’dan gelebilecek bir tehlikeye karşı harekete geçmek gerektiğini ileri sürerek Halife’yi ikna etti fetih için. Bunun üzerine Hz. Ömer yeni bir ordu hazırladı Zubeyr b. Avvam’ın komutasında ve Amr’a takviye olarak gönderdi. Zeyd b. Eslem’in anlatttığına göre, “Mısır’ın fethi gecikince Ömer b. Hattab (ra) Amr b. Âs’a şu mektubu göndermişti: ‘Mısır’ın fethini geciktirmenize şaşıyorum. Senelerdir onlarla çarpıştığınız halde bir sonuca varamadınız! Bunun tek nedeni düşmanlarınızın sevdiği dünyayı sizin de sevmeye başlamanızdır…”’ Babilon, Ariş, Aynişems, İskenderiyye derken sonunda fethedildi Mısır.

Mısır’ın fethinden sonra Fustat şehrini kurdu ve kendi adıyla anılan bir cami inşa etti Amr. Firavunlar’ın yaptırdığı eski kanalı açarak Nil kıyısındaki Babilon’la Kızıldeniz kıyısındaki Süveyş Limanı’nı birbirine bağladı. Bu geçide “Müminlerin Emîri’nin Halici” adı verildi ve buradan Arabistan’a yirmi gemi erzak gönderildi kıtlık zamanında. Mısır’dan buğday istemişti Hz. Ömer ve edebi dile hâkim olan Amr, bu talebe üç kelime ve yirmi gemiyle cevap vermişti. Veciz ifade ve teşbihti onun sözlerini etkili kılan.

Ali b. Rebah anlattığına göre arkadaşlarına şöyle diyordu Amr: “Vallahi sizler, Rasûlullah’ın ilgi göstermediği şeyleri ister, O’nun yüz çevirdiği dünyanın peşinden koşar oldunuz. Allah’a yemin ederim üç gün geçmezdi ki hayatında Hz. Peygamber’in borcu malından çok olmasın. Amr’ın bu sözleri üzerine Ashab’tan biri: “Evet biz de Hz. Peygamber’i borç alırken görmüştük” dedi. [7]

Hz. Ömer, Amr’ın yönetim ve siyasetini örnek göstererek, “Amr b. Âs’ın hükmettiği yer denge ile yürür” derdi. Amvas’ta çıkan veba salgınında aldığı tedbirlerle İslam ordusunu yok olmaktan kurtaran komutan değil miydi o. Düşüncesiz bir adama rastladığında, “Ey Allah’ım! Bunu da Amr b. Âs’ı da sen yaratmışsın!” diyerek satır aralarında dahi överdi Amr’ı. Fakat aynı Ömer an gelir camiye yaptırdığı bir minber yüzünden öfke rüzgârını gönderebilirdi bir mektupla Amr’a: “Duydum ki bir minber yaptırmışsın. Oraya çıkarak halka tepeden bakıyormuşsun. Sen ayakta dikilirken Müslümanların senin ökçelerin altında bulunmaları sana yetmiyor mu! Sana buyruğumdur: Hemen o minberi yık!” Kim bilir Halife’nin asıl derdi minber değildi belki, Amr’da gördüğü bir büyüklenme halini gidermek içindi uyarı.

Mektupla her zaman fırtına gelecek değildi ya; takdir ve şifayı da taşıyabilirdi zarf. Kays b. Haccac’ın anlattığına göre, Amr b. Âs Mısır’ı fethettikten sonra yerli halk olan kıbtîler “Bü’ne/Haziran” ayı girince kendisine başvurarak: “Ey emir! Bizim şu Nil’imizin bir âdeti vardır, bu âdeti yerine getirilmedikçe taşmaz” (suları bollaşmaz) dediler. “Neymiş bu âdet?” diye sordu Amr. “Bu ayın on ikinci gecesi bakire bir kızın ebeveynine giderek gönüllerini yapar, kızlarını alırız. Ona en güzel takıları takar, en güzel giysileri giydirir, Nil’e atarız” dediler. Amr, “İslam’da böyle kötü gelenekler yoktur. İslam bütün kötü âdetleri kaldırmıştır!” dedi. Mısır halkı haziran, temmuz ve ağustos aylarını geçirdikleri halde Nil nehri ne azaldı, ne çoğaldı. Halk suların bollaşmaması üzerine yöreden göç etmeye başladı. Durumu Hz. Ömer’e yazınca Amr ondan şu cevabı aldı: “İyi etmişsin. Gerçekten İslam kendinden önce hüküm süren bütün kötü gelenekleri yıkmıştır. Sana bir pusula gönderdim. Mektubu aldığında o pusulayı nehre at!” Amr merakla pusulayı okudu mektubu alınca: “Müminlerin Emîri ve Allah’ın kulu Ömer’den Mısır halkının Nil’ine! Eğer kendiliğinden kabarıp coşuyor idiysen bırak kabarma! Yok, seni bir ve Kahhar olan Allah kabartıyor idiyse bir ve Kahhar olan Allah’tan seni coşturmasını diliyoruz.”

Nil’in esrarengiz postacısı Amr, Sâlip gününden bir gün önce pusulayı nehre attı. O sırada Mısırlılar göç etmeye hazırlanmışlardı. Çünkü geçimlerini Nil nehriyle sağlıyorlardı. Nehir kabarıp taşmadığı için kuraklık bekliyordu onları. Sâlip günü sabahleyin kalktıklarında Allah’ın nehri on altı zira (on bir metre) yükselttiğini gördüler. Kötü gelenek böylece Mısır’dan kalkmış oldu.

İslam bir yandan kötü gelenekleri ortadan kaldırırken öte yandan yeni kötülüklerin kökleşerek gelenek oluşturmasına izin veremezdi. Bu yüzden sarsıldı ve sarstı Ömer Kıbtî genci dinlerken. Enes (ra)’in anlattığına göre o gençle Ömer (ra) arasında şu konuşma geçti:

- Ey müminlerin emîri, zulümden kaçıp sana sığındım.

- Tam bir sığınağa sığındın!

- Amr b. Âs’ın oğlu ile yarış yaptık, ben onu geçtim. O “Soylu anne babanın soylu çocuğuyum!” diyerek beni dövdü.

Enes (ra) olayın devamını şöyle aktardı gelecek zamanlara: “Ömer bu konuşma üzerine Amr b. Âs’a mektup yazarak oğluyla beraber Medine’ye gelmesini istedi. Amr oğluyla Medine’ye ulaşıp huzura çıktı. Hz. Ömer Mısırlıyı çağırıp eline bir kamçı verdi ve "Sen de ona vur!" dedi. Mısırlı Amr b. Âs’ın oğlunu dövmeye başladığında Ömer, "İki alçağın çocuğuna vur!" diyordu. Vallahi Mısırlı Amr’ın oğlunu iyi bir dövdü. Doğrusu bizim de hoşumuza gitmişti bu. Biz yeter, diyene kadar dövdü onu. Ömer (ra) sonra Mısırlıya dönerek "Kamçıyı Amr’ın çıplak kafasına da indir!" dedikten sonra Amr’a dönüp, "Analarının hür olarak doğurduğu çocukları ne zaman köleleştirdiniz!" diye kükredi. Amr, "Ey müminlerin emîri benim bu durumlardan haberim yok" diye kendini savundu.”

Amr b. Âs, Hz. Osman döneminde de Mısır valiliğine devam etti bir süre. Komutanlık dehasını kullanarak bir ara yeniden işgal edilen İskenderiye’yi Bizanslılar’dan aldı. Hz. Osman’ın yakını olan Abdullah b. Sa’d’ın Mısır’a mali işleri yürütmek üzere atanmasından bir süre sonra anlaşmazlık çıktı aralarında ve görevden azledildi. Bu durumu hiçbir zaman hazmedemedi Amr. Yine de -bütün üzüntüsüne karşın- Hz. Osman’ın şehadetiyle biten isyanlardan uzak durabilmek için Medine’yi terk etti. Hz. Osman’ın vefat haberini duyduğunda ise hıçkırıklara boğulmuştu.

Amr, Hz. Ali’nin halifeliğine olumlu yaklaşmamasına rağmen başlangıçta olaylardan uzak durduysa da Cemel Vakası’ndan sonra Hz. Osman’ın intikamını alma gerekçesiyle Muaviye b. Süfyan’ın safına geçti. Sıffîn Savaşı’nda Şam süvari birliklerinin komutanıydı. Ancak savaşın lehlerine gitmediğini görüp Kur’ân sayfalarını mızraklara taktırarak her iki tarafı da Kur’ân’ın hükmüne çağırdı. Seçilen iki hakemden biriydi Amr, Muaviye’nin hakemi. Hz. Ali’nin hakemi Ebû Musa el-Eş’arî’yi zekâsıyla oyuna getirerek Ali yerine Muaviye’nin halife seçilme şartlarını hazırlayan hakem. Nitekim Amr’ın Şam’a dönüşünün akabinde halifeliğini ilan etti Muaviye. Amr ise ordusuyla Hz. Ali’nin valisi Muhammed b. Ebû Bekir’in hükmüne ve hayatına son vererek yeniden Mısır valisi oldu ve ölene kadar bu görevde kaldı. Belli ki islenmişti ayna.

Mısır halkı haziran, temmuz ve ağustos aylarını geçirdikleri halde Nil nehri ne azaldı, ne çoğaldı. Halk suların bollaşmaması üzerine yöreden göç etmeye başladı. Durumu Hz. Ömer’e yazınca Amr ondan şu cevabı aldı: “İyi etmişsin. Gerçekten İslam kendinden önce hüküm süren bütün kötü gelenekleri yıkmıştır. Sana bir pusula gönderdim. Mektubu aldığında o pusulayı nehre at!” Amr merakla pusulayı okudu mektubu alınca: “Müminlerin Emîri ve Allah’ın kulu Ömer’den Mısır halkının Nil’ine! Eğer kendiliğinden kabarıp coşuyor idiysen bırak kabarma! Yok, seni bir ve Kahhar olan Allah kabartıyor idiyse bir ve Kahhar olan Allah’tan seni coşturmasını diliyoruz.”

Hasan el-Basri anlatıyor: Hz. Peygamber, Amr’ı çoğunlukla bir askeri birliğin başına geçirerek seferlere gönderirdi. Rasûlullah (sav)’ın vefatından sonra Amr’a, “Allah Rasulü seni kumandan yapıyor, sana yakınlık gösteriyor, seni seviyordu” denildi. Amr, “Evet beni kumandan yapıyordu, ama bana yakınlık duyduğunu veya beni sevdiğini bilmiyorum. Fakat ben size vefat ederken sevdiği iki zatı söyleyeyim: Abdullah b. Mes’ud ve Ammar b. Yâsir. [8] Siz de bu ikisini Sıffin Savaşı’nda öldürdünüz.”

Amr b. Âs anlatıyor: “Rasûlullah bir mecliste konuşurken yüzünü cemaatin en kötüsüne doğru çevirirdi. Bu hareketiyle onu okşar, gönlünü alırdı. Efendimiz konuşurken sık sık çehresini bana doğru çeviriyordu. Ben O’nun bu iltifatından Müslümanların en iyisi olduğumu sanmıştım. Bunun için "Ya Rasûlullah, ben mi hayırlıyım Ebû Bekir mi?" diye sordum. "Ebû Bekir" buyurdu. "Ya Rasûlullah peki ben mi hayırlıyım Ömer mi?" diye sordum bu defa, "Ömer" dedi. "Ya Rasûlullah ben mi hayırlıyım Osman mı?" diye sordum sonra, "Osman" dedi. Bu soruları sorduktan sonra Rasûlullah yüzünü benden çevirdi. (Konuşurken bir daha bana bakmadı.) Keşke o soruları sormasaydım. [9]

Doksan yaşındaki Amr ölüm döşeğinde yüzünü duvara çevirmiş ağlıyordu. Oğlu “Babacığım neden ağlıyorsun? Rasûlullah sana şöyle müjdeler vermedi mi…” diyerek babasını teselli etmeye çalışsa da Amr başını duvardan çevirmeden ağlamaya devam etti. Müslüman oluşunu anlattı oğluna gözyaşları içinde. Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber’e bakışından söz etti: “Artık nazarımda Rasûlullah’tan daha sevgili, O'ndan daha heybetli biri yoktu. Benden kendisini tasvir etmemi isteseniz bunu başaramam, çünkü O'na duyduğum saygıdan dolayı gözlerimi doldurasıya kendisine bakamıyordum. O halde ölseydim cennete gideceğimi düşünürdüm. Daha sonraki dönemlerde birtakım vazifelerin başına getirildim. Bu vazifelerden dolayı başıma neler gelecek bilemiyorum. Öldüğümde cenazeme ağıtçı kadınlar katılmasın, meşaleler yakılmasın, Beni defnederken toprağı yavaş yavaş koyun, gömme işini bitirince bir devenin kesilip etinin dağıtılacağı kadar bir süre mezarımın yanında bekleyin ki sizden cesaret alarak Rabbimin elçilerine nasıl cevap vereceğimi düşüneyim.”  

Amr’ın sorgu meleklerine nasıl cevap verdiğine dair bir bilgimiz yok. Hatırladığımız, Hz. Peygamber’in ona olan duasıdır:

“Allah’ım! Amr b. Âs’ı bağışla, Amr b. Âs’ı bağışla, Amr b. Âs’ı bağışla! Çünkü ben ondan (başkaları için) iyilik yapmasını istediğimde hemen yerine getirirdi bu isteği.” [10]

 

 

Dipnotlar:

 

1. en-Neysâburî, M. (Müslim), Sahih-i Müslim, C. 1, s. 112 (121. hadis)

2. Seriyye: Küçük askeri birlik

3. ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’, C. 3, s. 66.

4. et-Tirmizi, el-Câmiu’s-Sahîh, C. 5, s. 688. (3845. hadis).

5. Nâme-i Saadet: Hz. Peygamber’in mektubu.

6. el-Buhâri, Sahîhu’l-Buhâri, s. 496-497. (2810. hadis)

7. İbn-i Asâkir, Târîhu Medîneti Dimeşk, C. 4, s. 132;

en-Neysâbûrî, M. (Muhammed), el-Müstedrek, C. 4, s. 350. (7881/38. hadis).

8. İbn-i Asâkir, Târîhu Medîneti Dimeşk, C. 43, s. 591.

9. A. el-Heysemi, Mecme‘u’z-Zevâidi ve Menba‘u’l-Fevâid, ed. Muhammed

Atâ, Beyrut, el-Kütübü’l-‘İlmiyye, 2001, C. 8, s. 312-313.

10. el-Hindi, Kenzü’l-‘Ummâl, C. 11, s. 729. (33575. hadis).