Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Üzüntüyü Üzüntüyle Aşmak



Herkesin kendine göre bir depresyonda olduğu, kimi dinleseniz bir dokunup bin ah işittiğiniz bir dünyada sizi, üzüntülerinizi yeni üzüntülerle gidermeye çağırsam ne derdiniz?

Allah Teâlâ'nın bazen üzüntüyü yeni üzüntülerle unutturduğunu bilen atalarımız birbirlerini bir kayıptan ötürü teselli ederken "Allah bunu unutturacak acılar vermesin" demişler.

Bugün bu gerçekten bahseden bir ayeti dikkatinize sunmak istiyorum. Al-i İmran Suresi'nde Hz. Peygamber ve ashabının Uhud savaşında yaşadıklarının anlatıldığı bölümde Rabbimiz ilginç bir ifadeyle şöyle buyuruyor:

"Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken siz durmadan dağa yukarı kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." (Al-i İmran 3/153)

Konumuz -tarih boyunca hiçbir zaman kaybetmediği önemine rağmen- Uhud harbinde yaşananlar değil. Biz bugün sadece Rabbimizin hüznümüzü gidermek için gam üstüne gam vermesindeki anlamı kavramaya çalışacağız.

Aslında bir şeyin üstünü örtmek demek olan gam, mutluluğun üstünü örttüğü için üzüntünün bir ismi olmuş. İlginç olan ise hüznü gidermek için gam verilmiş olması... Demek ki Rabbimiz bazen bize bir üzüntüyü unutturmak ya da önemsizleştirmek için yeni üzüntüler verebiliyor. Tefsirlerin söylediğine göre burada da sahabeye savaşı kaybetmekten doğan can ve mal kayıplarını Rasûlullah (sav)'ı düşman karşısında birkaç kişiyle terk ederek dağılmalarının oluşturduğu utanç verici gamla unutturmuştu.

Elmalılı'nın tespitiyle en büyük zannedilen gamları unutturacak gamlar vardır; Allah bir lahza içinde mağlupları galip, mahzunları memnun eder. Bazen de bir acıyı unutturmak için yeni acılar verir.

Hiçbir üzüntünün olmadığı tek hayat cennet hayatıdır ve Efendimiz’in bildirdiğine göre bu dünyadaki en küçüğünden en büyüğüne bütün üzüntüler günahlara kefarettir. Ama yine de Allah'tan kefaret değil, af isteriz ve hüzünden O'na sığınırız.

Hüzün, korku, kaygı, öfke gibi duygularda kontrolün yitirilmesi ahlaki tekâmülün önünde ciddi bir engeldir. Çünkü hüzün bir noktadan sonra iradeyi aşındırır, amaçları saptırır ve gidişatı bozar. Belki de Rabbimizin hüznümüzdeki yanlışı düzeltmek için yeni gam sebepleri yaratması üzüntüde bir doyum noktasına ulaşmamız ve hiçbir şeyin kolay kolay irademizi iptal edecek kadar bizi üzemeyeceği noktaya gelmemiz içindir. Öyle ki aynen ayette söylendiği gibi "ne elimizden gidene ne de başımıza gelene" üzülmeyeceğimiz bir noktaya...