Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Zeyneb binti Cahş'ın El emeği

19 Ekim 2010 Salı Sonpeygamber.info / Yazarlar


-I-

 

Zeyneb’in el emeğiyle hayır işleme konusundaki ısrarı, kadınların çalışma hayatını bir hayli sınırlı olarak tanımlayan muhafazakâr ve yenigelenekçi düşünürlerin tasavvurlarının ötesine geçen bir üretim konusunda ipuçları veriyor elimize...

Asr-ı Saadet ciltlerini okuyanlar, o dönemde evliliklerin nasıl kolay gerçekleştiğini fark etmişlerdir. Kolay gerçekleşen evlilikler kolayca da bitmekte. Yeni Müslüman olan bekar genç,  arkadaşından bir süre önce boşanan kadınla evleniyor. Hicret kardeşlerinden biri bekar olan diğerine evlenmek istediği takdirde eşlerinden birini onun için boşayacağını söylüyor. Yeni toplum yapısının kurulması belki de bir süreliğine de olsa toplumun hareketliliğini kolaylaştıran bu yaklaşımlara ihtiyaç duyuyor. İslam’ın değer yargılarıyla tartılan bir denkliği dikkate alan evlilikler o kadar da kolay gerçekleşmiyor. Tabular var. Kabile taassubu var. Her kızla evlenilmez, hür de olsa köle geçmişli bir adamı koca olarak benimsemekte zorlanır seçkin ailenin kızı, Muhammed  (as)’ın halasının kızı da olsa.Peygamberimiz’in (sav) evlilikleri üzerine yüzyıllardan bu yana farklı yorumlar yapılıyor. Müslümanlar bu evliliklerin her birinin özel bir anlamı bulunduğuna inanırlar. Bana kalırsa müminler bile bazen Peygamberimiz’in evliliğini içinde bulunduğu dönemin koşulları altında görecek yerde bugünkü telakkilerle kavramaya çalışıyor. O’nun  evlilikleri gerçekleştiği yıllarda toplumda meydana gelen sarsıntıların, süren savaşların, göçlerin, parçalanan ve dağılan ailelerin genç Müslüman toplumu nasıl etkilediği üzerine çok da düşünmek istemiyoruz. Ayrıca evlilikle gelen ilişkilerin o toplumda çeşitli grupları (kabileleri) barıştırıp uzlaştırmakta en etkili kanal olmasının anlamını da göz ardı ediyoruz.

Peygamberimiz’in halasının kızı Zeyneb binti Cahş’la Zeyd’in evliliği bu açıdan ilginç bir örnektir. İçinde hem özveriye dayalı bir karar var, hem de ister istemez kendini dayatan bir ayrılık. Hem fiziksel ve sınıfsal açıdan daha düşük seviyede görülen bir erkekle üst sınıftan güzel bir kadının evliliği var, hem de bu kadının adamı bir türlü kendine yakıştıramaması ve nihayet her şeyi göze alarak boşanmak istemesi.

Gerçi Zeyd köle değil, bir baskın sırasında esir edilerek satılan hür bir çocuktu. Hz. Hatice tarafından Peygamberimiz’e hediye edilen Zeyd, sonraki yıllarda kendisini kurtarmak, geri almak üzere çıkıp gelen babası ve amcasıyla gitmemiş, Peygamberimiz’in yanında yaşamayı tercih etmişti.

Zeyneb Zeyd’i kendine lâyık bulmadığı, yanına yakıştırmadığı halde, Peygamberimiz’in bu evlilikten yana tutumu ve aynı günlerde inen bir ayetin, Ahzab Suresi’nin 36. Ayetinin tesiriyle bu evliliği kabul etti. “Üstünlük sadece takva” iledir düsturuyla,  iyi temennilerle gerçekleşen bu evliliğin başarılı olmadığı görülüyor. Aişe Abdurrahman Bintü’ş-Şatı’nın vurguladığı gibi: Zeyd’e göre Zeyneb kibirliydi, ona üstünlük taslıyor ve diliyle eziyet ediyordu. (1)

 Zeyneb gerçekten de Zeyd’i yanına yakıştırmıyor, bir türlü onu eşi olarak göremiyordu. Sonuçta boşandılar. Bir türlü ısınamamıştı Zeyneb Zeyd’e ve kaderine razı olmayı değil, ayrılmayı istemişti.

Burada Peygamberimiz’in Zeyneb’le evliliğiyle ilgili tartışmalara girmek istemiyorum. Uzun bir konu çünkü.  Müslümanlar bu nikâhın göklerde gerçekleştiğine, hikmetli olduğuna inanırlar.

Bir açıdan da sanki Zeyd’le Peygamberimiz’in ısrarıyla evlenip de mutsuz olan Zeyneb’in gönlü alınıyor gibi geliyor bize, bu evlilikle.  Bunların yanında da aile hukukunda evlatlıklarla ilgili getirilen yeni düzenleme vurgulanır: Evlatlık, kendi evladınız gibi değildir. Evlat edinen kişi evlatlığının eşiyle evlenebilir de.

Zeyneb ailesinin itibarı ve güzelliği nedeniyle kendine güvenli bir genç kadındı. Allah’ın buyruğuyla, O’nun Elçisi’yle evliliğe seçildiği için Peygamberimiz’in öteki eşleri karşısında övündüğü biliniyor. Sahip olduğu statünün ona koşulsuz muktedir olma arzusu kazandırdığı söylenemez.  Mesela İfk vakasında doğruları açık bir dille ifade ederken, eş olarak en güçlü rakibesi sayılan Hz. Aişe’nin yanında yer almıştır.

Ayrıca Zeyneb’in Peygamberimiz’le evlendikten sonra evli bir kadın olmanın avantajlarıyla idare etmek yerine, emeğiyle para kazanma konusunda ısrarlı olduğu görülüyor.

 -II-

Kadının çalışması veya üretkenliği günümüzde Müslüman düşünürler tarafından sıklıkla ele alınan bir konu. Mütefekkirlerimiz kadınların günümüzdeki ev hayatında mutlu olma imkânını mahcup bir dille savunuyorlar gerçi; çekirdek ailenin mekânları genellikle üretim alanı olamadıkları için cinnet üreten mekânlara dönüşmüştür çünkü. Günümüz kadını evde mi mutludur, kamusal alanda mı, yoksa bütün bunların dışında bir mutluluk tanımının eksikliği midir bu tartışmaların bir yere varamamasının sebebi… Esasında mesele öncelikle kadının kocasına tabi olarak tanımlanmasında düğümleniyor. Çünkü kadın eğer özne olabilseydi,  eviyle kamusal alan arasında nasıl bir duruşu olması gerektiğine karar verebilecek durumda da olurdu. Mutluluk koşulları konusunda da sosyal baskıların etkisi altında kalmadan bir karar verebilirdi. Bu tür kararların kadına bırakılmaması, konunun tek taraflı mülahazalar yüzünden zaafa uğraması anlamına geliyor.  Bu bağlamda modernizmin kadın konusunda başka türlü bir vesayetçiliğin ifadesi olan toptancı yaklaşımı da öteki uçtaki tezleriyle bir başka aşırılığın ifadesi oluyor. Yenigelenekselci Müslüman veya muhafazakâr düşünürlerle birlikte modernistlerin de üretim ve çalışma hayatı bağlamındaki öznellikleri hesaba katmayan kalıpların tahakkümünü koruyarak kadını pratikte kendi hayatıyla ilgili karar veremez bir duruma, erkeğin tanımladığı bir konuma yerleştirmesi, bu bağlamdaki sorunları konuşulamaz ve anlaşılamaz bir boşluğa savuruyor.

Kadınların gizli işsizlik sebebi olması bir sorundur, tamam. Peki bütün erkeklerin sahiden de doğru bir üretimi gerçekleştirecek şekilde iş sahibi olduğu nasıl düşünülebilir… Yetenek ve vizyon sahibi bir kadının toplumsal mutluluk adına yeteneklerini ve vizyon sahibi olmasını sağlayan çabalarını bastırmasının aileye mutluluk kazandıracağını kim söyleyebilir…

 -III-

“Din konusunda Zeyneb’ten daha hayırlı bir kadın asla görmedim. Allah’a karşı çok takvalı idi, doğru söylerdi. Akrabayla ilgiyi devam ettirir, çok sadaka verirdi. Kendisini Allah’a yaklaştırmak için yoksullara elindekini dağıtır dururdu” diye şehadette bulunuyor Hz. Aişe, Zeyneb binti Cahş üzerine. Zeyneb elişi yapar, onun bedelini yoksullara dağıtırdı. Yoksullara dağıtacağı paranın kendi el emeği alın teriyle kazanılmış olması konusunda gösterdiği itina,  yüksek ahlâkının bir göstergesi olarak görünüyor bana.

Peygamberimiz’in vefatından sonra eşleri, onun etrafında kıskançlıktan ileri gelen çekişmelerini bir kenara bıraktılar.  Peygamberimiz’in diğer eşleri tarafından Zeyneb, merhametli, ibadete düşkün bir kadın olarak tarif edilirdi. Ümmü Seleme ondan şu şekilde söz ediyor: “Zeyneb Rasûlüllah (sav)’ın beğendiği hanımıydı. O Salih amele düşkündü, gece namazı kılar, çok oruç tutardı. Elişi yapar ve ondan elde ettiğinin hepsini yoksullara sadaka olarak dağıtırdı.”

Zeyneb’in vefaını duyduğunda Aişe’nin de şöyle dediği bildiriliyor: “Övgüye lâyık, ibadetine düşkün, yetim ve dulların sığınağı gitti.”

Hz. Aişe’nin aktardığına göre, Peygamberimiz vefatına yakın günlerden birinde, “Kolu en uzun olanınız bana en çabuk kavuşacak olanınızdır” demişti eşlerine.  Peygamberimiz’in eşleri bunun üzerine bir araya geldiklerine kollarını ölçerek hangisinin kolunun daha uzun olduğuna karar vermeye çalışırlardı. Bu ölçme girişimleri Zeynep binti Cahş’ın vefatına kadar sürmüştü. Onun vefatı üzerine anlaşıldı ki Peygamberimiz’in uzun kollu olmaktan kastettiği, sadaka verme özelliğidir. Zeyneb, maharetli, eli işe yatkın bir kadındı. Kullanılacak hale getirdiği deriden eşyalar diker, bununla elde ettiği geliri Allah yolunda sadaka olarak dağıtırdı.

Bir rivayete göre Hz. Ömer Beytülmal’dan hisse olarak ona iki bin dirhem göndermiş, Zeyneb bu parayı aldığında sıkıntıya kapılarak hepsini sadaka olarak dağıtmıştı. Onun eline geçen parayı sadaka olarak dağıttığını öğrenen Ömer bin dirhem daha göndermiş, Zeyneb bu bin dirhemi de dağıtmıştı.

Zeyneb’in el emeğiyle hayır işleme konusundaki ısrarı, kadınların çalışma hayatını bir hayli sınırlı olarak tanımlayan muhafazakâr ve yenigelenekçi düşünürlerin tasavvurlarının ötesine geçen bir üretim konusunda ipuçları veriyor elimize. Üretim mekânının sınırları yoktur, ihtiyaç icadın anasıdır, doğru, ancak üretim veya iş sadece maddi ihtiyaç için de gerçekleşmez.  Mukimleri üretici değilse mekân olarak ev üretime değil tüketime açık bir telaşa sahne olur. Zeyneb’in sadaka vermek için kullanacağı parayı kendi emeğiyle kazanması, kendi hayatı -çalışma hayatı- konunda karar verebilecek olgunlukta bir zihin yapısına sahip, özne olabilmiş güçlü bir kadın olduğu, yaşadığı evde de bu özellikleriyle desteklendiğinin ifadesi olarak bana önemli görünüyor.

[1] Aişe Abdurrahman Bintü’ş-Şatı, Rasulullahın Annesi ve Hanımları, Tercüme: İsmail Kaya,  Uysal Kitabevi, Konya; 1984.