Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Bedevi Çadırından Bizans Payitahtına

13 Aralık 2009 Pazar Sonpeygamber.info / Yazarlar

"Ey Ehl-i Kitab! Sizinle bizim aramızda müşterek olan söze geliniz: Sadece Allah'a kulluk edelim ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer yüz çevirirlerse, ‘şahit olun ki biz Müslümanız' deyin."

Hz. Muhammed (sav) henüz Hira Dağı'nda Cebrail ile buluşmamış. Beşeriyet kul ile Allah arasındaki intikal noktası şerefli insanı ağırladığından habersiz. Akıllar buhran, ruhlar kördüğüm içinde. Issız ve çorak çöller, asırların yalnızlığını ve mahkumiyetini teneffüs ediyor dünyanın çekim merkezinden uzakta.

Alemlerin Rabbi en yüce sanat eseri Efendimizi, kurak insanlığa, Arabistan topraklarından sunacak. Gök ve çöl ittifakını tamamlamış; ruhunda sonsuz boyutlara gebe Muhammed Mustafa (sav), insan emeğinden uzakta, sessiz sedasız o kutsal göreve hazırlanıyor.

Arabistan sönük kaderine razı otururken dünya, tarihin şekilleneceği bu ölü coğrafyanın hemen üst sınırında ezeli bir çekişmeye odaklanmış. Arzın nabzı dönemin iki büyük gücü Bizans ve İran'ın kalbinde atıyor. Medeniyetler beşiği topraklar, bu iki imparatorluk arasında pay edilmiş adeta. Bizans ruhunu Hıristiyanlıktan beslerken, İran Mecusilik ile demleniyor.

Sasaniler, Bizans'ın önemli hakimiyet sahası Dımaşk'ın ardından semavi dinlerin kutsal sığınağı Kudüs'ü işgal etmiş. Günlerce süren katliamın ardından Mukaddes Mezar Kilisesi'ni yakarak Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği kabul edilen kutsal haçı başkentleri Medain'e götürüyor. Bundan böyle Anadolu, Mısır ve hatta Bizans'ın Balkanlardaki toprakları, ardı arkası kesilmeyen Sâsânî akınlarının hedefi haline geliyor.

Roma İmparatorluğu'nun doğu kolu, Balkanlar, Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır'da hüküm sürmüş 11 asırlık köklü mirasın sahibi Bizans, ciddi bir sarsıntı yaşıyor. İmparatorluk, içinde bulunduğu askeri ve idari zaaftan kurtulmanın yollarını İmparator Herakleios ile aşmaya çabalıyor. Yapılan askeri ve idari reformlarla kan tazeleyen Bizans, bütün maddi imkanlarını imparatorluğun hizmetine sunan kilisenin de gücüyle, Sasanilere kaptırdığı toprakları bir bir ele geçiriyor. Kudüs'ü yağmalayan ezeli düşmanına misilleme olarak İran'ın kutsal şehri Gence'yi işgal edip, buradaki kutsal Zerdüşt mabedini tahrip ediyor.

İmparator, ülkesini eski sınırlarına yeniden kavuşturmuş olarak dönüyor başkent Konstantiniyye'ye. Patrik, din adamları, senato ve halk tarafından törenlerle karşılanıyor Herakleios. Ülkesinde askeri, idari ve sosyal alanda bir dizi köklü değişiklikler başlatan, kadim düşmanları Sasanilere karşı da kesin zaferler kazanan mağrur imparator, kutsal haçı da Kudüs'e götürmenin hazzıyla kutluyor galibiyetini. Kudüs'ü ziyaret eden ilk Bizans İmparatoru olma payesi de ona nasip oluyor.

Dünya tarihinin en güçlü devlet adamları arasında anılmayı bekliyor artık imparator. Sivil, askeri ve ekonomik alanlarda ciddi bir çöküntü yaşayan şanlı devletine itibarını iade etmenin coşkusuyla kurulmaya hazırlanıyor tahtına. Sasaniler tarafından çalınan haçı iade etmek maksadıyla bulunduğu Kudüs dönüşünde bu duygularla takmayı planlıyor imparatorluk tacını başına.

Daha Kudüs'te iken bir elçi yakalıyor, Bizans kayserini. Can alıcı bir mesajla geldiğini söyleyen ve imparatora ulaşmada ısrarcı davranan bir elçi. Cüretini konumundan değil; getirdiği mesajın gücünden alıyor. Şam'ın, Kudüs'ün ve hatta daha da güneydeki Petra'nın hayli güneyinden; Yemen hariç çöl besleyen Arap Yarımadası içlerinden geliyor.

Elçinin elindeki ceylan derisine nakşedilmiş mektup, "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" başlıyor:

"Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'den Bizans İmparatoru Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun!"

"Seni İslam'a çağırıyorum. İslam'ı kabul et ki, kurtuluşa eresin ve Allah da sana ecrini iki kat versin. Eğer yüz çevirirsen bütün halkının günahı senin boynunadır."

"Ey Ehl-i Kitab! Sizinle bizim aramızda müşterek olan söze geliniz: Sadece Allah'a kulluk edelim ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer yüz çevirirlerse, ‘şahit olun ki biz Müslümanız' deyin."

Keyfi ve huzuru kaçmıştır imparatorun. Mesajın ağırlığı gölgelemiştir Bizans'ın coşkusunu; iyice sarsılmıştır imparator. Zira kutsal kitapları İncil'de de yeryüzüne bir peygamberin gönderileceğine dair işaretler yer almaktadır.

Bütün istihbarat birimlerini harekete geçirir Herakleois. Doğrudur; kurak Arabistan, daveti tüm insanlığa hitap eden bir Peygamber müjdesi ile çalkalanmaktadır. Mekke'de doğan yeni inanç, Medine'de varlık tazelemiş; bir güç haline gelmiştir. Mekkelilerle Hudeybiye'de anlaşma imzalayan Peygamber, kendisine vahyedilen mesajı insanlığın hizmetine sunmak üzere, modern diplomatik ilminin temel esaslarını içeren davet mektuplarıyla hitap etmektedir dönemin ileri gelen devlet başkanlarına.  

Şahsen ciddiye alır bu daveti Bizans Kayser'i. Ancak dünyanın en büyük gücünü, tarih boyunca ciddi bir varlık gösterememiş bu coğrafyaya tabi kılacağını düşündüğü bir adım da atamaz. Tarih, bundan böyle Bizans ile yeni İslam devletini karşı karşıya getirecektir.

Heraklesios, Mute'de çıkar ilk defa İslam askerlerinin karşısına. Herakleios, dünya siyasetinde etkin bir toplumun şekillendiğini henüz idrak etmese de önemser bu birlikleri. Önce bir dizi diplomatik ilişkiler yansır dönemin siyaset tarihine. Ardından askeri karşılaşmalar ve zorlu savaşlar...  

Peygamberin vefatını müteakip henüz yarım asır bile geçmemiştir ki, dünyanın çekim merkezinde artık Müslümanlar boy göstermektedir. Kıbrıs, Rodos ve Sakız adalarının ardından Bizans başkentinin yakınındaki Kapıdağ yarımadası ele geçirilmiş; İstanbul'un fethi için çok önemli bir üs elde edilmiştir.

Hz. Muhammed (sav)'in vefatıyla dinmez Bizans'ı saran tehdit. Zira kısa zaman içinde Arabistan'ı fetheden Müslümanlar, Suriye, Filistin ve Ürdün topraklarına dayanmıştır. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir hadise yaşanmaktadır. Dönemin en güçlü orduları, hiç bir organize savaş tecrübesi olmayan askeri birlikler karşısında geri çekilmektedir. Ecnadeyn, Suriye ve Filistin'in kapılarını Müslümanlara açarken, Bizans şaşkındır. Rövanş için Yermük beklenir. Geçici olması umulur güneyden gelen bu rüzgarın. Devasa bir ordu ile Müslümanları çıktıkları çöle geri püskürtücek bir hazırlığa girişilir. Ancak Yermük Bizans'ın tüm umutlarını tüketir; Heraklesios'un ordusu ağır bir hezimet yaşar. Suriye, Müslümanlarındır artık. Heraklesios'a ise, başı eğik İstanbul'a dönmek düşer.

Müslümanlar akıl almaz bir hızla ilerlerler Bizans şehirlerinde. Busra, Dımaşk, Ba'lebek, Humus ve Hama'nın ardından Antakya, Halep, Kudüs ve Mısır da geçer müminlerin eline. Hıristiyanlığın dinî merkezi Kudüs'ten sonra önemli bir tahıl ambarı hükmündeki Mısır'ın kaybı, büyük bir iktisadi darbe olur Bizans'a.

Müslümanlar karadaki başarılarını, önemli bir deniz gücü olan Bizans'ı denizde de mağlup etme düşüncesiyle Zâtü's-Savârî'ye taşırlar. Deniz savaşında kazanılan zafer, Müslümanlara İstanbul'u kuşatma cesareti verir. Peygamberin vefatını müteakip henüz yarım asır bile geçmemiştir ki, dünyanın çekim merkezinde artık Müslümanlar boy göstermektedir. Kıbrıs, Rodos ve Sakız adalarının ardından Bizans başkentinin yakınındaki Kapıdağ yarımadası ele geçirilmiş; İstanbul'un fethi için çok önemli bir üs elde edilmiştir.

Bir nesil içinde, bedevî çadırından şaşaalı Bizans İmparatorluk payitahtına uzanan akıl almaz bir yolculuk gerçekleşmiştir. Bu yolculuğun neferleri, Peygamberin yakın dostlarından başkası değildir. Medine'ye hicretinde insanlığın efendisine kapılarını açıp O'nu evinde misafir etme bahtına eren Mihmandâr-ı Nebî Ebû Eyyûb el-Ensari başta olmak üzere birçok sahabe, İstanbul surlarında buluşmuştur Peygamberle.

O tarihte sahabe mezarı olarak toprağa atılan tohumlar, yüzyıllar sonra Bizans'ın son surlarını çatlatarak sürgün vermiş ve Bizans payitahtı İslam halifesine kucak açmıştır.