Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Eyüp Sabri Paşa'nın Kaleminden Medine'de Receb-i Şerif

26 Eylül 2009 Cumartesi Kültür Sanat / Tarih

Receb-i Şerif'de Hücre-i Muattara'yı ziyaret maksadıyla etraftan gelen ziyaretçilere ahali arasında "Recebiyye" denir. Bu taife Risalet-penâhi'ye hecin develerine binmiş halde geldikleri için "Rikab" olarak da bilinmektedirler.

Eyüp Sabri Paşa Sultan İkinci Abdülhamid döneminde yetişen önemli bir Osmanlı generaliydi. Asker kimliğinin yanında onu önemli kılan özelliklerinden biri de alim bir şahıs olmasıydı. Uzunca bir dönem Hicaz'da Osmanlı idaresini temsilen görevde bulundu. Bu esnada Hicaz bölgesindeki dinî ve kültürel yaşama dair gözlemlerini Mir'ât-ı Mekke ve Mir'ât-ı Medine adlı eserlerinde bir araya getirdi. Eserleri içerdiği güvenilir bilgi ve dikkatli gözlemler dolayısıyla o dönem kutsal beldelerdeki yaşama dair en önemli kaynaklar arasında.

Her uygulamanın kendine mahsus bir geleneği olduğu Osmanlı devrinde Medine-i Münevvere'de üç aylar adı verilen Hicri Receb, Şaban ve Ramazan aylarında yapılan bazı merasim ve kutlamaları Eyüp Sabri Paşa'nin Mir'ât-i Haremeyn'inden sizinle paylaşmak istedik(1).

Receb-i Şerif'de Hücre-i Muattara'yı ziyaret maksadıyla etraftan gelen ziyaretçilere ahali arasında "Recebiyye" denir. Bu taife Risalet-penâhi'ye hecin develerine binmiş halde geldikleri için "Rikab" olarak da bilinmektedirler.

Recebiyye taifesi Yemen, Mekke, Taif gibi sair Arap beldelerinden özellikle Medine-i Münevvere ile aynı coğrafyada olan beldelerde yaşayanların ziyaretçilerinden ibarettir. Bunların cümlesi çoluk çocuklarıyla beraber birer hecin devesine binerek ve her kabile fertleri birer de bayrak tedarik ederek reislerini önlerine alıp büyük bir şevk ve ihlasla Harem-i Saadet'e dahil ve mertebe-i nebeviyyenin ayağına yüz sürmek yüce şerefine nail oldukları gün naatlar ve salavat-ı şerifeler okuyarak ve bunların meydana getirdiği tabii bir neticesi olan teessür ve huşu hali ile şehre girerlerdi.

Recebiyye ziyaretçileri Harem-i Saadet'e girmeye yaklaştıklarında bir nebze göz yaşı dökerler ki görenlerin yürekleri kara taş kadar katı olsa bile tuz gibi erir ve öyle bir izdiham ve kalabalık ile vasıl olurlar ki mukaddes Medine-i Münevvere şehri âdeta bu kalabalığı taşıyamayacak derecelere varır. Şehr-i tayyibeye girdikleri andan itibaren üç gün üç gece huzur-ı safa-i peygamberide halka olup tevazu ve huşu içinde ardını arasını kesmeyerek Hazret-i Rasûl-i Kibriya'yı sitayişle medh ederek O'nun peygamberliğini içine alan ve O'na layık bir şekilde gayet suzişli kasideler, ilahiler söylerler ve her bir beyyten sonra;

Merhaban bike Ya Muhammed! Merhaban merhaban fî merhaban

nakaratını söyleyip hüngür hüngür ağlarlar, Mescid-i Saadet-i Harem-i Şerif içinde oluşturdukları bu ulvi atmosferde o kadar feyiz ve maneviyat yüksek olur ki seyredenlerin Hazret-i Peygamber'e olan muhabbetleri artarak tüyleri ürperir ve her birinin gözlerinden vecd yaşları akar.

Recebiyye taifesinin şehre varışlarının dördüncü günü ki o günün gecesi Mirac-ı Nebî'dir. ikindi namazı eda edildikten sonra "Bab-ı Rahme" kapısının bulunduğu alanda güzel süslenmiş bir kürsü konulup üzerine sesi güzel bir zatı çıkarırlar.  Bu kişi tahmin edilenin fevkinde bir hüzün ve huşu-ı kalb ile "Miraciyye" bahrini okuyup dinleyenlere muhabbet vecd ateşini aşılayarak kürsüden iner. Okuyucu sadece bir kişiden müteşekkildir.

Hz. Peygamber'in ziyaretçilerinin Miraç gecesinde mescid dahilinde sabaha kadar bulunmaları ve ibadet etmeleri geçerli bir kadim gelenekti. Bunlar sabah namazını Şafiî imamına uyarak eda ederler, güneş doğduktan yarım saat kadar sonra tekrar hecin develerine binerek memleketlerine avdet ederlerdi.

Bu mübarek Miraciyye cemiyetine beldenin ileri gelenleri ve orada yaşayan halk da katıldığından bunların cümlesiyle beraber Mescid-i Saadet'in içi dışı ağzına kadar dolar ki âdeta bir mübarek Arafat vakfesine dönüşür. Her köşede müminlerin feryad u figanları ta fecre kadar devam eder. Bu cemiyet Peygamber bahçesinin batısında meydana gelirdi. Gerek miraciyye gerekse mevlid-i şerif cemiyetlerinde Mescid-i Saadet haricinde bir çadır kurulur, hazırlanan şerbetler bu çadırdan zevrak adı verilen şerbet tekneleriyle dağıtılırdı. Cemaat mescidden dağılmadıkça bu çadır o mahalde bulunurdu. Bu her iki cemiyette memurlardan ve ahaliden 2000 kişinin evlerine şerbet gönderilmesi kadim bir âdet idi. Çadır kaldırılacağı zaman meşihat dairesi, Naib-i Harem ve orada görevli bütün ağalara ve sair şahısların evlerine ve ayrıca Asakir-i Şahaneye ve hükümette çalışan memurlarına ve şehrin ileri gelenlerine ikişer üçer zevrak şerbet gönderilirdi ve bunların bütün masrafları tamamen hazine idaresine aitti.

Hz. Peygamber'in ziyaretçilerinin Miraç gecesinde mescid dahilinde sabaha kadar bulunmaları ve ibadet etmeleri geçerli bir kadim gelenekti. Bunlar sabah namazını Şafiî imamına uyarak eda ederler, güneş doğduktan yarım saat kadar sonra tekrar hecin develerine binerek memleketlerine avdet ederlerdi.

Halk arasında Recebiyye taifesini geçirmek, yolcu etmek dahi geçerli bir adab idi. Recebiyye ziyaretçileri şehir surlarının dışına kadar hüzünlü ve kederli aynı zamanda göz yaşları dökerek Medine-i Münevvere'yi terk ederlerdi. Bu ziyarete halk arasında "Hacc-ı Nebî" denilmektedir.


1) Eyüp Sabri Paşa, Mir`ât-ı Haremeyn, Medine, c.II, 103-105, İstanbul 1304