Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hicret: Zamanın Demlendiği An

20 Ocak 2010 Çarşamba Sonpeygamber.info / Yazarlar



"Resûlullah'ın hicreti hak ile batılın arasını ayırmıştır. Bunun için onun hicretini tarih başlangıcı olarak kabul ediyoruz."

Ancak Halife'den ardı ardına gelen tarihsiz mesajlar, Ebu Musa'yı sıkıntıya sokmaktaydı. Zira hem belli bir zaman içinde, hem de koordineli bir şekilde hareket etme zarureti, mesajların içeriği kadar zaman açısından tasnifini de elzem kılıyor; hangi emrin hangisinden önce verildiğini bilmek harekâtın etkinliği açısından önem taşıyordu.Ebu Musa el-Eş'arî, Basra valiliğine henüz atanmış, ancak Halife Ömer'in özellikle İran'ın içlerine kadar girilmesini istemesiyle makamında fazla oturamadan sefere koyulmuştu. Sınır boyuna kurduğu karargâhta bir taraftan harekâtın kendi kısmıyla ilgili planlama yaparken, diğer taraftan da Basra ve Medine'yle kurduğu haber trafiğini takip ediyordu. Özellikle İran'a karşı geniş çaplı bir harekât başlatmış olan Halife Ömer'den gelen yazışmaların yoğunluğu, neticede Ebu Musa'nın İran kralı Hürmüzân'ı yakalamasıyla sonuçlanacak olaylar zincirinin seyrine işaret eder mahiyetteydi.

Rivayete göre, bu durumdan bîzar olan Ebu Musa, Halife Ömer'e bir şikayet mektubu yazmış ve kendisinden mektuplara tarih atması yönünde bir ricada bulunmuştur. Halife, bu mektup vesilesiyle, mektuplara alışılageldiği üzere gün ve ay bilgisinin konmasından öte bir tarih başlangıcı arayışına girmiş ve sahabe ile istişarelerde bulunmuştur. Ortaya atılan muhtelif tekliflerin arasından, müslümanların takviminin başlangıcı olarak hicreti seçen Halife Ömer'in bu tercihini ortaya koyarken söylediği sözler, hicretin mahiyetini ortaya koyar mahiyettedir:

"Resûlullah'ın hicreti hak ile batılın arasını ayırmıştır. Bunun için onun hicretini tarih başlangıcı olarak kabul ediyoruz."

 


Hicretin ardından Muhacir - Ensar dayanışmasıyla adalet ve kardeşlik üzerine dayalı olarak kurulan yeni düzen, geleneksel Arap kültürünü radikal bir şekilde dönüştürecek çok önemli dinamikler oluşturmuştur.

İslâm toplumları, Hz. Ömer'in maksadına uygun bir şekilde, hicreti hemen her zaman bu "yeni bir başlangıç" çağrışımıyla yâd etmişlerdir gerçekten de. İslâm toplumu, hicretle serpilip gelişme imkânı bulmuş; kendisine yönelik saldırılara karşı koyacak direnci ve sağlıklı bir sosyal yapı tesis edecek zemini hicret sayesinde kazanmıştır. Hicretin ardından Muhacir - Ensar dayanışmasıyla adalet ve kardeşlik üzerine dayalı olarak kurulan yeni düzen, geleneksel Arap kültürünü radikal bir şekilde dönüştürecek çok önemli dinamikler oluşturmuştur. Hicret her bakımdan Kureyş'in dayattığı Cahiliyye karanlığından, tüm bilinen dünyaya ulaşacak bir mesajın aydınlığına aralanan kapı olmuştur müslüman toplumlar için.

Ancak tüm bu müspet algılara rağmen hicret, bir terk, bir uzaklaşmadır esas itibariyle. Ağır bir hüzün taşır iki hecesinde. Ve sırf bu yüzden, gönülsüzlüğü ifade ettiği ölçüde bir sonuçtur hicret. Şartların zorlamasıyla oluşur ve isteyerek dahi olsa her hicret, bir tehcirdir aynı zamanda. Oysa tehcirin bile reva görülmemesi, Mekke'den Medine'ye hicrete zorunlu kalan müslümanların bir başka trajedisidir. Dünyalık iktidarlarını, hak olduklarını bildikleri yeni bir dinin nihai sonuçlarına feda etmek istemeyen zorba ve dayatmacı Kureyş'in tahakküm isteğinin zorunlu kıldığı, çaresiz bir vedadır hicret. Mekke'yi yaşanmaz kılan müşriklerin zulümlerinin karanlık gölgesi düşer hicret mağdurlarının yoluna. Ve vatan Mekke'ye hummalı bir aşkla bağlı yolcuların sessiz bedduaları karışır hicret hikayelerine.

Buruk bir veda olur hicret. Hem Mekke için, hem de toprağında büyüttüğü insanları için. Zira İslâm mesajının zaman içinde bu mesaja sağır kalamayacak kulaklara ulaşmasından ve kendilerine büyüyerek geri dönmesinden korkan Mekkeli müşriklerin yeni zulüm planlarına maruz kalmak kolay değildir artık. Mesajı tüm insanlığa olan son Peygamberin, bu ilahî daveti kendi toplumuna bile yöneltmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir. Bu evrensel mesajın insanlığa taşınmasında önemli bir rolü olan hac mevsiminde, Peygamber'in bölgeye gelen ziyaretçileri etkilememesi için de her türlü tedbir denenmekte; Peygamber hakkında inanılmaz iftiralar sıralanmaktadır.

Mekke'de hüzün bırakırken hicret, Medine'ye umut götürür. Bu yüzden hem bir sonuç, hem de bir başlangıç olan hicret her halükârda çok önemli bir dönüşümün habercisi olur. Hicret ile imtihanın şekli ve mahiyeti değişir; toplumsal ve bedenî baskı ve zulmün gözle görülebilir imtihanınından, gündelik hayatın "fark edilmeyen" fitnesiyle mücadeleye bir geçiş olur. İman; Hübel, Lat ve Uzza'ya inancın basit putperestliğine karşı verilen bariz mücadeleden, tahrif edilmiş ve saklanmış da olsa bir başka kitabî dini tekelinde tutmaya çalışanların ince saldırılarına karşı hakkı tesis etmeye yönelir. Vahyin odağı, iman ve kıyametten, toplumsal hayatta haram ve helallere (tabii olarak ceza ve mükafata), Yahudilerin ve münafıkların vesveselerine verilen cevaplara ve tebliğe kayar.Ancak Kureyş'in tüm kışkırtma ve girişimlerine rağmen, Peygamber'in daveti alıcı kulaklara ulaşır. Güneydeki Devs kabilesinden şair Tufeyl ve kuzeydeki Yesrib'den Hazrecli bir grubun, hac mevsiminde Resûllulah'ın mesajıyla tanışıp İslâm'a girmeleri, davette bereketin adı olur. Yesrib'den gelenler için İslâm, onlarca yıldır Yesrib'in iki köklü kabilesi olan Evs ve Hazrec arasında devam eden ve en son Buâs Savaşı ile her iki taraftan da pek çok kişinin ölmesine sebep olan husumetin selametle son bulması için bir umut olur. Dahası yaşadıkları bölgede etkili olan ve Araplara karşı belli bir kültürel üstünlük kurmuş olan Yahudilerden devamlı bir şekilde duymaya alıştıkları yeni bir peygamber beklentisine de güzel bir cevaptır Hz. Muhammed. İhtiyaç daveti, davet hicreti, hicret de devleti getirir.

İnsanlık tarihinde az rastlanır cinsten, öncesini sonrasından belirgin bir şekilde ayıran, hızlı ve köklü bir dönüşümü simgeler hicret. Bu anlamıyla hak ile batılın ayrıldığı bir çizgiyi temsil eder. En önemlisi, hicret müslümanların takvimi olur ve müslümanlar için zaman, hicretle demlenir.