Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hz. Muhammed: Mitolojik Bir Figür Değil Hayatın İçinden Bir Kahraman

26 Eylül 2009 Cumartesi Sonpeygamber.info / Yazarlar


İşte Hz. Peygamber'i diğer dinsel şahsiyetlerden ayıran en temel özelliklerden birisi budur: O, olağanüstü güç ve yetilerle donatılmış bir mitoloji kahramanı ya da yarı-tanrısal bir varlık değildir. Hz. Ayşe'nin ifadesiyle o, "kendi elbisesini yamayan, koyununu sağan ve kendi işini bizzat kendisi yapan" bir şahsiyettir. Sevecen bir eş, şefkatli bir baba ve sadık bir arkadaştır.

Hz. Peygamber'i diğer dinlerde inanılan birçok dinsel şahsiyetten, din kurucusundan ve liderden ayıran en temel özelliklerden birisi hiç kuşkusuz onun, Allah'tan vahiy alan bir peygamber olmasının yanında, Kur'ân'ın ifadesiyle bizim gibi bir beşer olmasıdır. Hz. Peygamber'le ilk karşılaşmasını anlatan Ebu Rimse et-Teymi'nin şu sözleri ilginçtir: "Ben Rasûlullah'ı insanlara benzemeyen bir şey zannediyordum. Ancak bir de gördüm ki o da bizim gibi uzun saçlı bir insanmış." Evet, Rasûlullah (sav) da bizim gibi bir insan; çalışan, yemek yiyen, çarşıda gezinen, oturan, kalkan, ihtiyaçlarını gideren bir insan. Ahlaki yönden diğer insanlardan üstün mümeyyiz özellikleri olsa da normal insani özellikleri ve ihtiyaçları açısından onlar gibi olan bir beşer...

Hz. Peygamber'in bu durumu, Kur'ân'ın nazil olduğu dönem Arap toplumu için kabul edilemezdi. Çünkü İslam dışı inanç sistemlerin birçoğunda olduğu gibi, cahiliye dönemi Arap inancında da Allah ile insanlar arasında aracı oldukları kabul edilen şahsiyetler, her yönden sıradan insanlardan ve diğer varlıklardan farklı olmak durumundaydılar. Tıpkı, Allah'la insanlar arasında aracılar olduklarına inandıkları putların, her ne kadar cansız sıradan taş, ağaç ve metal parçalarıyla temsil edilseler de içlerinde tanrısal ruhlar barındırdıklarına ve böylelikle doğaüstü bazı güçlere sahip olduklarına inandıkları gibi, cahiliye dönemi Arapları, peygamberlerin de diğer insanlardan farklı dünyevi ve metafizik güçlere sahip olmasını bekliyorlardı. Bu nedenle onlar Hz. Peygamber'in risaletine şiddetle karşı çıktılar. Zira, onlara göre o, ne dünyevi zenginlik, maddi güç vb. yönden ne de birtakım olağanüstü güçlere ve yetilere sahip olma yönünden diğerlerinden farklıydı.

Cahiliye dönemi Arapları, peygamberlerin de diğer insanlardan farklı dünyevi ve metafizik güçlere sahip olmasını bekliyorlardı. Bu nedenle onlar Hz. Peygamber'in risaletine şiddetle karşı çıktılar. Yalnızca cahiliye dönemi Arap inancında değil, Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde, Ortadoğu, Yunan, Roma ve Mısır dinlerinde de dinsel önderler, liderler, peygamberler vb şahsiyetler olağanüstü güçlerle teçhiz edilmiş yapılarıyla diğer insanlardan ayrılmaktaydılar.

Gerçekten de Hz. Peygamber, sıra dışı zenginlikler ve güçler sahibi bir kişi değildi. O, Kureyş kabilesine mensup Abdullah'ın oğlu yetim Muhammed'di; dedesi ve amcasının bakımıyla büyümüş, müstakbel eşi Hatice'nin yanında çalışıp geçimini temin etmişti. Dolayısıyla o dönemde maddi güç, zenginlik ve sosyal-siyasal tanınmışlık açısından kendisinden çok daha ön planda olan şahıslar arasından seçilip peygamber olması, onlar açısından asla düşünülemeyecek bir şeydi. Aynı şekilde Hz. Muhammed, mucizevi güçler ve metafizik yetiler açısından da Allah'ın kendisini peygamber olarak seçmesi, vahyetmesi ve İsra vb. bazı nimetlerle onu taltif etmesi dışında fazlaca diğer insanlardan farklı olan bir yapıda değildi. Oysa yalnızca cahiliye dönemi Arap inancında değil, Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde, Ortadoğu, Yunan, Roma ve Mısır dinlerinde de dinsel önderler, liderler, peygamberler vb. şahsiyetler olağanüstü güçlerle teçhiz edilmiş yapılarıyla diğer insanlardan ayrılmaktaydılar. Örneğin, Hıristiyan inancında yalnızca Tanrı oğlu olduğuna inandıkları Hz. İsa değil, havarilerle Pavlus gibi şahıslar da ölüleri diriltmek, körleri, sağırları iyileştirmek gibi mucizevi yetilerle diğerlerinden ayrılmaktadırlar. Benzer şekilde Yahudi geleneğinde Hz. Yakub, Tanrı'yla bile güreş tutup onu yenen bir kahraman olarak değerlendirilir. Keza Eski Mısır, İran ve Roma dinlerinde imparatorlar, bizzat tanrılar soyundan gelen ya da tanrıların yeryüzünde hulul etmiş halleri olarak düşünülen yarı-tanrısal varlıklar olarak görülür ve onların sosyal ve siyasal açıdan ellerinde bulundurdukları güçler yanı sıra hiçbir insanda bulunmayan doğaüstü mucizevi yetilere sahip olduklarına da inanılırdı. Hatta yalnızca bu şahsiyetler değil, onların eşleri, çocukları ve akrabalarının da diğer insanlardan her yönden farklı oldukları kabul edilirdi.

İşte Hz. Peygamber'i diğer dinsel şahsiyetlerden ayıran en temel özelliklerden birisi budur: O, olağanüstü güç ve yetilerle donatılmış bir mitoloji kahramanı ya da yarı-tanrısal bir varlık değildir. Hz. Ayşe'nin ifadesiyle o, "kendi elbisesini yamayan, koyununu sağan ve kendi işini bizzat kendisi yapan" bir şahsiyettir. Sevecen bir eş, şefkatli bir baba ve sadık bir arkadaştır. Gerektiğinde insanlara danışan, fikir alışverişinde bulunan, onlarla şakalaşan, misafirini ağırlayan, güçsüzlere, hak sahiplerine yardım eden ve onların sıkıntılarını paylaşan bir dosttur. Yine o, Allah'a çokça dua edip yakaran ve yakın arkadaşlarından da kendisi için Allah'a dua etmelerini isteyen bir kuldur.

Özetle bütün bunlar, Allah'ın dini İslam'ın, diğer birçok dinde örneklerine sıkça rastladığımız, din kurucusu, önderi ya da peygamberi olarak görülen şahsiyetlerin insanüstü özelliklerle teçhiz edilip tanrılaştırılmalarına ve mitolojik kahramanlar haline getirilmelerine şiddetle karşı çıktığını ortaya koymakta ve Hz. Muhammed (sav)'in tavır ve davranışlarıyla bütün insanlar için bir model, bir örnek olan hayatın içinden bir kahraman olduğunu anlatmaktadır.

Hz. Peygamber, ne kendisine ve ailesine ne de diğer insanlara insanüstü özellikler atfedilmesini uygun gördü, buna asla izin vermedi. Ayrıca Kur'ân da ondan, hitap ettiği insanlara bunu sık sık hatırlatmasını istedi. Bu doğrultuda o, etrafındakilere, Kur'ân'ın ifadesiyle "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum; gaybı da bilmem. Size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." uyarısında bulundu. Yine Hz. Muhammed (sav), Mekke'nin Fethi sonrası yanına gelen ve korku içinde tir tir titreyen şahsı, "Kendine gel; ben bir kral değilim; sadece kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum." diyerek uyardı. Son olarak, o, kendisi gibi aile efradının da diğer insanlardan farksız olduklarının bilincindeydi ve zaman zaman etrafındakileri bu konuda uyarma gereğini duydu. Örneğin, güneş tutulması olayının, oğlu İbrahim'in vefat ettiği güne denk düşmesi üzerine kimilerinin, güneşin İbrahim'in ölümü üzerine tutulduğunu ileri sürdüklerinden haberdar olduğunda, onları, "Şüphesiz Güneş ile Ay, Allah'ın ayetlerinden iki ayettir. Bunlar, hiç kimsenin ölümü ya da yaşamı için tutulmazlar. Sizler, bunları tutulmuş gördüğünüz zaman hemen Allah'a dua ediniz" şeklinde uyardı.

Özetle, bütün bunlar, fıtrata, akla hitap eden ve insanı sıklıkla düşünmeye, tefekkür etmeye çağıran Allah'ın dini İslam'ın, diğer birçok dinde örneklerine sıkça rastladığımız, din kurucusu, önderi ya da peygamberi olarak görülen şahsiyetlerin insanüstü özelliklerle teçhiz edilip tanrılaştırılmalarına ve mitolojik kahramanlar haline getirilmelerine şiddetle karşı çıktığını ortaya koymakta ve Hz. Muhammed (sav)'in tavır ve davranışlarıyla bütün insanlar için bir model, bir örnek olan hayatın içinden bir kahraman olduğunu anlatmaktadır.