Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hz. Peygamber'in Eşi; Ümmü Habîbe



Asıl adlı Remble olan Ümmü Habîbe, Mekke müşriklerinden Ebu Süfyan’ın kızıdır. Hz. Peygamber’in İslam’ı tebliğinin başlangıcında kocası Ubeydullah ile birlikte ilk Müslümanlar arasına dâhil oldu.

Asıl adı Remle olup ilk çocuğunun adı sebebiyle Ümmü Habîbe ismiyle tanınmıştır. Mekke’nin en önemli kabilelerinden olan Beni Ümeyye’ye mensup Ebu Süfyan’ın kızıdır. Annesi de aynı sülaleden Ebu’l-Âs’ın kızı Safiyye’dir. Bu hanım aynı zamanda Hz. Osman (ra)’ın da halasıdır.

Remle bint. Ebu Süfyan ilk evliliğini Hz. Peygamber’in halası Ümeyme bint. Abdülmuttalib’in oğlu olan Ubeydullah b. Cahş ile gerçekleştirdi. Hz. Peygamber’in İslam’ı tebliğinin başlangıcı aşamasında kocası Ubeydullah ile birlikte ilk Müslümanlar arasına dâhil oldu. Aynı dönemde Mekke müşrikleri gerek Hz. Peygamber’e, gerekse onun davetine cevap veren Müslümanlara karşı alay ve hakaretten başlayıp öldürmeye varan kadar her türlü psikolojik, ekonomik ve fiziki baskı ve işkenceyi tatbik etmeye başlamışlardı. Bu faaliyetleri gerçekleştiren Kureyş kabileleri arasında geçmişten beri Hz. Peygamber’in soyu Haşimoğulları’na düşmanlık besleyen Ümmü Habîbe (r.anha)’nin soyu Ümeyye oğulları da bulunuyordu. Başta Utbe b.Rebia, Şeybe b. Rebia ve Ebu Süfyan olmak üzere kabile önderleri Müslümanlara karşı her türlü faaliyetin içinde yer almışlardır. Ümeyyelilerin muhalefet tavrı, Hz. Peygamber’i davasından vazgeçirmek hususunda iknaya çalışmaktan başlayıp onunla bizzat savaşmaya varıncaya kadar derece derece şiddetlenmiştir. Onlar,Mekke döneminde özellikle siyasi baskıyı ön plana çıkarmışlar, hicret sonrasında ise Medine üzerine gerçekleşen bütün saldırıları bizzat organize etmişlerdir.

Mekke müşrikleri, Hz. Peygamber’e olduğu gibi onun çağrısına cevap veren müminlere karşı da her türlü psikolojik, ekonomik ve fiziki baskı ve işkence tatbik etmişlerdir. Bu muamelelerden öncelikli olarak müşriklerin kendi kabilelerinden Müslüman olanlar nasibini almıştır. Ümmü Habîbe (r.anha) ile eşi Ubeydullah b. Cahş da diğer Müslüman kardeşleri gibi bizzat ailelerinin sistematik baskılarıyla karşılaşmışlardır. Ashabının maruz kaldığı zulüm ve işkenceleri engellemeye gücü yetmeyen, üstelik onların ölüm korkusu sebebiyle dinlerini terk etmelerinden endişelenen Allah Rasulü de, özellikle kendi ailelerinin şiddetli baskısına uğrayan ve kabile himayesinden mahrum bırakılan Müslümanlara geçici bir sığınma yeri olarak Habeşistan’a hicret etmeleri tavsiyesinde bulundu. Bunun üzerine Miladi 615 yılında on bir erkekle dört kadından oluşan ilk kafile Habeşistan’a gitti. İlk hicretten yaklaşık bir yıl sonra Ca’fer b. Ebu Tâlib (r.a.) başkanlığında 82 erkek ve 18 kadından müteşekkil yeni bir Müslüman topluluk ikinci Habeşistan hicretini gerçekleştirdi. Ailesinin yoğun baskısına tahammül edemeyen Ümmü Habîbe (r.anha), eşi Ubeydullah b. Cahş ile birlikte, kızları Habîbe’yi de yanlarına alarak bu kafile içinde Habeşistan’a hicret etti.

Dini uğruna her türlü sıkıntıya katlanan, nihayet bu yolda yurdunu terk etme fedakârlığın gösteren eşi Ubeydullah b. Cahş, Hristiyanlık dinine döndü. Karşılıklı anlaşmazlık ailenin parçalanmasını zorunlu hale getirince Ümmü Habîbe(r.anha) eşinden ayrıldı.

Habeşistan’da muhacir Müslümanlar huzur içinde yaşarken Ümmü Habîbe (r.anha)’nın hayatını olumsuz etkileyen beklemedik bir hadise gerçekleşti. Dini uğruna her türlü sıkıntıya katlanan, nihayet bu yolda yurdunu terk etme fedakârlığı gösteren eşi Ubeydullah b. Cahş, Müslümanlığı seçmeden önce benimsemiş olduğu Hristiyanlık dinine dönmek istediğini açıkladı. Bu gelişme karşısında son derece üzülen Ümmü Habîbe (r.anha) bütün gayretlerine rağmen eşini kararından çeviremedi. Üstelik kocasından kendisinin de Hristiyanlık dinini benimsemesi konusunda baskı gördü. Karşılıklı anlaşmazlık ailenin parçalanmasını zorunlu hale getirince Ümmü Habîbe (r.anha) eşinden ayrıldı. Ubeydullah ise dinini terk edip Hristiyan olduktan sonra çok içki içmesinden dolayı alkolik bir kişi haline geldi, kısa süre sonra da öldü.

Yurdundan uzakta yaşamak zorunda kalan Ümmü Habîbe (r.anha), hayat arkadaşının kendisini terk etmiş olmasından dolayı son derece mahzun oldu. Üstelik yabancı bir ülkede yaşadığı için korunmaya muhtaç duruma da düşmüştü. Mekke’nin en soylu ve zengin ailelerinden birine mensup olması sebebiyle Habeşistan’a göç eden ancak kısa süre sonra çeşitli sebeplerle geri dönen Müslümanlarla Mekke’ ye ulaşması mümkündü; ancak orada da sığınabileceği bir kapı bulamayacaktı. Zira Mekke reislerinden olan babası Ebu Süfyan, Müslümanlara dinlerinden dönmeleri hususunda en fazla baskı yapanların başında bulunuyordu. Ya gurbet yurdunda tek başına sıkıntılı bir hayat sürecek ya da Mekke’ye dönüp babasının dinini terk etmesi için yapacağı baskılarla baş etmeye çalışacaktı. Bu çaresizlik ortamında çile doldururken onun gönlünü ferahlatacak bir haber geldi: Hz. Peygamber Habeşistan muhacirleri arasında himayesiz bir şekilde kalmış bulunan Ümmü Habîbe (r.anha) ile evlenme kararı vermişti. Nitekim onun emriyle Medine’den gelen elçisi Amr b. Ümeyye (ra), Necâşî’den Ümmü Habîbe (r.anha)’nin Hz. Peygamber’le nikâhlanmasını talep etti. Habeş Muhacirlerinden olan, aynı zamanda kendisi gibi Ümeyyeoğullarına mensup bulunan Hâlid b.Said (r.a.)’in kıydığı nikâh ve Necâşî’nin şahsî hesabından ödediği dört yüz dinar mehir ile gıyabi evlilik akdi gerçekleştirildi. Hz. Peygamber bu girişimi ile İslam adına bir çok fedakârlıkta bulunan bu muhacire hanımı taltif etmiş,onu müminlerin annesi olma payesiyle şereflendirmiştir.


Ümmü Habîbe ya gurbet yurdunda Habeşistan'da tek başına sıkıntılı bir hayat sürecek ya da Mekke’ye dönüp babası Ebu Süfyan'ın dinini terk etmesi için yapacağı baskılarla baş edecekti.

Hz. Peygamber ile Ümmü Habîbe (r.an-ha)’nin nikâhlanmasından kısa bir süre sonra Habeşistan’da kalan muhacirlerin Medine’ye getirilmeleri kararı alındı. Bu amaçla hicretin 7. yılında(m. 628) Habeş kralının yardımı ile Hz. Peygamber’in elçisi Amr b. Ümeyye (r.a.) vasıtasıyla Müslümanlar Hayber Fethi’nin gerçekleştiği esnada Arap Yarımadası’na geri döndüler. Ümmü Habîbe (r.anha) de kızı Habîbe ile birlikte Medine’ye geldi.

Hz. Peygamber’in bu evliliğinin Ümmü Habîbe (r.anha)’nin onurlandırılması kadar, Müslümanlığın yayılması ve Mekke-Medine birliğinin sağlanması noktasında da önemli bir rol ifa ettiği unutulmamalıdır. Her şeyden önce bu izdivaç sebebiyle Hz. Peygamber, en büyük muhalifi durumunda olan Ebu Süfyan’a damat olmak suretiyle onunla akrabalık kurmuştur. Esasında Arap örf ve âdetlerine göre kendisiyle evlenmek istenen kadın için önce babasına, o yoksa amcasına veya amcasının oğullarına müracaat edilmesi gerekirdi. Ancak, Hz. Peygamber’in, Ümmü Habîbe (r.anha) ile evlendiği dönemde Ebû Süfyan henüz İslâm’a girmediği için bu evlilikten haberi bile olmamıştı. Kızının kendisine danışılmadan en büyük düşmanıyla evlenmesinin, Ebu Süfyan’ın rahatsızlığına sebep olacağı beklenirken aksine onun bu gelişmeden dolayı memnun olduğu görülür. Zira kızının evliliği haberini alınca Hz. Muhammed (sav) için “O, reddedilmeyecek bir erkektir." diyerek gerçekleşen izdivacı tasvip etmiş, gıyaben onaylamıştır. Mümtehine suresinde geçen, “Umulur ki, Allah aranızda düşmanlık bulunan kimselerle sizin aranızda bir dostluk tesis eder." (Mümtehine, 7) ayetinin bu gelişmeyle ilgili olduğu rivayet edilir. Gerçekten de Ümmü Habîbe (r.anha)’nin evliliğinden sonra Ebu Süfyan’ın gerek Hz. Peygamber gerekse diğer Müslümanlara karşı tavır ve davranışlarında belirgin bir yumuşamanın olduğu aşikârdır.


Gerçekten de Ümmü Habîbe (r.anha)’nin evliliğinden sonra Ebu Süfyan’ın gerek Hz. Peygamber gerekse diğer Müslümanlara karşı tavır ve davranışlarında belirgin bir yumuşama oldu.

Müslümanlar ile Mekke müşrikleri arasında imzalanan Hudeybiye Barış Antlaşması’nın hükümlerine göre Kureyş kabilesinin dışında kalan diğer kabileler, ya Hz . Muhammed (sav) ’in veya Kureyş kabilesinin emniyet ve garantisini kabul etmede serbest bırakılmışlardı. Buna göre Huzaa kabilesi Müslümanları, Benî Bekr ise Mekke Müşriklerini tercih etti. Hâlbuki bu iki kabile arasında eskiden beri düşmanlık vardı. Benî Bekr kabilesi, intikam almak niyetiyle Kureyş’in dedesteğiyle hicretin sekizinci senesi Şaban ayındabir gece vakti Benî Huzaa’ya hücum etti. Baskın esnasında Kureyş’in ileri gelen reisleri Safvân b.Ümeyye , İkrime b. Ebu Cehil, Süheyl b. Amr, Huveyti b b. Abdi'l Uzza gibi kimseler de onlara yardım etmişlerdi. Saldırı sonucunda Huzaa kabilesinden 23 kişi öldürüldü. Geri kalanları ise Harem’e sığınmak suretiyle canlarını kurtarabildiler.

Gelişmenin Hz. Peygamber’e haber verilmesinden sonra, sözlerini tutmadıkları ve antlaşmayı bozdukları, bu yüzden de Müslümanların hücumuna uğrayacaklarından endişe duyan Kureyşliler, Ümmü Habîbe (r.anha)’nin babası Ebu Süfyan’dan, özür dilemek ve antlaşmayı yenilemeki çin Hz. Peygamber’e gitmesini rica ettiler. Ebu Süfyan, pek istekli ve sonucundan ümitli olmamakla birlikte Mekkelilerin aşırı ısrarı sebebiyle Medine’ye geldi. Allah Rasulü kendisiyle hiç ilgilenmedi. Başta Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Alin (r.a.) olmak üzere ashap ileri gelenlerinden de yüz bulamadı. Bunun üzerine ricacı olması için kızı ve Hz. Peygamber’in hanımı olan Ümmü Habîbe (r.anha) ’nin yanına gitmeye karar verdi. İçeri girdiğinde odadaki yatağa oturmak istedi. Ancak kızı süratle yatağı altından çekerek kaldırdı. Her haliyle oturmaya hazırlanmış olan Ebu Süfyan düşmekten zor kurtuldu. Bunun üzerine “Kızım, yatağı mı benden esirgedin, yoksa beni mi yataktan?" diye sitem edince Ümmü Habîbe (r.anha)’den şu cevabı aldı: “O, Allah Rasulü’nün yatağıdır. Sen ise bir müşriksin." Bunun üzerine Ebu Süfyan “Kızım, benden sonra sana hiç de iyi olmayan haller olmuş, sana şer bulaşmış." diyerek evi terk etti.

Hz. Peygamber’le dört yıl evli kalan Ümmü Habîbe (r.anha), onun vefatından sonra otuz yıl daha ömür sürdü. Bu dönemde gerçekleşen siyasi hadiselerden ve fitne ortamından uzak kalmaya çalıştı.


Bir eş, aynı zamanda da hadis ravisi olarak Ümmü Habîbe (r.anha)’nin Allah Rasulü’nden 65 hadis rivayet ettiği bilinmektedir.

Halife Hz. Osman (ra)’ın evini muhasara altına alan asilerin, kuşatmanın on sekizinci günü onun yiyecek ve suyunu kesmeleri üzerine, erzak yüklü bir katırı halifenin evine götürmeye teşebbüs etmiş, ancak asiler saygısız bir şekilde ona engel olmuşlardır.

Ümmü Habîbe (r.anha) daha sonraki hayatını Medine’de tamamlamıştır. Bununla birlikte kardeşinin halifeliği esnasında Emevilerin başkenti olan Dimaşk’ı ziyaret ettiği de kaydedilmektedir. Hatta bu sebeple onun Şam’da vefat ettiği iddia edilmiştir. Nitekim Dimaşk’ın Bâbu’s-Sağîr kabri stanında pek çok sahabe mezarının yanında Ümmü Habîbe (r. anha)’nin bir türbesi bulunmaktadır. Ancak tarihçiler onun Medine’de vefat ettiği hususunda hemfikirdiler.

Ezvac-ı Tahirat’ın Hz. Peygamber’in örnek aile hayatını Müslümanlara öğretmeleri bakımından rivayet ettikleri hadisler büyük önem taşımaktadır. Bir eş, aynı zamanda da hadis ravisi olarak Ümmü Habîbe (r.anha)’nin Allah Rasulü’nden 65 hadis rivayet ettiği bilinmektedir.