Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

İnsanın Dünya Sürgününün Sona Erdirilmesi İçin...

27 Kasım 2012 Salı Dosyalar / Hicret


Yusuf Kaplan'ın geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak Gazetesi'nde yer alan hicret üzerine kaleme aldığı "İnsanın Dünya Sürgününün Sona Erdirilmesi İçin" isimli yazısını Sonpeygamber.info okuyucuları ile paylaşıyoruz:


Fizik dünyadan fizikötesi dünyaya. Mülk âleminden melekût âlemine. Dış dünyadan iç dünyaya. Süflî âlemden ulvî âleme yapılan bir biliş, oluş ve varoluş yolculuğudur hicret.

'Hicret'in sözlük anlamı; terk etmek, bir şeyi kesmek, bitirmek, bir şeye son vermek, bir mesafe kat etmek demek. Tek kelimeyle söylersek; uzaklaşmak. Uzaklaşarak yakınlaşmak. Mesafe koyarak mesafe almak.

'Hicret'in ıstılahî anlamı ise hakikatin üstünü örten bir şeyden uzaklaşarak hakikate ulaşma yolculuğuna çıkmak. Zulmetten/karanlıklardan uzaklaşarak nura/aydınlığa kavuşma yolculuğuna başlamak.

İki Tür Hicret

İki tür hicretten söz edebiliriz: Birinci hicret; güvensiz bir beldeden güveni, emniyeti temin eden, hayat bahşeden bir başka beldeye göçtür. Bu; bedenî, cismani ya da sûrî hicrettir. Tıpkı Habeşistan'a, tıpkı Mekke'den Medine'ye hicret gibi.

İkinci tür hicretse dış dünyadan iç dünyaya, süflî/kötü hasletlerden ulvî özelliklere doğru yürümektir. Buna da manevi ya da hakiki hicret diyebiliriz.

Birinci hicret, insanın dışında ve dışarıda gerçekleştirdiği hicrettir; ikinci hicret ise insanın içinde tahakkuk eder.

İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri bu ikinci tür hicreti enfes bir dille ve leziz bir şekilde şöyle tarif eder Rûh'ul-Beyân tefsirinde: Manevi hicret, 'nefs yurdundan kurtulup kalp kâbesini fethederek oradan şirk ve dalâlet putlarını temizlemek için Allah'a yönelmektir ki hükmü kıyamete kadar bâkî olup her mü'mine farz-ı ayn'dır.' (Erkam Yayınları; II. cilt, s. 315).

İbrahim Hakkı Bursevî Hazretleri başka bir yerde hicreti, zâhirî hicret ve batınî hicret olarak ikiye ayırır ve özlü bir şekilde şöyle tarif eder: “Hicret-i zâhir, bir hâneden bir hâneye nakl ve bir vilâyetten âhar diyâra gitmektir. Ammâ hicret-i bâtın odur ki hilâf-ı rızâullâhı [Allah'ın rızasına aykırı olan şeyi] avn-i Hak [Allah'ın yardımı] ile terk edip, Hak Teâlâ'nın rızasına hicrettir. […] Rızâya hicret bulunmadıkça, hicret-i zâhirî fâide vermez, belki hasârettir. Ve'l-hâsıl, hicretten maksûd, rızâullaha hicrettir ve hicret hatâdan sevâbadır.”

Diriltici Bir Yolculuğun Başlangıcı

Hayata, insana ve bütün varlığa var edici ve kanatlandırıcı bir ruh üfleyen bir muhit'in inşası için, zihni körleştirici, idrak kapılarını kapatıcı, insanı tastamam bir boşluğa fırlatıcı dekadansın -çözülme ve tefessüh biçimlerinin- hâkim olduğu yok edici bir dünyanın nihayeti ve insanın melekelerini diriltici, yeteneklerini çoğaltıcı, hayatını yeşertici, ufkunu genişletici, önünde uçsuz bucaksız bir diriliş ve varoluş yolculuğunun uzandığını gösterici, her daim taze, her daim canlı, her daim diri, her daim diriltici, her daim insana ve bütün varlıklara ruh üfleyici ulvî bir yürüyüşün bidayetidir hicret.

İnsanın dünya sürgününün, dünyada oraya buraya sürüklenmesinin sona erdirilmesi, hakiki özgürlüğüne ve selâm yurduna kavuşabilmesi, hicretle, yani tarihi yeniden yürütebilecek, herkese hayat bahşedici ve ruh üfleyici hakikî mecrasına girdirebilecek ümmîleşme yolculuğuyla mümkün.

Çok Katmanlı Bir Arınma / Ümmîleşme Yolculuğu

Hicret, zihnen ve bedenen, lisanen ve ruhen gerçekleşen çok yönlü, çok katmanlı bir temizlenme ve arınma, yani ümmîleşme yolculuğudur.

Hicret, bir göç eylemiyle gerçekleşir: Görünüşte fiziki bir göç eylemidir hicret; ama gerçekte fizikötesine ulaşma yolculuğudur muhaceret: Fizik dünyadan fizikötesi dünyaya. Mülk âleminden melekût âlemine. Dış dünyadan iç dünyaya. Süflî âlemden ulvî âleme yapılan bir biliş, oluş ve varoluş yolculuğudur hicret.

Mekke'den Medine'ye, Medine'den, bütün Medinelerden medeniyete yapılacak yolculuğun güzergâhlarını muhkem, sarsılmaz ve savrulmaz bir şekilde belirleme mücahede ve mücadelesi.

Hicretin gayesi, esas itibariyle süflî niteliklere bürünen mülk âlemini melekût âleminin ulvî nitelikleriyle teçhiz etmek; melekût âleminden devşirilen hakikatin özünü, özsuyunu, tohumunu, mülk âlemine ruh üfleyecek, hayat bahşedecek bir neşeyle, vecdle dikebilmektir.

Mülk âlemini, melekût âleminin nûr saçan, ışık saçan, arındıran, ümmîleştiren, ümmîleştirerek kendine getiren, bütün insanlığa ve varlığa Rahman'ın rahmet meyvelerini ikram eden, takdim eden taze, taptaze, diriltici bir yolculuğa çıkmaktır hicret.

İnsanın Dünya Sürgününü Bitirmek İçin…

Hicret, insanı kirlerinden arındırır. Temizler. Fazlalıklarını üzerinden atar. İnsanı süflî, ayartıcı yüklerinden kurtarır, ulvî ve var edici yükümlülüklerle donatır. İnsanın, varlığın ve hayatın hakikate ayarlanmasını mümkün kılabilecek ulvî yükümlülüklerle.

Medeniyetin yollarının yapıtaşları, Mekke'lerden Medine'lere gerçekleştirilen hicretlerle döşenir.

Tek cümleyle özetlersek: İnsanın dünya sürgününün, dünyada oraya buraya sürüklenmesinin sona erdirilmesi, hakiki özgürlüğüne ve selâm yurduna kavuşabilmesi, hicretle, yani tarihi yeniden yürütebilecek, herkese hayat bahşedici ve ruh üfleyici hakikî mecrasına girdirebilecek ümmîleşme yolculuğuyla mümkün.