Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

İnsanlara En Güzel Yaklaşan Davetçi

26 Eylül 2009 Cumartesi Sonpeygamber.info / Yazarlar


 

"Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın şüphesiz çevrenden dağılır giderlerdi..." (Ali İmran 159) Hz. Peygamberin insanlara yönelik yaklaşımını tanımlayan ifade böyle Kur'an'da... "Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın.

"Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın şüphesiz çevrenden dağılır giderlerdi..." (Ali İmran 159) Hz. Peygamberin insanlara yönelik yaklaşımını tanımlayan ifade böyle Kur'an'da... "Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın." İnsanlara yönelik kabalıktan, katı kalplilikten uzak olma ve yumuşak huyluluk rahmetin bir tezahürü, Allah'ın rahmetinin bir neticesi olarak zikredilmekte. Hz. Peygamberin karakterini ve insanlara yönelik tutumunu tanımlayan bu ve benzeri ifadeler, aslında Hz. Peygamberin şahsında bütün müminlerin olması gereken karakterine işaret etmekte.

İnsanlara özellikle de farklı inanç ve düşünceleriyle bizden ayrı olanlara yönelik tutum ve tavırlarımız nasıl olmalıdır? İnsanlara karşı dışlayıcı bir tutum mu takınmalıyız yoksa kapsayıcı mı olmalıyız? Onlara yönelik tutum ve tavırlarımızda ölçümüz ne olmalı? Kuşkusuz bütün bunlar, insanlar arası ilişkilerin sağlıklı bir şekilde tesis edilmesinde hayati derecede önemlidir ve Allah Rasulü'nün yaşamı bu konuda bizler için önemli yapıtaşlarıyla doludur.

Rahmet ve merhametin insan yaşamındaki uzantıları olan yumuşak huyluluk, şefkat, bağışlayıcı ve sevecen olma İslam'da oldukça önemlidir. Bunlar insanlarla ilişkilerde esas alınması gereken temel değerler olarak görülür. Dahası "tevhid akidesi" çerçevesinde bütün evreni ve insan yaşamını ahenkli bir bütün olarak değerlendiren İslam, insanın gerek doğal gerekse sosyal çevresiyle olan ilişkilerini şu temel değerler üzerine bina eder: Merhamet ve iyilik. Bu temel değerlerle donatılmış olan mümin gerek doğal gerekse sosyal çevresini ifsad edici değil ihya edici, yıkıcı değil yapıcı, intikam alıcı değil bağışlayıcı olarak nitelenir. Müminlerin bu tavır ve tutumları en yakın aile çevrelerine yönelik ilişkileriyle başlar ve dalga dalga bütün sosyal ve doğal çevreye doğru genişler. Merhametin Allah'ın rahmetinin bir uzantısı olduğuna işaret eden Allah Rasulü "merhamet etmeyene merhamet edilmez" diyerek bu temel değerin önemini vurgular. Yine O, çocukları sevip okşadığını gören ve kendisine çocukları sevip öpmediklerini söyleyen bir kişiye "Allah kalbinden merhameti çıkarmışsa ben ne yapabilirim ki" diyerek sevgi, merhamet ve iyi davranışların müminin yaşamında ne kadar önemli olduğunu belirtir (Buhari, Edeb 18; Müslim, Fedail 65). Mümin bireyin ailede çocuklar, eşler ve diğer aile üyelerine yönelik bu merhamet ve sevgisi çevreye halka halka açılmakta ve böylelikle mümin, etrafına yönelik bir merhamet abidesi olmaktadır. Böylelikle bu nitelikler yalnızca yakın aile fertleri ya da inanan bireylere değil bütün insanlığa yönelik takınılması gereken bir tutum olarak görülür. İnsanlar karşısında, onlarla mücadele edilme durumunda kalındığında bile bu niteliklerin mümin bireyin tavır ve davranışlarını yönlendirmesi istenir. Kur'an bu konuda Hz. Peygamberin şahsında bütün inananlara temel birtakım ölçütler verir. "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde tartış..." (Nahl 125)

Rahmet ve merhametin insan yaşamındaki uzantıları olan yumuşak huyluluk, şefkat, bağışlayıcı ve sevecen olma İslam'da oldukça önemlidir. Bunlar insanlarla ilişkilerde esas alınması gereken temel değerler olarak görülür. Dahası "tevhid akidesi" çerçevesinde bütün evreni ve insan yaşamını ahenkli bir bütün olarak değerlendiren İslam, insanın gerek doğal gerekse sosyal çevresiyle olan ilişkilerini şu temel değerler üzerine bina eder: Merhamet ve iyilik.

İslam'ın insanlara öngördüğü bu eşsiz ahlak karşısında günümüz insan ilişkilerine baktığımızda çoğu zaman baskı ve dayatma içeren güce dayalı ilişkiler ağının egemenliğini görürüz. Güçlünün haklı olduğu bir anlayış gerek toplumlar, gerekse insanlar arası ilişkilerde genel geçer bir kuraldır adeta. Sevgi ve merhametin yerini baskı ve şiddet, bağışlamanın yerini intikam ve tevazu ve yumuşak huyluluğun yerini öfke ve hiddet almıştır. Farklılıklar insan irade ve sorumluluğu bağlamında oluşan bir durum olmaktan ziyade yok edilmesi için her şeyin yapılması gereken durumlar olarak değerlendirilmekte ve kültürel, siyasal ve ekonomik monopoli ya da tek tipçilik yegane geçerli olan kural gibi görülmektedir. İnsanlara yönelik dışlayıcı tutum etnik ve kültürel açıdan farklılıklara yönelik bir savaş ve yok etme mücadelesine dönüşmektedir. Bunun neticesi olarak kaos, çatışma, işgal ve asimilasyon dünya genelinde uygulanan politikaların yaygın sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda İslam'ın insanlarla ilişkilerde hikmeti, güzel öğüdü ve merhameti ön plana çıkarak ilkelerinin değerini daha bir anlarız. İnsanları insan olmaları açısından kendisiyle bir tutmak ve onlarla ilişkilerde empati yapmak inanan insanlara verilen bir kılavuzdur. Kendin için istediğin bir şeyi başkaları için de iste ya da kendin için yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma şeklinde Hz. Peygamber'in müminlere yönelik uyarı ve öğütleri yalnızca müslümanlar için değil, evrensel anlamda bütün insanlar için birer temel ahlaki değerdir. İnsanların barış içerisinde bir arada yaşamaları ve karşılıklı saygı ortamı içerisinde varlıklarını sürdürebilmeleri için olmazsa olmaz şekilde bağlanmaları gereken temel değerlerdir bunlar.