Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

İyilikleri Tüketen Eylem

3 Mart 2010 Çarşamba Sonpeygamber.info / Bir Hadis Bir Yorum


 

 

“Haset etmekten sakının!
Zira ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.”

(Ebû Dâvûd, Edep 44)

Sadi-i Şirâzî Gülistan’da anlatır:

Bir subay çocuğunu Uğulmuş’un sarayının kapısında görev yaparken gördüm. Çok akıllı, kıvrak zekâlı, anlayışlı ve sezgiliydi. Zaten çocukluğundan beri alnında büyüklük izleri görülüyordu. Kısacası iç ve dış güzelliğiyle sultanın dikkatini çekti. Yaşıtları bulunduğu mevkiden dolayı onu kıskandılar. İhanetle suçlayıp onu öldürtmek için boşuna uğraşıp durdular. Dost şefkatli olunca düşman ne yapabilir ki?

Padişah:

-  Bunlar neden düşman kesildi sana?

- Tanrı mülkünüzü daim etsin; zât-ı şahanelerinin gölgesinde beni kıskananlar dışında herkesi memnun bıraktım. Elimdeki nimet yok olmadıkça yakamı bırakmayacaklar. Efendimizin ikbal ve devleti daim olsun.

Kimseyi incitmemeye gücüm yetiyor.

Gelgelelim kıskancı ne yapacağım?

Zaten kendisi kendisinden azap çekiyor.

Ey kıskanç öl de kurtul bari.

Bu öyle bir azap ki ölüm dışında kurtulamazsın ondan.

Dilimizde "çekememezlik" sözcüğüyle ifade edilen haset, kendimiz için bir şeyi elde etme düşüncesiyle değil, sırf başkaları o şeye sahip diye duyulan elemdir. Sadi’nin de belirttiği gibi azaptır haset edenin kendi kendine çektirdiği. Başkalarına verilmiş nimetlerden rahatsızlık duyarak onların, sahiplerinin elinden çıkmasını arzular. Kendisinde bulunup bulunmaması, kendisine de verilmesi önemli değildir; başkalarındaki son bulsun diler. Kendi iyiliğini değil başkalarının kötülüğünü ister; iyiliklerin, güzelliklerin yayılmasını, herkeste bulunmasını önlemek içindir bütün çabası. “Haset korkunç bir şeydir” der Nietzsche. “Erdemler dahi yerle bir olabilir haset yüzünden. Haset aleviyle sarılan, akrep gibi, sonunda kendine batırır zehirli iğnesini.”

“Ve haset ettiğinde haset edenin şerrinden [Allah’a sığınırım de].” (113/5)

Duygusal bir hastalıktır haset. Temelinde Allah’ın ihsanına, takdirine itiraz vardır. Çünkü insana her türlü nimeti - mal mülk, mevki makam, şan şeref, soy sop - ve hayrı veren hakikatte Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle bir kimsenin sahip olduğu nimetlere haset etmek Allah’ın iradesine muhalefet anlamına gelir ki Şeytan’ın fiilidir.

Haset duygu ve düşünce aşamasında kaldığı, eyleme dökülmediği sürece sahibinden başkasına zarar vermez. Ancak haset eden bu duygunun gereğini yapmaya başladığında iyilikleri yok eden eylem başlamış olur ki ateşin odunu yakıp küle çevirmesi gibi haset de erdemleri yer bitirir. Sadece kendisindekini mi? Hayır! Alevinin sıçradığı yerleri de yakar, kül eder. Elmalılı Hamdi Yazır Felak Sûresinin tefsirinde, zulüm ve azgınlık olan hasedin düşünceden fiile çıkmış bu eylem olduğunu belirtir ki şerrinden Allah’a sığınmak gerekir. Zira haset eden hiçbir hak, adalet, insaf tanımaz; ihsanı, erdemi yok etmek için her türlü hileden ve kötülükten kaçınmaz.

“Yoksa onlar Allah’ın lütfundan verdiği şeylerde insanlara haset mi ediyorlar?” (4/54)

Duygusal bir hastalıktır haset. Temelinde Allah’ın ihsanına, takdirine itiraz vardır. Çünkü insana her türlü nimeti -mal mülk, mevki makam, şan şeref, soy sop- ve hayrı veren hakikatte Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle bir kimsenin sahip olduğu nimetlere haset etmek Allah’ın iradesine muhalefet anlamına gelir ki Şeytan’ın fiilidir. İblis’i kibre sürükleyip Âdem’e secde etmekten alıkoyan, Allah’ın insana olan ihsanına duyduğu haset değil midir? Ve Şeytan’ın bütün çabası âdemoğlunu Allah’ın ihsanına layık kullar olmaktan uzaklaştırmak değil midir? Şöyle demiyor muydu İblis Allah Teâlâ’ya: “Beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üzerinde oturacağım. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulamıyacaksın!” (7/16-17)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kulun kalbinde iman ile hasedin bir arada bulunamayacağını söylemiştir. Zira haset gerçek müminlerin niteliği olamaz. (Riyâzü’s-Sâlihîn, c.2, s.200-201)  Kalbe bulaşan bu hastalık, mikropların bedenin bağışıklık sistemini zayıflattığı gibi iyiliklerin değerini ve sevabı eksiltir. Tedavi edilmeyip kalbi çepeçevre sarmalarsa eğer, eyleme dönüşüp imanı ifsat etmesinden korkulur.