Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Kitab'a Az Kala

9 Haziran 2014 Pazartesi Sonpeygamber.info / Denemeler



Düşüncelerinin giderek şehirden ve insandan uzak kimsesizliğe düşmesiyle başlamıştı Son Peygamber’in hikâyesi… Has bir hikâye. Çilesi ve neşesiyle.

İlk inen birkaç sure üstüne/ ruhsal dirilişin ilk adımları…

Bir.

Varlık aşkın eseridir. Öyle de olmalıdır. Aşksız hiçbir var, tamamıyla var olmamıştır. Eksiktir. Tamamlanmaya kuruludur.

Alak…

Oku! İlk ve hep…

Düşüncelerinin giderek şehirden ve insandan uzak kimsesizliğe düşmesiyle başlamıştı Son Peygamber’in hikâyesi… Has bir hikâye. Çilesi ve neşesiyle.

O dağ da tıpkı O’nun gibi yalnız ve dik başlı; göğe daha yakınlığa boynun uzatan, düşüncesinden incelen bir dağdı. Dağlar hikmetin hem kürsüsü hem sırasıydı zaten. Hakikat iner, insan çıkardı. Öğretirdi Allah. Arayan insana bulunur gelirdi aşk.

Sina, Zeytin ve Hira dağları, bu fikri yükseklikler, derinlikler İlahi Öğreti’nin dile geldiği tabii kürsülerdi. Arayışçının, öğrencinin dizini kırdığı okullardı. Allah anlamı indirger, insan anlama çıkardı.

Kalabalıkların kaderini kendi kaderiyle bir tutmak, hatta onların kaderini kendi kaderinden üstün bilmek, onu böyle yükseklerde, günlerini ve gecelerini bir dağa başını yaslayarak geçirmeye itiyordu…

Dağ da ona yaslanıyordu.

O gecelerden birinde, bir adam, bir dağın tepesinde koyulan yalnızlığına sığınıyordu.

Sessizliği…

Olgun ve ağır başlı merakı…

Beklemenin ağladığı yerde susmayı bilmesiyle oradaydı.

Susma, kelamı olanı sabırsız hale getiriyor, yücelerden bir anlamın kilitlerini çeviriyor, zihnin bekleyişi oluklanıyordu; çoktan kaynağından kopup gelen/ çağlamaya başlayan o pınar için. O pınara karşı...

Kendine sarınmış bir göğü çözecek kadar açıyordu kollarını dua; iki yana; doğuya ve batıya…

İstemenin kat’iliği vermenin koşusunu tetikliyordu. Bilinenin dileği, gaybı göğünden ediyordu.

Bakışlarını öyle açıyor, öyle açıyordu ki g-öz; görülmeye dayanamayan, aşikâr oluyordu. Aşikâr olan ona saklanacak, saklı olan bulunup gelecekti nerdeyse…

Böyle bekliyordu

Bir insan

Koyulan yalnızlığında…

Yalnızlık koyulur, ağırlaşır. Hususi yalnız bırakır insan kendini ki Allah’la birlikteliğin niteliğinde kimi zaman bire bir olmanın o müthiş doygunluğu vardır. Kimi zaman ulaşılan üst duyguların başa çıkılmazlığını kimselere anlatamama, anlaşılmayacağım endişesi vardır.

Kimi zaman da “yeter bu yalnızlığın, bu farkından kibirlenen aşkın sorumluluğuna koş, Hakk’ta olmak halkta olmaktır” emriyle kalabalığa karışıp olabildiği kadar diline düşürmedir aşkı.

Mutlu değildi.

Arıyordu.

Buldu.

Bulmak başlangıçtı.

Alak… Aşk onu buldu.

Kitap ve hayatı; bütünüyle varlığı oku! Yüzünden değil özünden...  Merak et. Ara. Araştır. Sor. Sorgula.  Hikmetinden sual et. Sualin ardındakini çıkar hasret kovuğundan. Bul. Keşfet. Ki keşfedilmeyen yok sayılmanın hüznünden varsayılmanın eşiğine çıkabilsin. Düşün. Düş üstüne. İncele. İrdele. Çözümle. Kafa yor. Kafayı tak. As kalbini. Bekle. İste. Al. Anla. Hisset. Özümse. Duyumsa. Benimse. İçselleştir. Hazmet. İç. İçine al. Bilinçle kabul veya bilinçle reddedecek kadar ol. Yaşa sonra yaşayabildiğince…

Okumalarından anlamlandırdığın hayata inan. İnandığın hayatı engellere aldırmadan yaşa!

Bir insanı secdeden alıkoyma şiddettir. Engellemek… Kaba kuvvet en aşağılık şiddettir.

Onun neden secdeye vardığını anlamaya çalışmadan… Birbirimizi anlamamak şiddetin başlangıcıdır.

Başkaldırının bir tercih olduğunu kabul edip de secdeyi tercihten saymamak… Farklılığı reddetmek. Aynılığı dayatmak şiddettir.

Şiddet yanlıları nasıl insanların onurlarıyla oynadılarsa, onların da onurlarıyla oynanacak.

(Fe’l yed’u nadiyeh. Sened’uz zebaniyeh…)

Uyma hayatını senden ç-alanlara!

Aldırma. Kale alma. Etkilenme. Etkileri altına girme. Emir alma. Emirleri altına girme. Başkaldır!

Sen secde et! Ki secde kıyamın uzantısıdır. Uç noktasıdır. Nihayetindeki zirvesidir.

Ve yaklaş. Yakınlaş. İlahi ilkelerin yakını, dostu, şahidi, tanığı, tanıdığı, sevdiği ol.


O’na daha çok yaklaşmanın yollarını ara. Bedensel telaşın durduğunda ruhunu donatmaya bak! Kendi iç yolculuğuna çık gecenin birazında. Doğru bir toplumsallık için kendini al, göğe kapan!

İki.

Okuduğunu yazman için sana Kalem’i verdi.

Sen O’nun kalemisin. Yarınlar yaprakların. Yaşamak sahiden yazmaktır.

O halde sen de evrensel kalemin iç oluğundan akan hikmeti, beninin ayasından yudumla. Kalemi doğru tut… Yazılmış en güzel yazıları oku ve kendin için en güzel yaz-g-ıyı seç. Varlığı en güzelinden yaz.

Bir de paylaşabildiğin her şeyi elinden geldiğince paylaş. Bahçe sahipleri gibi olma! Bahçen/ varlığın/ zenginliğin neyse onu sakınma yoksunu olanlardan. Zihnin, düşüncelerin, hayallerin bile olabilir bahçen. Kalemin, yazıların… Paran, pulun, kalbin, emeğin, özverin, bir hoş sözün, davranışın, gülümsemen bile olabilir bahçen…

 

Üç.

Gündüzleri halkla birliktesin, hayatla birlikte. Geceleri kalk git Rabbin yanına ey Müzemmil!

Geceni, bütün dinginliklerini hakikati aramakla, bütün bütün ve parça parça varlığı, Kitab’ı okumakla değerlendir. Az veya çok gecenin demini, anını yaşa.  O’na daha çok yaklaşmanın yollarını ara. Bedensel telaşın durduğunda ruhunu donatmaya bak! Kendi iç yolculuğuna çık gecenin birazında. Doğru bir toplumsallık için kendini al, göğe kapan!

 

Dört.

Ve ey Müddessir! Çekingenliğine bürünen… Halkının önüne çık!

“Rabbim beni terk mi etti ?” dediğin zamanlar, belki de senin O’nu terk ettiğin zamanlardır. Okumadığın aralıkları(fetret) bilginin hazmıyla, O’nu içselleştirmekle değerlendirebilirsin.

Bilgini bilince çevirerek hazmedebilirsin.

Çekimserliği bırak ve kendine çeki düzen vererek toplumsal paylaşımlara açıl.

Kişiliğini arıt. Güzel ve gerektiğince ilgilendiğin fizik görünümün, niteliğin hak edilen giysisi imajın, onun içini dolduran ruhsal duruşunla çık gizlendiğin yerden. Özlendiğin yere...

Meydana, caddeye, kalabalığa karış. 

Hikmet hayata karışsın seninle. Yaşasın!