Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Kur’ân Karşısında Nebevi Duruş

25 Haziran 2018 Pazartesi Hz. Muhammed / Sosyal Hayatı



Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi Kur’ân okuma, onu anlamaya ve onun hükümlerini hayata geçirme konusunda da bizlere en güzel örnekliği sunmuştur.

İmanda, ibadette, ahlakta, amelde örneğimiz olan ve Kur'ân'ın ilk muhatabı olan Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi Kur'ân okuma, onu anlama ve onun hükümlerini hayata geçirme konusunda da bizlere en güzel örnekliği sunmuştur. Biz burada maddeler hâlinde Hz. Peygamber’in Kur'ân okuyuşunu ve Kur'ân anlayışını vermeyi uygun bulduk. Zira Kur'ân'a muhatap olan o büyük insanın Kur'ân karşısındaki duruşu, bu konunun ilk ve en önemli referansıdır.

1. Hz. Peygamber, Kur'ân'ın ilk muhatabıdır. O, Kur'ân'ın ilk emri “Yaradan Rabbinin adıyla oku.” emrinin de ilk muhatabıdır. İlk muhatap olarak o, Kur'ân'ı okumak, ezberlemek ve anlamak için büyük gayret göstermiştir. O, Kur'ân okumaya ve onu ezberle-meye son derece düşkün ve hırslıydı. O, bu konuda Yüce Allah tarafından uyarılacak kadar çaba göstermiş, kendisine inmekte olan Kur'ân'dan bir şeyler kaçırma endişesi taşımıştır. Bu konuda Kur'ân'da şu ayetler yer almıştır:

“Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan Kur'ân'ı acele okumaya kalkma; 'Rabbim benim ilmimi artır' de.” (Taha, 20/114)

2. O, Kur'ân'ı tane tane, ağır ağır, üzerinde dura dura, düşüne düşüne ve ağlaya ağlaya okurdu. Rahmet ayetine gelince, Allah’tan onu ister; azap ayetine gelince de ondan Allah'a sığınırdı. Bu şekil-deki bir okuyuş bizzat Kur'ân’ın emri idi: “Kur'ân'ı tertil üzere oku.” (Müzzemmil, 73/3) ayeti, tane tane, ağır ağır okumak; düşüne düşüne, açıklayarak, tefsir ederek oku, şeklinde anlaşılmıştır.(Taberi, Camiu'l-Beyan, XXIX, 126) Bir ayette de belirtildiği üzere Kur'ân onun kalbine iniyordu: “Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu ağır ağır okuduk.” (Furkan,25/32) O, okuduğu ayetlerin mesajını çok iyi anlıyor ve onları yerine getirme konusunda sorumluluğunun bilinci içerisinde bulunuyordu. İbn Abbas, Peygamberimiz’e “Emr olunduğun üzere dosdoğru ol.” (Hûd, 11/112) ayetinden daha zorlu bir ayet inmediğini, bu yüzden Peygamberimiz’in “Beni Hûd suresi ihtiyarlattı.” dediğini bildirir.(Beydavî, Envarü't-Tenzîl, III, 367) Bu da bize Peygamberimiz’in Kur'ân’ı ne kadar ciddiye aldığını ve onun gereklerini yerine getirmek için ne kadar gayret sarf ettiğini açıkça göstermektedir.

3. Rasulü Ekrem’in gündüzünde olduğu gibi gecesinde de Kur'ân okumaya ayırdığı bir zaman dilimi vardı. Bu konuda o Kur'ân'ın şu ayetine muhatap olmuştu: “Ey elbisesine bürünen! Gecenin birazı hariç olmak üzere kalk. Gecenin yarısı yahut ondan biraz eksilt yahut da artır ve Kur'ân'ı ağır ağır/tertil üzere oku.” (Müzzemmil, 73/3)

4. Hz. Peygamber, her fırsatta, her yerde, her zaman ve çokça Kur'ân'ı okurdu. O, Kur'ân okumaktan hiç bıkmaz, yorulmaz, ondan hiç ayrılmaz ve uzun uzun ondan okurdu. Evde, panayırda, sohbette, namazda hep Kur'ân okurdu. Gece sabahlara kadar ondan bir ayetle sabahladığı bile olurdu. Kur'ân, onun dilinden düşürmediği dua ve virdi idi.

5. Kendisine yöneltilen sorular, onun dilinde Kur'ân ayetleriyle cevap bulurdu. O, çoğu zaman Kur'ân ayetleriyle konuşurdu.

6. Peygamber Efendimiz, okuyup anladığı Kur'ân'ı öncelikle kendisi yaşıyordu. İlahî kelam, onda hayat buluyor, âdeta onun şahsında insanlaşıyordu. Kur'ân, Hz. Peygamber’in şahsında en doğru bir biçimde anlaşıldı ve uygulamaya kondu. O, söz ve davranışlarıyla Kur'ân'ı açıklamış ve bu konuda en güzel örnekliği sunmuştur. Peygamber'in hayatı, Kur’an’ın somutlaşmış, ete kemiğe bürünmüş şekliydi. Peygamber'in ahlakı/hayatı bütünüyle Kur'ân’dı.

7. Başkasından Kur'ân dinlemek de Efendimizin çok hoşuna giderdi. Bir gün Abdullah b. Mesud'a şöyle demişti: “Oku bana Kur'ân oku! Zira ben başkasından Kur'ân dinlemeyi seviyorum.”(Buhari, Fedailü'l-Kur'ân, 32, 33,35) Rabbinden Cibril vasıtasıyla Kur'ân'ı alırken de, daha sonra onu okurken de o, derin bir huşu içerisinde olur, ilahî kelama saygısı her hâlinden belli olurdu. Peygamberimiz’e en sevimli amelin ne olduğu soruldu, o şöyle cevap verdi: “Yolculuğu bitirince tekrar yolculuğa başlayan kimse.” O kimdir, diye sorulunca şöyle buyurdu: “O kimse, Kur'ân'ı başından sonuna kadar okur, bitirince tekrar başa döner.”(Tirmizi, Kur'ân, 11.) Kur'ân'ı en iyi okuyanı ve bileni yönetici/imam tayin ederdi.(Ahmed, IV, 218.) Uhud şehitlerini defnederken bile Kur'ân bilgisi fazla olana öncelik tanımıştı.(Buhari, Cenaiz, 73–75)


O, Kur’ân’ı tane tane, ağır ağır, üzerinde dura dura, düşüne düşüne ve ağlaya ağlaya okurdu. Rahmet ayetine gelince Allah’tan onu ister; azap ayetine gelince de ondan Allah’a sığınırdı.

Doğru tespit edilsin ve iyice anlaşılsın diye harfleri tane tane okuyan Hz. Peygamber, üç günden daha az bir zamanda okunan hatimden sahibinin hiçbir şey anlayamayacağını(Tirmizi, Kıraat, 12) söylerken de Kur'ân okumaktan asıl maksadın onu anlamak olduğunu vurgulamıştır. Bir başka hadislerinde yine O, “Sizden biriniz gece kalktığında, eğer Kur'ân okumak ne dediğini bilmeyecek şekilde onun diline ağır gelirse, okumayı bırakıp birazcık uzanıversin.”(Müslim, Müsafirun, 223) buyurarak Kur'ân'ı, onun muhtevasına/hükümlerine yabancı kalmadan okumanın gereğine dikkat çekmiştir.

Şimdi bu maddelerden çıkarabileceğimiz mesajları sıralayalım:

Bizler de Kur'ân'ın muhataplarıyız, onu okumak, anlamak ve gereklerini yerine getirmekle yükümlüyüz. Her fırsatta biz de Kur'ân okumalı, Kur'ân ile dolmalıyız ki, Kur'ân doğrultusunda düşünüp yaşayabilelim. Unutmayalım ki, gündemlerini Kur'ân ilkeleri ile belirlemeyenler, başka gündemlerin esaretinden beyin ve gönüllerini kurtaramazlar. Kur'ân’ı ağır ağır, düşüne düşüne ve anlayarak okumalıyız. Her Kur'ân okuyuşumuz bize yeni şeyler kazandırmalı, söylem ve eylemlerimizle bizi bezemeli, inşa etmeli ve kurmalıdır. Kur'ân’ı anlarken, düşüncelerimizi Kur'ân'a söyletme yaklaşımından uzak olmalı; Kur'ân merkezli okumalı ve düşünmeliyiz. Bu konuda Peygamberimiz başta olmak üzere, ilk dönemden günümüze kadarki tefsir birikiminden yararlanmalıyız. Kur'ân'ı okuyup anlarken, onun Allah kelâmı olduğunun bilinci içerisinde onu manen ve maddeten temiz yer ve zamanlarda okumalı; O'nun kitabına ve okunuşuna saygı duymalıyız. Kur'ân okuma ameliyesini, başkalarından dinleme ve başkalarıyla birlikte okuma eylemleriyle zenginleştirmeliyiz. Zira bazen tek başına okurken kaçırdıklarımızı, başkalarından dinlerken yahut birlikte gerçekleştireceğimiz okumalarla elde edebiliriz.


Hz. Peygamber, her fırsatta, her yerde her zaman ve çokça Kur’ân’ı okurdu. O, Kur’ân okumaktan hiç bıkmaz, yorulmaz, ondan hiç ayrılmaz ve uzun uzun ondan okurdu.

Kur'ân okumalarımızı, zaman ve keyfiyet açısından dolduruşa getirmemeli, onu yorgun düştüğümüz artık zamanlarda değil; özel ayıracağımız ve zinde olduğumuz zamanlarda okumalıyız. Bizler de Kur'ân’ın doğru okunup anlaşılması ve yaşanılması için bize düşenleri yerine getirmeliyiz. Aynı ruhla Kur'ân’ı okumalıyız. Onun bütün ayetlerini, kendimize iniyormuş gibi okumalıyız. Küfürle ilgili ayetleri, şirkle, nifakla ilgili ayetleri dahi öncelikle kendimize indirmeliyiz. Onları, acaba bizde küfür, şirk, nifak alametleri mi var düşüncesiyle okumalıyız. Cennetliklerle ilgili ayetleri üzerimize alıp ümitle kendimizi cennete hazırlamalı; cehennemliklerle ilgili ayetleri de üzerimize alıp endişe ile ona karşı tedbirimizi almalıyız.