Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Oruçlu Dualara Rahmetli Âminlerin Karıştığı Saatler

13 Aralık 2009 Pazar Sonpeygamber.info / Yazarlar


Gölgesi, her gün yukarıdan seyrettiği kubbeyi aşıp cami duvarının yanı başına uzanmış dinlenen asırlık mezarlara ulaşınca yeni bir heyecan sardı, Eyüp Sultan Camii'nin harem avlusuna bakan minaresini. Güneş ziyasını henüz çekse de şehirden, uzun yaz gününün kavurduğu sırtı hâlâ sıcak soluyordu. Aşağıda, asırlar görmüş mabedin bahçesini iskân tutmuş güvercinler sığındıkları ağaç dalları, saçak altları ve mezar ayaklarından henüz çıkmaya cesaret edip meydana karışırken, bir koşuşturmaca başlamıştı avluda. Hem şadırvanın, hem de meydana kurulan devasa çadırın önünde şimdiden kuyruklar sıralanmıştı. Öyle ya, Peygamber sancaktarı Ebû Eyyub el-Ensarî'nin ruhuyla efsunlanmış tarihî meydan, asırlardır hiç bitmeyen coşkusuna, yeni bir Ramazan coşkusu katmaya hazırlanmaktaydı. Eyüp'e bir Ramazan daha, tüm telaşı, tüm yorgunluğu, tüm heyecanı, tüm tadıyla yeniden çıkagelmişti.

550 yıldır nice Ramazanlar görmüştü Eyüp. Minarelerinden yankılanan kulluk çağrısı, semtini aşıp tüm İstanbul'a uzanmış; bir zamanlar Osmanlı padişahlarının kılıç kuşanma törenleri sonrasında debdebeyle ziyaret ettikleri, hanedanlığın manevi mihmandarı olmuş bu semt, o şaşaasını geride bıraksa da, İstanbul'un Peygamber'e en yakın mevkii olarak inananları kendine çekmeyi başarmıştır hep. Semte manevi atmosferini veren Eyüp Camii, 1776 yılındaki müthiş depremde büyük yaralar alıp köklü tadilatlar geçirse de, hatta 1798'de temeline kadar yıkılıp yeniden inşa edilme akıbeti yaşasa da, minareleri hep ayakta karşılamışlardır Ramazanı. Asırlardır yanık sesli genç hafızların dudaklarından caminin dışına taşan Kur'ân ziyafetine, muhafızlığını ettikleri Peygamber'in sancaktarının istirahatgâhından yükselen dualar eşlik etmiştir. Camiikebir haziresi, İmaret, Kırkmerdiven, Gümüşsuyu, Bahariye mezarlıkları ile külliye dahilindeki sair türbelerde mukim beş asırlık cemaatin ruh titreşimlerini taşımıştır rüzgar, ta Marmara'ya; Haliç boyunca esenlikler dağıtmıştır niyetli, niyetsiz tüm İstanbullulara. Türbenin hemen önünde Evliya Çelebi'nin ifadesiyle, "... âsumana ser çekmiş iki çınar vardır ki cemaat, sayesinde ibadet etmektedirler," her teravih namazında.

Güneş karanlığa teslim ederken şehri, İstanbul semaları yedi tepeden çevrilmiş heybetli minarelerden aydınlanmaya başlamıştır. Sırf mahya taşıyabilsinler diye 1724'te boyları uzatılmış olan Eyüp minareleri her zamanki gibi yine gururla taşımaktadır, "Hoş geldin ya şehr-i Ramazan!" yazılı mahyayı. Camii kandil yağı kokmasa da artık, İslam'ın ilk asrı boyunca Peygamber mescidinde yakılan 455 kandilin hatırasını ışıldatmaktadır bu Ramazan akşamı Eyüp'te.

Ve nihayet minarelerden yükselen akşam ezanı ile Ramazanın ilk günü uğurlanmıştır bile. 1823'te âlemine yıldırım düşüp külahını dağıttığı günden beri Haliç tarafındaki minarenin şerefesinden daha hüzünlü gelmektedir kulağa ezan sesi. Peygamber'in sancaktarına yakın olmak arzusuyla buraya akın etmiş binlerce kefenli sakinin varlığı da buruk bir sevinç üflemektedir bu akşam vakti Eyüp'e.

Oruçlar açılır; şehrin her köşesinden süzülüp gelmiş müminler, koca bir aile olur devasa çadırlarda. Kalabalıklar kaldırımlara taşar. İftar sevinci kuşatır Eyüb'ü. Ana caddeyi, meydanı, avluyu, türbe ve camiiyi dolduran dirilerle, Eyüb'ü dünyanın en büyük sayılı mezarlıkları arasına sokan meyyitler bütünleşir kutlu Ramazan atmosferinde. Arşa yükselen oruçluların duası tüm mezarlık halkını mesrur eder. Fatihalar Ramazan bereketiyle uğurlanır Sokullu Mehmed Paşa'nın, Lala Mustafa Paşa'nın, Ebussuud ve Hoca Sadeddin Efendi'lerin aziz ruhlarına. Şair Fıtnat Hanım, Ali Kuşçu, İdris-i Bitlisi, Ahmed Haşim, Necip Fazıl ve nice rahmetli hep bu duadan hisse alır öbür âlemde.

Yılın sadece Ramazan ayında tok yatabilen, rengi atmış ikinci el bir entariye sığınmış mahzun bir kadın; yanıbaşında üç yetim kardeşiyle birlikte sofraya kilitlenmiş bir tamirci kalfası; bir başka köşede kucağına gömdüğü bebeğiyle kaşık sallayan soluk benizli genç bir anne; bir diğer masada gün boyunca arabalarında erimiş ve iftarlarını dörder bardak su ile açmış olduklarından yemekten ziyade sohbete dalmış dört taksi şöförü.

Eyüp'de Ramazan sevinci zirvelere varır. Kandillerle aydınlanmış avluda bekleşen doymuş bedenler, şükrün bedelini eda etmek için tek tek camiye süzülür. Kulluğun disipline bağlanıp kulluk bilincinin zirvelere tırmandığı bu Ramazan akşamında, müminler Rableri'nin hoşnutluğunu kazanmak gayesiyle el bağlar Huzur'da. Eyüp, gür bir nidayla sarsılır: "Allahu Ekber".

İftar öncesi son tahammül sınavı olan kuyruklar tükenmiştir artık. İçine sığınmış açları doyurmanın hazzını yaşayan iftar çadırları sükunete çekilmiş; fukara ve misafirin hâlâ yankısı bitmeyen duasında derin bir huzura ermiştir. Zira eskiden kıble kapısı tarafındaki imaretin önünde uzayan kuyruk artık plastik kaplarla beslendiğinden, iftardan arta kalanlar çadır önlerine taşmış siyah torbalardan ibarettir.

Çadır, manidar tablolarla süslenir iftar saatleri boyunca. Yılın sadece Ramazan ayında tok yatabilen, rengi atmış ikinci el bir entariye sığınmış mahzun bir kadın; yanıbaşında üç yetim kardeşiyle birlikte sofraya kilitlenmiş bir tamirci kalfası; bir başka köşede kucağına gömdüğü bebeğiyle kaşık sallayan soluk benizli genç bir anne; bir diğer masada gün boyunca arabalarında erimiş ve iftarlarını dörder bardak su ile açmış olduklarından yemekten ziyade sohbete dalmış dört taksi şöförü. Geride, belediye görevlilerinin yanında yeri ayrıldığı halde âmâ bir gencin yanına ilişmeyi tercih etmiş hüzün ile huzur arasında gidip gelen güngörmüş bir adam. Her gün donatılmış mükellef sofralara dudak kıvırmayı âdet haline getirmiş evlatlarının nankörlüğünü bu tabloda söndürmek isteyen ve yiyebilmenin ne büyük şükür olduğunu aynelyakin müşahede etsinler diye, yanında getirdiği iyi giyimli yakınlarıyla tabloya kilitlenmiş zengin bir adam. Hepsi, Peygamber'in, "Oruçluya iftar yemeği veren kimse, oruçlunun sevabında bir eksilme olmadan onun alacağı sevap kadar sevap kazanır," felsefesine minnettar.  

Herkes memnun. Karnı doyanlar, açları doyuranlar ve duadan nasiplenenler... Herkes mutlu. İftar çadırından eline tutuşturulmuş Ramazan kumanyasıyla usulca çıkan yaşlı kadında bu mutluluk zirvelerde tecessüm ediyor. Akşam namazı cemaatı çoktan dağılsa da, karnını civarda doyuranlar akıyor şimdi de camiye. Çevredeki lokantalar sokaklara taşmış masa ve sandalyelerde ağırlamaya çalışıyor ikinci posta iftar açanları. Bu hızlı hercümerc içinde yaşlı kadın ayaklarının üç hareketiyle yavaş çekimde çeviriyor vücudunun tekmilini türbeye. Bir fatiha dökülüyor çöl dudaklarından. Ardından derin bir şükür cümlesi taşıyor göğe yönelmiş bakışlarından. Akşamın son aydınlığıyla birlikte kaybolmaya yüz tutmuş minarelerden içine kapanık olanı çoktan çekilmiş itikafa. Havada asılı mahya yazısı karşılık buluyor yaşlı kadının dilinde: "Hoş geldin ya şehr-i Ramazan."

Ağır aksak ilerlerken Eyüp'ün iç sokaklarına, teravih telaş ve heyecanını ardında bırakıyor yaşlı kadın. Kıvrıla kıvrıla çıktığı dar sokaklar şimdiden tenhaya kaçmış, iç içe geçmiş, bitişik nizam kimkondular el etek çekmiş iki - üç adım geriye. İki kupleli yedi darbeli ritimleriyle eski Ramazan davulcularının Allah rızası için şöyle bir geçtiği bu izbelikte bahşişlenemeyen bugünün ihale kazanmış davulcuları, beş sokak aşağısından geçene dek karanlık kalacak bu sokaklar. Pencerelerinden ışık sızmasından tedirgin bu evler işte o vakit, titrek bir cıvıltıyla uyanacaklar ve kumanyadan çıkan sıvı yağın bir kaç damlası ile bereketlendirdikleri bir dilim ekmeği bir bardak suyla sahur niyetine yutacaklar.