Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Tebbet: Ellerin Ettiğine Bak



Mukabele; Kitâb’ın içinde kastedilen hakiki anlama oranla -bizim bu güne kadar anlayabildiğimiz Kitâb’ı- karşılaştırarak bir yerde anlam sağlamasını yaparak okumak ve henüz anlayamadığımız hakiki Kitâb’a bakarak “kitapçıklarımızı” yenilemek gibidir. Gerçek bir mukabele hem bugüne kadar Kitap’tan anladıklarımızın doğru olup olmadığını, hem de buna bağlı olarak yaşadığımız hayatın gerçekten de Kitaplı olup olmadığını sorgulama imkânını verir.

Bu Ramazan,  hayatımız bir kez daha sakinleşecek ve bir kez daha durulacak az da olsa.

Baştan sona okumalarla hayatı yeniden daha doğru anlamanın ve yaşamanın zamanı olsun.


Her insanın uğrayabileceği sapmanın adıdır alev yüzlülük. İsyanlı ellerin yakıp durduğu hırsların ocağıdır. İnsanın kendine kendi elleriyle hazırladığı cehennem azabı. Şimdi burada Ebu  Leheb.

Ellerim, ah ellerim!  Hiç yoktan aldığım. Huzurlarımın göllenme yeri. Sahip olma hevesimin ovası.  Dünyaya tutunma aracım. Avuç avuç sevincim.

Ellerimdedir kaderim. Bileğime vuran, parmak uçlarıma taşan hayat nehridir ellerim. Uzanışlarımın adresi. Kavrayışlarımın köşe başı. Tutunma yerim. Varlığımın dal ucu ellerim. İrademin uç dokunuşu yeryüzüne.

Elime çizilidir kaderim. Elimin erişemedikleri kadar hasretim ben. Elimden düşenler kadar üzüntüyüm. Elde çıkarmak istemediklerim kadar kaygı ve korkuyum. Ellerimden akarım ben. Titreyişim ellerimdedir. Sükûnetim avuç içimde. Parmak uçlarımdan çağlarım. Ki yumuk ellerimde başladı ömrüm, açık ellerimden düşecek.

Bilirim, ellerimle sınarsın beni Rabbim. Avucumun içinde başlar yangınım. Elimde kor taşırım. Parmak uçlarıma bulaşır kötülükler; her defasında bileğimden yakalanırım.

Sınıyorsun beni. Ellerime verdiklerinle uzaklaşacak mıyım Senden?  Avucuma koyduklarınla isyan mı edeceğim Sana? Elde ettiklerime bakıp itecek miyim yakınlığını? Yoksa avuç açıp elimi kudret eline mi bırakacağım?

Elim yüreğimde, içim titreyerek dinliyorum Seni. Kendini kendi elleriyle ateşe atan kulundan söz ediyorsun şimdi:

“Kurusun iki eli de Ebu Leheb’in...”

Ah evet, Ebu Leheb’in elleri, Ebu Leheb’i çaldı Sahibinden… Sana yakınlaşsın diye kulunun ellerine verdiklerin, uzaklaştırdı kulunu Senden. Seni yanında bilsin diye avucuna koyduklarınla Seni karşına aldı, hasım kesildi!

Kulunu Rabbinden etti kulunun elleri.

“...ve yazık oldu Ebu Leheb’in kendisine de.”

“Alev yüzlü”dür Ebu Leheb. Alev yüzlülük bulaşıcı. Yüzü bir ateş sayfası. Kesik nefesleri bir alev sayhası. Tarih değil Ebu Leheb. Hatıra değil “alev yüzlü”ler. Yüzünde ateşli hırslar gezdirenler sahneden hiç inmedi. Çağdaştır çoğaltma tutkusuyla yüzünü kan bürümüşler. Kin ve nefreti kimlik edinip alevden yüz edinenler hiç eksilmez y/anımızdan. Çıkarı uğruna her yeri ateşe vermişlerin ateşli sayıklamaları kulaktan kulağa gezmekte. Ebu Leheb ruhu yeni suretler giyinmekte.

Yüzünü döndüğü her yönde korku yangını başlatır Ebu Leheb huylular. Alev yüzlülerin gözünden bakınca, her yer kül ve dumandan ibarettir. Ateş bacayı sarmış bile. Devriliyor her an. Tükeniyor canlar. Soluyor günler. Soluyor cezbeler.

Her insanın uğrayabileceği sapmanın adıdır alev yüzlülük. İsyanlı ellerin yakıp durduğu hırsların ocağıdır. İnsanın kendine kendi elleriyle hazırladığı cehennem azabı. Şimdi burada Ebu  Leheb.

Alev yüzlü olmaya ben de adayım elbet. Öyle ya, arsızlığın yangın yeridir şehvetlerim. Alev almaya hazırdır hırslarım. Tutunduğum her daldan tutuşabilirim. Doğururken ölen ana gibidir ellerim. Bir hayat bahşetmeye hazırlanırken ölüm doğurur. Serinliğin ülkesi olacakken cehennemi hazırlar.

Mademki benim de ellerim var. Ebu Leheb’in kıyısında yürüdüğü ateş kuyusuna benim adım da yazılıdır:

“Ne malı fayda verdi ona ne kazandığı…”

Malımdan fayda uman benim,başkası değil ki. Kazandığıma yaslanan da… Kalkan edinip de servetimi, Sana ihtiyacımı unuttuğum çok oldu ey Rabbim. Kazandıklarıma sığınıp Senin huzurundan kaçışlarımı da itiraf ederim.

Yoksa ben miyim o;“… Yaslanacak olan alevli ateşe”

“Alev yüzlü”dür Ebu Leheb. Alev yüzlülük bulaşıcı. Yüzü bir ateş sayfası. Kesik nefesleri bir alev sayhası. Tarih değil Ebu Leheb. Hatıra değil “alev yüzlü”ler. Yüzünde ateşli hırslar gezdirenler sahneden hiç inmedi. Çağdaştır çoğaltma tutkusuyla yüzünü kan bürümüşler.

Felç olmuş irademin resmini çiziyorsun, amenna. Ateşime odun taşıyan şu aşağı dünyayı ve vefasız dünyalıları ihbar ediyorsun. Bana eşlik ederken beni saran yangını besleyen, yüzü dost özü düşman eşyanın aslını gösteriyorsun.  Gelsin dünya, biriksin eşya, işte birlikte bakıyoruz yüzümüze tutulan aynaya: 

“… Eşi de, evet, odun hamalı eşi de [yaslanacak o alevli ateşe].”

Boynumda dünyanın vebali. Var olmaya çalıştıkça, daralıyorum. İnce ince örülen bir ip gibi irademi tutsak etmekte dünya. Sessizce kalınlaşmakta, ağır ağır sıkılaştırarak düğümlerini, derece derece daraltarak ilmeğini boynuma bukağı olmakta. Servetim ayağıma dolanmakta. Tercihlerim elimi bağlamakta. Özgürlük diye yükselttiğim her sütun ateşten parmaklıklara dönüşüp beni bana zindan yapmakta.

“[…onlar ki] boynunda bükülmüş iplerden bir halat [taşır].”

Sen boğazımıza sarılı görünmez kementleri çöz ey Rabbimiz. Sen ellerimizle ettiklerimizden ötürü rahmet elinden uzak etme bizleri. Sen avuçlarımızla koyduğunu kor edenlerden etme bizi. Kevser dök avuçlarımıza, Kevser akıt avuçlarımızdan.

Bizi Ebu Leheb’leşmekten koru, kolla.