Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Yaşarken Doludizgin Ölüvermek Apansız...

13 Aralık 2009 Pazar Sonpeygamber.info / Yazarlar

Hadis:13

"Öğüt verici (vaiz) olarak ölüm yeter" *          

Neylersin ölüm herkesin başında

Uyudun uyanmadın olacak

Cahit Sıtkı

Dünyaya geldiğinde kulağına okunan ezanın, giderken kılınacak namazını hatırlıyor musun dostum? Bir namazlık saltanatın sonunu hatırlıyor musun hiç? Hani gecede ve gündüzde, hani gençte ve yaşlıda, hani iyide ve kötüde gelir de gelir ya, hatırlıyor musun?!..

Tarih ki bir tamahkâr bezirgandır, ölümler alır, ölümler satar kronolojisi listelerinde dostum, ve güzel ölümler güzel atlara binerek giderler. Sagular, yuğlar, mersiyeler ve ağıtlar ölü içindir hep, ölüm için değil. Gökten düşünce yıldızımız, yalnız küçük bir yorgunluğa en büyük dinlenmeler ödül verilirse lirik destanların gözyaşları ölüye akar, ölüme değil. Çünki ölüm bir ibret olur; ölüm bir vuslat olur. Ancak o vakit bilirsin dostum, ölüm bir rüya mıdır, gerçek mi; ya rüya olan dünya mıdır, öte mi?!.. Yoksa ellerini kim ısıtır karlara karılan kara toprak altında ölülerin dostum, yurtlarını kim ışıtır; azığı has, biniti yürük değilse?!..

Akşamların yumuşak tüylerine dokunmuş kargılar misali azgın atları boşandıran bir ölüm var dostum, bize her gün kendimizi hatırlatan. Bir ucunda aldanışlar, diğer ucunda yanışlar ya uyanışlar olan bir eşik o; bu uçtaki gülümseyişleri ötede gönül aydınlıklarına çevirecek bir eşik. Ah o aşınmış eşik!.. Güneş görünmez olur da gök bulutlanır da hani, sonu gelmez bir uykuya dalar gibi girilir bahar ülkesine ya; bilemezsin kara mı, ak mı; ya yakın mı, uzak mı!..

Ölümden korkanlar bilmezler nedir yaşamanın zevki; ve bilmezler dostum yerin üstünde görüp geçirdiğimiz rüyaların yerin altında ebedî gençlikle devam edeceğini. Esirgeyen ve Bağışlayan huzurunda Kâlû'ya bir "Bela" sözünün son sınavını başarmış yârân meclisinde, bütün belalardan uzak, ve bütün çirkinliklerden azade... Yunus diliyle dostum, "Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedî varsın!"

Ölüm ikiz aynanın öbür yüzüdür dostum, arka yüzünde gerçek görünür daim. Geleceği karanlık görerek azmi bırakmaktır işte bu yüzden en alçak ölüm ve korkularımızı giyindirip ruhumuza, ateş almış gemilerin suya yansıyan yangınları gibi kızartır içimizi. Bunda deşilmiş yüzler, onda ay parçası olur akledilirse eğer...

Yüzlerce kent dosyalanır her kentin kabristanında dostum, iki karış toprak tabakası kadar, canlarımıza yakın... Yaşamak, mavera çiçeklerin rengindedir orada; ya ki kızıl kor demetlerince dehşet. Sarp güvercinlerce düşen canların anlattığı öykülere döner birden mavera, bir gerdeğe girer gibi ve bir sevgiliye erer gibi... Göğsümüze iliklenen imanların aşk olduğudur ölüm, bir tek aşk, yalnızca aşk...

Tıraşı uzamış deliler ve dünyayı değiştermeye ahdetmiş delikanlılar da ölür dostum, turfanda düşler gören kızlar da, dingin ve durgun ve dargın ihtiyarlar da... Borç senetleri elimizde; ve bankalar kapalı; uzun yolculuklara hüküm giymiş kefenlerin cebini bulamadan... Gelimli gidimli dünya; doğumlu ölümlü dünya; su ve toprak ve rüzgar ve ateş... Ah vefasız dünya!.. ve fani işleri fani dünyanın!.. Bit pazarından almışsak hayatlarımızı, üstümüzde iyi durmaz ki dostum, iyi durmaz ki...

Sayılı günler tükenince dostum, ve coşkun ırmaklardan gebe kalan zamanlar bitince; tanımlanmaktan, formatlanmaktan, dayatılmaktan bıkkın direnmeler sona erince, hayattan bir renk, bir ışık, bir de ses götürmediler diye ağlarız ya dostum ölülere; aslında geride kalanlardır ölenler ibret almıyorlarsa.

Sen ölmekten değil, yaşayamamaktan kork dostum ve Azrail elma derse çık git hayattan, ardına hiç bakmadan.

 

* Beyhakî, Şu'abü'l-Îmân, vıı, 353