Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Başka Türlü Okumaya Müdrik Biri

3 Mart 2010 Çarşamba Sonpeygamber.info / Yazarlar


"Ümmi" kavramı  yüzeysel bir alımlamayla okur yazarlığın sunduğu aydınlanma imkânından yoksunluğa işaret ediyor. Bu kavramla ilgili okumayı derinleştirdiğimizde, süzülmüş bir bilgi temelinde gelişen başka türlü bir aydınlanma minvaline çıkıyor yolumuz. 

İslamcılığın yeni bir yükseliş yaşadığı ‘80'lerde Batı'dan tercüme edilen kimi kitaplar, modern medeniyet eleştirisini bir ümmilik savunusu perspektifinden gerçekleştirdi; hâlâ da etkisini koruyan bir yanı var bu eğilimin. Saf, hakiki, vahiyden nasibini almış bilginin kazanımı adına kütüphaneler tasfiye edilir, kitaplar hükümsüz kılınır, masa başı çalışmaları (ve akademik çalışmalar da) küçümsenirdi. Ümmilik hikmetin kazanımı adına okur-yazarlığın sunduğu imkânlara mesafe koymak, hatta verili kültürü anarşizan bir tavırla bütünüyle reddetmek şeklinde anlaşılmaktaydı.

Tarihsel dönemleri, günümüzden bir bakışla okuduğumuz ve bu okumayı yaparken de çoğunlukla aşırı soyutlamalara  gittiğimiz için, bilgi kirlenmesi denilen yıkıcı olgunun sadece postmodern dönemlere özgü bir felaket olduğunu sanıyoruz.

Resmi tarihlere bulaşan yalan, sosyolojiye bulaşan toplum mühendisliği çabaları, sanat ve edebiyata bulaşan oryantalizm ve  alfabe değişiminin etkilediği anlayış boşluğu kuşkusuz verili kültüre karşı "münkir" anlayışı kışkırtan bir etkiye sahipti.

Bu inkârcı yaklaşımda elbette Batı'da yükselen ve modern aklı sorgulayan postmodern eleştirilerin de payı vardı. Doğadan koparılmış olan kültür, kendi içinde de kırılmalar, bölünmeler yaşıyordu. Türkiye şartlarında dil ve kültür konusunda kendini gösteren kuşkular, dil ve kültürel alanda resmi ideolojinin gerçekleştirdiği "yepyeni bir başlangıç" anlamına gelen tasavvurlardan bağımsız düşünülemez. Bu yeni başlangıç, Batılı yeni-gelenekselci düşünürlerin ümmilik ve şifahi kültür savunusuna dönük eserlerinin gördüğü ilgiyi destekleyen kültürel bir boşluk anlamına geliyordu. Kültürün inkârı veya reddi bazen "Ümmi Peygamber"in yoluna/sünnetine  duyulan sadakatle açıklanıyordu.

Gerçek Hayat Dini isimli eserinde İhsan Eliaçık ümmiliği, "halkın bağrından çıkan, halkın aleyhine bir kasıtla oluşturulmuş her hangi bir sınıfa, kasta, hanedana, oligarşiye mensup olmayan, anasından doğduğu gibi kalarak umuma ait olan, kamunun içinden gelen" şeklinde yorumluyor. (İnşa Yayınları, sf. 209; Ekim 2006.)

Tarihsel dönemleri, günümüzden bir bakışla okuduğumuz ve bu okumayı yaparken de çoğunlukla aşırı soyutlamalara  gittiğimiz için, bilgi kirlenmesi denilen yıkıcı olgunun sadece postmodern dönemlere özgü bir felaket olduğunu sanıyoruz.

Fakat ne cahiliye toplumu Asr-ı Saadet'le birlikte bir büyük zihniyet değişimine katılmış olan toplumla sınırlıdır, ne de bilgi kirliliği sadece enformasyonun büyük bir hızla dolaşımda bulunduğu günümüz dünyasına özgü bir meseledir.

Başka türlü okumaya müdrik biri, kirli bilginin zihnini ağırlaştırmasına izin vermeyen bir kavrayışla yorumlayacaktır dünyayı. Bilgi, halk kesimlerinden kopmayı getiren bir nüfuz sebebi değil,  "dünyaya aşağıdakilerin penceresinden bakma"yı mümkün kılan bir yeti olarak elenir, süzülür bu bakışta.

Muhammed (sav), vahiyle muhatap olduğunda beyni ve kişiliği bütünüyle değerlerden (ve bilgiden) arındırılmış bir insan değildi. Tersine vahiy, kırk yıl boyunca hazırlanmış, verili kültür karşısında eleştirel bir duruşla saflaşmış bir bilince indirildi

"Bir yalana inanmaya yöneltiliriz

Gözün içinden değil göz ile gördüğümüzde", diye yazmış William Blake.

"Gözün içinden görmek", kalp gözüyle görmekle aynı şey değil midir...

Kalp gözüyle görmeyi denediğimizde hayat bize gösterilen sınırların sunduğundan daha farklı yollarla da yaşanabilir ve vicdan, kurumların karmaşık bürokrasisi içinde körelmeye terk edilmeyebilir. Ümmi peygamber, toplumu sınıflara bölerken ezilmeyi ve hor görülmeyi bir kadermiş gibi sunan, bir iktidar alanından filtrelenerek topluma sunulan bilgi tarzını gözden düşürten bir dil ve bilgi içeriğiyle yeniden belirir, tarihin sahnesinde.  

Muhammed(a.s.), vahiyle muhatap olduğunda beyni ve kişiliği bütünüyle değerlerden (ve bilgiden) arındırılmış bir insan değildi. Tersine vahiy, kırk yıl boyunca hazırlanmış, verili kültür karşısında eleştirel bir duruşla saflaşmış bir bilince indirildi. 

"Oku, yaratan Rabbin adına, insanı bir yumurta hücresinden yaratan! Oku, çünkü Rabbin Sonsuz Kerem Sahibidir. İnsana kalemi kullanmayı öğretendir. İnsana bilmediğini belleten!" (Alak; 1-5) Vahyin bu ilk beş ayeti, kültürün bize öğrettiğinin ötesinde, tek tek bireylerin kendi başlarına bilmedikleri -ve aslında bilemeyecekleri- şeylerin Allah tarafından insana öğretildiği şeklinde tefsir edilir, Muhammed Esed tarafından. Ümmi Peygamber, kalp gözü işte bu hikmeti getiren bilgi yollarına açık olduğu için de seçilmiştir. 

Kusursuz ve koruma altında tutulacak kitabın tebliğini toplumunun şairleri, ruhbanları ya da aristokratları değil, vahiy için seçilmiş kişi lâyıkıyla  gerçekleştirebilirdi; kelimelere saflığını kazandıran gelişmiş bilinç yapısı nedeniyle.

O ne kelimeleri ne de töreleri atalarından teslim aldığı haliyle kabullendi! Kültürü ne olduğu haliyle benimsedi, ne de tamamen yok saydı.  Kendine özgü bir zihinsel hareketlilikle öğrenme çabasını korudu ve  yaşadığı toplumun ufkunu aşmasını sağlayan  düşünsel (kalbi) bir tekamülü gerçekleştirdi.