Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Cennetle Müjdelenen Sahabelerden Said b. Zeyd

9 Kasım 2012 Cuma Sahabe / Sahabiler


Said b. Zeyd (ra), Hz. Peygamber’in ashabı arasında dünya heveslerinden, siyasî hırs ve kaygılardan uzak bir kişi olarak tanınmıştır. Yaşadığı dönemde cereyan eden olaylara, kendisine yapılan tüm çağrı ve telkinlere rağmen katılmamış, sakin ve huzurlu bir hayat sürmeyi tercih etmiştir.

Asıl adı Said b. Zeyd olup aynı zamanda Ebu’l-Aver künyesiyle de tanınmıştır. Babasının adı Zeyd b. Amr, annesi ise Fatıma binti Ba’ce’dir. Kureyş’in önemli kabilelerinden Benî Adî’ye mensuptur. İkinci halife Hz. Ömer b. el-Hattâb (ra)’ın soydaşıdır. Her ikisinin de ortak ceddi olan Nüfeyl b. Abdüluzza yaşadığı dönemde, Mekke’de meydana gelen kabilevî ve şahsî anlaşmazlıklarda kendisine müracaat edilen ve hakemlik yapan şehir büyüklerinden birisidir. Nitekim Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib ile Ebu Süfyan’ın babası Harb b. Ümeyye arasında ortaya çıkan bir anlaşmazlıkla ilgili olarak kendisine müracaat edilmiş, o da Harb’i cezalandırmak suretiyle, Abdülmuttalib lehinde karar vermiştir.

Said b. Zeyd (ra)’in babası da hayatı boyunca, Mekke’nin saygın simalarından birisi olarak bilinmiştir. Onun Kureyş toplumu içinde temayüz eden asıl hususiyeti ise, yaşadığı dönemde Araplar arasında çok yaygın bir hâle gelmiş olan putperestlik inancını reddetmesi ve putlara kesilen kurbanlardan yememesidir. Nitekim Zeyd b. Amr, Hz. Peygamber ile onun risaletinden önce bir toplantıya katılmış, burada her ikisi de kendilerine sunulan yemeği putlar adına kesilen kurbanlardan yapıldığı gerekçesiyle reddetmişlerdir. Zeyd b. Amr yanında bulunanları şu sözleriyle de uyarmaktan geri kalmamıştır: “Koyunu Allah yarattı, ona semadan yağmur yağdırdı, yerde ot bitirdi. Sonra siz onu, Allah’tan gayrisinin ismiyle kesiyorsunuz.” Putlardan uzak duran Zeyd bin Amr, kendisine en uygun ve gerçek dini aramak için Mekke’den ayrılıp Şam taraflarına gitmiş, burada gerek Yahudilik gerekse Hristiyanlık hakkında bilgiler öğrenmeye çalışmış; bu iki dinin önderleriyle görüşmeler yapmış, ancak iki dini de benimseyememiş, nihayet bu dinlerinde aslı olan İbrahim’in dini olan Hanifliği kabul ettiğini açıklamıştır. Dolayısıyla o, putperestliğin hakim olduğu Mekke’deki az sayıda muvahhidden/haniften biri olmuştur.

Zeyd b. Amr’ın cahiliye döneminde adının duyulmasına sebep olan önemli faaliyetlerinde biri de babaları tarafından öldürülmek istenen kız çocuklarını alıp ölümden kurtarması, onların bakımını ve terbiyesini üstlenmesi olmuştur. Zeyd b. Amr gibi hanif din mensubu muvahhid bir babanın oğlu olan Said b. Zeyd (ra), İslamiyet’in başlangıç aşamasında yani gizli davetin gerçekleştirildiği erken dönemde kolay bir şekilde ilk Müslümanların arasına dahil oldu. Bundan dolayı Hz. Peygamber, Said b. Zeyd’i (ra) hayatta iken cennetle müjdelediği sahabi (aşere-i mübeşşere) arasında saymıştır. Onun eşi aynı zamanda Hz. Ömer (ra)’in de kız kardeşi olan Fatıma (r.anha) da bu süreçte Müslüman oldu. Onların İslâm’a girmesinden son derece rahatsız olan Hz. Ömer (ra), çevresinin de kışkırtmasıyla evlerine gitmiş, onların Kur’an okuduklarını duyunca, kendilerine sorduğu sorulara cevap alamamış, bunun üzerine hem kız kardeşini hem de eniştesi Said b. Zeyd’i (ra) dövmüştü. Daha sonra yaptığından pişman olunca, kendilerine zarar vermeyeceğini taahhüt ederek ne okuduklarını sormuş, onlar zarar vermeyeceği konusunda emin olunca, ellerinde Kur’ân ayetleri bulunan levhayı kendisine göstermişlerdir. Hz. Ömer (ra) okuduğu ayetlerden son derece etkilenmiş ve bu hadise sonucunda, Allah Rasûlü (sav)’nün huzuruna giderek Müslüman olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla Said b. Zeyd (ra) eşi Fatıma (r.anha) ile birlikte Hz. Ömer (ra)’in Müslüman olmasına vesile olmuşlardır. Onun İslam’a girişi Mekke’de kalan Müslümanlara cesaret vermiş ve bu sayede onlar, Kâbe’de toplu olarak namaz kılmaya başlamışlardır ki, bu hadise Mekke döneminde Müslümanlar için büyük bir ferahlık sağlamıştır.

Yaşadığı dönemde cereyan eden olaylara, kendisine yapılan tüm çağrı ve telkinlere rağmen katılmamış, sakin ve huzurlu bir hayat sürmeyi tercih etmiştir. Belki de bu özelliğinden dolayı Hz. Ömer (ra), kendisinden sonra halifenin seçileceği şûrâya, cennetle müjdelenen ve o anda hayatta olan sahabileri dahil etmekle birlikte, bunlar arasında bulunması gereken Said b. Zeyd’i (ra) şûrânın dışında bırakmıştır. 

Said b. Zeyd (ra) hanımı ile birlikte Mekke döneminde gerek kendi kabilesinin, gerekse başka soylara mensup Mekke müşrik liderlerinin her türlü baskı ve işkencelerine sabırla tahammül etmiştir. İkinci Akabe Biatı’ndan sonra hicret izni verilmesi üzerine de Mekke’den Medine’ye giden muhacirlerin ilklerinden olmuşlardır. Allah Rasûlü (sav) burada gerçekleştirdiği ensar-muhacir kardeşliği programı dâhilinde Said b. Zeyd’i (ra), Ensâr’dan Râfi b. Mâlik (ra) ile kardeş ilan etmiştir. Said b. Zeyd (ra) risaletin Medine döneminde, Hz. Peygamber’in hemen bütün askerî ve sosyal faaliyetlerine iştirak etmiş, İslâm dininin güçlenmesi ve yayılması konusunda özel gayret sarf etmiştir. Sadece Bedir Savaşı esnasında düşman birliklerini gözetlemekle görevli olduğu için gerçekleşen çarpışmalara bizzat katılamamış, ancak Allah Rasûlü (sav) görevli olduğu için, onu da savaşan gaziler arasında kabul etmiş, kendisine ele geçirilen ganimetten hisse tahsis etmiştir.

Said b. Zeyd (ra), Hz. Peygamber döneminde tertip edilen diğer gazaların hepsinde yer almış, daha sonra Hz. Ömer (ra)’in halifeliği döneminde gerçekleştirilen Şam fetihlerine iştirak etmiş, bu esnada Dimaşk fethi ile Yermük zaferi gibi büyük muharebelerde bulunmuştur. Şam bölge komutanı Ebû Ubeyde b. el-Cerrah, ordusunda onu birlik komutanı olarak tayin etmek istediyse de, Said (ra), sıradan bir asker olarak savaşlara katılmayı tercih ettiğini bildirmek suretiyle, kendisine yapılan teklifi geri çevirmiştir. Suriye fetihlerinin tamamlanmasından sonra Medine’ye dönen Said b. Zeyd (ra), bu dönemde meydana gelen siyasî ve sosyal hadiselere hiç müdahil olmadan, evinde sakin bir hayat sürmüştür. Hayatının geri kalan kısmını Medine’de tamamlayan Said (ra), hicretin 50. yılında (M.670) vefat etmiş, Abdullah b. Ömer (ra)’in kıldırdığı cenaze namazının ardından yine buraya defnedilmiştir.

Said b. Zeyd (ra), Hz. Peygamber’in ashabı arasında dünya heveslerinden, siyasî hırs ve kaygılardan uzak bir kişi olarak tanınmıştır. Yaşadığı dönemde cereyan eden olaylara, kendisine yapılan tüm çağrı ve telkinlere rağmen katılmamış, sakin ve huzurlu bir hayat sürmeyi tercih etmiştir. Belki de bu özelliğinden dolayı Hz. Ömer (ra), kendisinden sonra halifenin seçileceği şûrâya, cennetle müjdelenen ve o anda hayatta olan sahabileri dahil etmekle birlikte, bunlar arasında bulunması gereken Said b. Zeyd’i (r.a.) şûrânın dışında bırakmıştır. Said (ra) de halifenin tasarrufuna en küçük bir şekilde itirazda bulunmamıştır. Said b. Zeyd (ra), Müslümanlar için bir iç çatışmanın habercisi olan Hz. Osman’ın şehid edilmesi hadisesine son derece üzülmüş, bu olayın Müslümanların başına gelmiş büyük bir sıkıntı olduğunu ve neticelerinin daha da kötü olacağını bildirmiştir. Siyasi olayların dışında kalan Said (ra) buna rağmen bilhassa yöneticilerin yanlış uygulamalarına da sessiz kalmayıp, zaman zaman onlara karşı tenkitlerini dile getirmiş ve uyarılarda bulunmuştur. Nitekim Emeviler döneminde Hz. Ali (ra)’ye ve diğer ehl-i beyt mensuplarına dil uzatılmasından rahatsız olmuş, vali Muğire b. Şube’ye bunun yanlışlığını açık bir şekilde söylemiştir. Said b. Zeyd (ra), Hz. Peygamber’den bazı hadislerde rivayet etmiştir. O, cennetle müjdelenen ashabın isimlerinin yer aldığı hadis-i şerifi nakletmiş, rivayette kendi adının bunlar arasında bulunduğunu bildirmiştir. Sınır ihlâli konusunda, “Kim ki malı uğrunda ölürse şehittir. Bir karış toprağı gasbeden, yerin yedinci katına inse de o bir karış toprak onun boynuna dolanır.” rivayeti de onun naklettiği meşhur hadislerden birisidir.