Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hoca Ahmed Yesevî'de Hz. Peygamber ve Sünnet Telakkisi

3 Mart 2018 Cumartesi Kültür Sanat / Tarih


Pîr-i Türkistan lakabıyla tanınan Hoca Ahmed Yesevî (ö.562/1166), Türk-İslâm kültür ve edebiyatının mümtaz şahsiyetlerinden birisidir. O, ortaya koyduğu fikir ve düşünceleriyle büyük kitleleri etkilemiştir. Çünkü Hoca Ahmed Yesevî'nın hayatı incelendiğinde onun ilme, irfana, ahlâka kısacası Hakk'a ve halka adamış biri olduğu görülür. Bu itibarla onun düşünce sistemini şekillendiren pek çok unsur bulunmaktadır.

Pîr-i Türkistan lakabıyla tanınan Hoca Ahmed Yesevî (ö.562/1166), Türk-İslâm kültür ve edebiyatının mümtaz şahsiyetlerinden birisidir. O, ortaya koyduğu fikir ve düşünceleriyle büyük kitleleri etkilemiştir. Çünkü Hoca Ahmed Yesevî'nın hayatı incelendiğinde onun ilme, irfana, ahlâka kısacası Hakk'a ve halka adamış biri olduğu görülür. Bu itibarla onun düşünce sistemini şekillendiren pek çok unsur bulunmaktadır. Bunlar arasında Kur'an ayetleri yanında, Hz. Peygamber'in sünnetinin önemli yeri vardır. Hz. Peygamber'in güzel ahlâkını kendisine örnek alan Hoca Ahmed Yesevî, eserlerinde insanlara bunu öğretme ve yaşatma gayreti içinde olmuştur. Onun eserleri arasında yer alan Divan-ı Hikmet'te, Hz. Peygamber'e ve O'nun sünnetlerine bazen direk bazende telmih yoluyla yer verildiği görülür. İşte biz de bu makalemizde;

1-Hoca Ahmed Yesevî'de nübüvvet ve Peygamber anlayışı nasıldır? Nübüvvet ve Peygamber anlayışıyla ilgili olarak neler söylenebilir?

2-Hz. Peygamber ve sünnetine bağlılığı nasıldı? Kaynak olarak sünneti nasıl değerlendirmiş ve düşüncelerine ne kadar tesir etmiştir?

Birinci konuyu ele alacak olursak, Hoca Ahmed Yesevî, İslam inanç esasları arasında yer alan Peygamberlik (nübüvvet) kurumunun Allah'ın iradesiyle gerçekleşen ve inanılması gereken bir makam olduğunu her mümin gibi kabul eder ve inanır. İncelendiğinde Divan-ı Hikmet'te de görüleceği üzere isim olarak zikrettiği Peygamberlerin en başta geleni Allah'ın elçisi "Hz. Muhammed Mustafa'dır. Daha sonra Hz. Âdem, Hz. İbrahim, Hz. Mûsa; Hz. Îsa; Hz. Yûsuf Hz. Yunus, Hz. Süleyman Hz. Lokman gibi Peygamber isimleri dikkati çekmektedir. Hoca Ahmed Yesevî bu eserinde onların bazı hususiyetlerine, ahlâkî güzelliklerine ve farklı boyutlarıyla da olsa Hz. Peygamber'le olan irtibatlarına yer verir.

Kısaca ortaya koymaya çalıştığımız bu bilgilerden Hoca Ahmed Yesevî'nin İslam inanç esasları içerisinde yer alan peygamberlik (nübüvvet) kurumunun varlığı, peygamberliğin sübûtu, onların mu'cize göstermeleri, şefaat etmeleri, vahye muhatap olmaları, ahlak ve ahvalini benimseme ve uyma gibi peygamberlikle ilgili hususlara inandığı ve bu anlayışının İslam kelamı içerisinde yer alan ehl-i sünnet anlayışıyla örtüşdüğünü söylemek mümkündür.

Bütün peygamberlerin peygamberliğine inanan Hoca Ahmed Yesevî'nin son Peygamber Hz. Muhammed'in onun dünyasında ayrı bir aşkı, muhabbeti ve yeri vardır.

Onun Divan-ı Hikmet adlı eserinde Hz. Muhammed ile ilgili şu konuları görmek mümkündür:

1-Hz. Muhammed'in hayatı

Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet'in bir çeşit siyer türünde olan 36. Hikmetinde Hz. Muhammed'in hayat hikâyesini gayet yalın bir üslupla şöyle özetler:

"Muhammed'in bilin zatı Arabtır (...) Muhammed'i tarif eylesem kemine, Anasının adı bil Amine: Babasının adı Abdullah'tır Anadan doğmadan ölmüştür. Muhammed'i dedesi korumuştur Çıplak açları yoklayandır. Dedesi biliniz Abdulmuttalib; Gönülde saklayınız iyi bilip. Dedesinin babası idi Hâşim; İşitince akmakta gözde yaşım. Biliniz dördüncüsüdür Abdulmenaf; Onları bilse her kim, gönlüdür sâf. Rasûl'un bilse her kim dört ceddini, Kıyamette gezer sekiz cennetini Babası yedi yaşında ölmüştür; Rasûl'u amcasına vermiştir. Ebu Tâlib Ali'nin babasıdır; Bütün Arabların büyüğüdür. Ebu Talib olmakta iş başında, Muhammed oturur daima karşısında Muhammed'in yaşı on yedi oldu; Ki o vakit Hatice O'nu gördü. Muhammed'i bilin ki şahin misali Hatice O'nu görüp olmakta ağlamaklı (...) Rasûl'un yaşları kırka varmıştır, Ki ondan sonra Allah'dan vahy yetmiştir. Ki ondan sonra Muhammed oldu sultan, Rasûl'un gönlünde yâr oldu Allah. Muhammed işini Allah yazdırdı; İnsanların hepsi iman getirdi. Rasûl'un başında oldu imâme; Kemal buldu otuz üç bin sahabe. Rasûl'a hepsi hizmet eylemektedir."

Dîvân-ı Hikmet'in 46. Hikmetinde Ahmed Yesevî, Hz. Muhammed'in vefatını anlatır:

"Bir gün Ebu Bekir Selman ile geldi. Hak Mustafa Rahman ile olan sırrını onlara açtı. Herkes bu dünyadan elini uzatıp Hakk'a vasıl olmak için gider. Azrail bir gün ferman ile geldi. Fatıma ikram ile selâm verdi. Hak Mustafa sıcak bedenden aziz canını vermek için iman ile meşgul oldu. Resul, sahabelere: ‘Sessiz olun, ahrete yollandık siz açıkça bilin. Cehennemden kurtulmak için oruç tutun, namaz kılın, zekât verin.' Dedi. Pazartesi günü Hak Mustafa dünyayı bıraktı; Hak Teâlâ fermanına boynunu sundu. Cennet içinde hulle giysisini giymek için İbni Abbas suyunu koydu, Ali yıkadı. Allah diyerek sahabeler hareketlendiler; peygamberin cenazesini kaldırdılar; Arş üstüne çıkararak koymak için o Sidretü'l-münteha'ya aşırdılar. Göklerdeki melekler yere indi; peygamberin nuru ile âlem doldu. Babasından yetim kaldığı için Fatıma ‘Babam' diye ağladı."

2-Hz. Peygamber'in bazı üstün özelliklerine yer vermesi

Ahmed Yesevî, eserinde Hz. Peygamber'i farklı kılan bazı üstün vasıflarına yer verir:

a)Hz. Muhammed'in garip, fakir ve yetimlerin halini sorup gözetmesi:

Dîvân-ı Hikmet'in 1. Hikmetinde;

"Garip, fakir, yetimleri Rasûl sordu, O gece Mirac'a çıkıp Hakk cemalini gördü, Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu, Gariplerin izini arayıp indim ben işte. Ümmet olsan, gariplere uyar ol (...) Medine'ye Rasûl varıp oldu garip Gariplikte sıkıntı çekip oldu sevgili Cefa çekip Yaradan'a oldu yakın Garip olup menzillerden geçtim ben işte. Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla, Mustafa gibi ili gezip yetim ara."

36. Hikmette de şöyle dile getirir:

"Rasûl önüne bir yetim gelmiştir, Garip ve müptelâyım deyip söylemiştir. Rahim eyledi Rasûl onun haline; dileğini onun verdi eline. Rasûl dedi ona: "Ben de yetimim; Yetimlikte, gariplikte yetişmişim." Muhammed dediler: "Her kim yetimdir, Biliniz, o benim has ümmetimdir."

Yetimi görseniz, incitmeyiniz; Garibi görseniz, dağ etmeyiniz. Yetimler bu cihanda ezilmiştir Gariplerin işi zordur.. Gariplerin işi daima riyazettir Diri değil, garip ölü gibidir. Allah'a garipler bellidir, Garibi sabah akşam sormuştur.

Bu beyitlerde Hz. Peygamber'in yetim, garip, yoksul ve mazlumlara kucak açan, onlara yardım eden ve yanında olan birisi olduğu ve bu vasıflarından bahsedilmektedir.

b) Hz. Muhammed'in ümmetine olan şefkati, şefaati ve günahkâr, asi ümmeti için çektiği sıkıntı:

Dîvân-ı Hikmet'te Hz. Muhammed ile ilgili olarak en çok işlenen konu; O'nun ümmetine karşı o eşsiz şefkati ve düşkünlüğüdür.

"Ümmeti için özünü yaktı; ümmet olsan bu sözleri anlarsın. Ağlamaktan yüzü gözü şişti; kıyamda durmaktan ayakları şişti; ümmeti için kaygı, sıkıntı çekti. Ey dostlar, bunu bilen ümmet hani? Eğer bilsen bundan fazla nimet hani? Kıyamet günü onu geçen şefkat hani? Ümmet olup Rasûl'ün değerini bildiniz mi? Beden ve ruhunuzla sünnetlerini yaptınız mı? Onun için ağlayıp inlediniz mi? (Hikmet 38).

"Horluk çekip Hak Mustafa ümmet dedi. Asi ve cefa edici ümmetinin tasasını çekti. Hak Teâlâ bizi odun kılar mı deyip ümmetinin endişesi ile dimağından duman çıkar. Onun için ümmetleri kuvvet aldı." (Hikmet 79).

Dîvân'ın 112. Hikmetinde Ahmed Yesevî, mahşer meydanını tasvir edip Hz. Muhammed'in ümmetine şefaatini ayrıntılı bir şekilde anlatır.

Bütün halklar Adem Ata'ya doğru ardınca gidince

"Ey babamız şimdi bizi kolla"deyince

"Ruhsat yok, benden geçti evlat" deyince

"İbrahim'e gidelim"deyip söyler imiş

İbrahim'e gidip söyleyince Adem Ata

"Şefaat eyle bunlara sen hepsi hata"

O da der "Sizden yakın Adem Ata"

"Musa tarafına gidelim"deyip söyler imiş

Musa deyince "-Rabbi erini-" dedim o gün

Acizlikten çıktığım yoktur işte bugün

Gidelim Muhammed'e olup mahzun"

Hepsi Hazret'e doğru gider imiş

Musa deyince "Ya Muhammed ayak bas

Ümmetlerin cehennem içinde yok oldu"

Muhammed'de iba eyleyip durunca o an

Musa bırakmayınca birlikte varır imiş.

Tacını alıp kısıp koyup arş altında

Feryad edip ağlayıp durunca işte o günde

"Ya Kadir, Ya Gafur" dediğinde

"Ya Habibim başını kaldır"deyip söylerimiş

Alıp gel ümmetini dergahıma

Bağışlayım hepsini ben sizlere

Dahil eyleyim hepsini cennetime"

Böyle diyerek Hakk'tan nida gelir imiş

Yesevî Hz. Muhammed'i daima anmayı tavsiye eder ve kendisinin de bunu devamlı yaptığını belirtir. Hz. Muhammed'in söz konusu edildiği yerlerde onun üslûbunun, ayrı bir saygı, incelik dolu olduğunu görürüz. O, yaşantısıyla olduğu gibi diliyle de Hz. Peygamber'e dâima hürmet ve muhabbet dolu olmuştur.

3. Hz. Muhammed'i övmek ve adı anıldığında salât ve selâm getirmek:

Ahmed Yesevî, aşağıdaki hikmetlerinde de görüldüğü üzere O'nu gayet içtenlikle ve muhabbetle över:

"Ya Mustafa Muhammed; bizden sonsuz selâm ve sayısız tahiyyat Sana... Ya Rasûllerin Efendisi, ya Nebilerin sonuncusu, ya sapıtmışları doğrultan; ya ‘Eyyühel müddessir' Hak dedi ‘Kum fe-enzir'; ‘Ve Rabbeke fe-kebbir' ("Ey örtünüp bürünen (Peygamber!); Kalk da uyar; Rabbini yücelt." Müddessir Suresi 74/1-3). Yüce hazrette ve keremli kudrettesin; peygamberlerin öncüsü, Sensin Hâlık'ın sevgilisi, Hak dergâhına layık, yaratılmışların özü... İnsan varlığının aslı, resul ve nebilerin sonuncusu, gizli sırlara mahrem... Kabe kavseynin tubası, iki cihan bahçesinin ayı, herkesin gözünün nuru... Arş ve kürsüden aşan, Hazret'ine ulaşan, doksan bin sırrı açan... yer gök Seninle şen, sahabeler bakışların, ümmet bağışlamanla esendir. Her kime yönelsen Hak azabını kaldırır; âlem Senin sayende vardır ve Sana minnettardır. Her kim sana sığınırsa, cehennemden kurtulur, cennete doğru yol alır. Canımı feda edip Senin hoşnutluğunu alsam, ölsem de üzülmem. Gerçi çoktur günahım, affedesin Allah'ım, ya Mustafa Muhammed, Sensin benim sığınağım. Ya Rab, ne yapıp Onun şefaatini alayım, ümmetinden olayım? Çünkü ümmetinden olanlar, şefaatini alanlar, cennet ehli olurlar. Ahmed'in muradı Sensin, zikri ve yâdı Sensin, işlerin anahtarı Sensin ya Mustafa Muhammed." (Hikmet 39)

Yesevî Hz. Muhammed'i daima anmayı tavsiye eder ve kendisinin de bunu devamlı yaptığını belirtir. Hz. Muhammed'in söz konusu edildiği yerlerde onun üslûbunun, ayrı bir saygı, incelik dolu olduğunu görürüz. O, yaşantısıyla olduğu gibi diliyle de Hz. Peygamber'e dâima hürmet ve muhabbet dolu olmuştur.

"Pir-i kâmil Hak Mustafa'dır şüphesiz bilin; nereye varsanız O'nun özelliklerini, güzel sıfatlarını söyleyip saygı gösterin. Adı anıldığında salât ve selâm getirin, Mustafa'ya ümmet olun." (Hikmet 2).

"Kul Hoca Ahmed, gece gündüz dinmeden ağla; salât ü selâm getirip Hak Resul'e ümmet ol. Doğru yola iletip (bize) ümmetim dese ne hoş saadet?" (Hikmet 26).

 "Gerçek ümmetseniz, işitip salât-ü selâm söyleyin dostlar" nakarat mısraı 80. Hikmette 28 kez tekrar edilir.

3-Hz. Muhammed'in (s.a.v) ümmeti olmak ve ümmeti için O'nun kaygılanması

"Ümmet olsan gece gündüz dinmeden ağla; ecel gelse mertler gibi belini bağla. Bir gün senin ömrünün yaprağı sararınca, ecel gelmeden tövbe eyle ey cahil. Belki yüce Allah sana rahmet eyler. Gerçek dertlinin işi söz ve icraattır; Hak karşısında niyaz armağanı gözyaşıdır; gece gündüz durmadan oruç tut, namaz kıl." (Hikmet 9).

"Olur muyum Muhammed'in has ümmeti? Ümmet dese asilerin hoş devleti, baldan tatlıdır bana bu mihneti. Altmış üç yaşta sünnet oldu yere girmek; Rasûl için iki âlem berbat edivermek; âşıkların sünnetidir diri ölmek. Ümmet olduğunu işitsen canını vermez misin? Mustafa'ya canını kurban etmez misin? Can nedir ki imanını vermez misin? Kul Hoca Ahmed altmış üç yaşında gaip oldu; edebi koruyup Mustafa'ya naip oldu; sultan oldu, sıkıntı çekip tayyip oldu (Hikmet 10).

"Cemalimi talep edersen arşa bak; arş üstünde ahın ile ateşler yak; ümmet olsan Muhammed'in kapısını çal; Sübhan Melik'im gerçek âşıkları sınar imiş." (Hikmet 115).

"Dil ucuyla ümmetim diye iddia eden kişi Mustafa'nın değerini ne zaman bilir?" ‘Külli muttaki alimen' diye söyledi Rasûl; ey Kul Ahmed, bu hadisi eyle kabul; Suyri (Sayram) halkı kabul etmeyip oldu melul; cahil halkı pir değerini ne zaman bilir?" (Hikmet 136).

"Ümmeti için Rasûl daima kaygı çekti; ümmetinin günahını (bağışlanmasını) dileyip Hak'tan aldı; gece gündüz namazda durdu, Allah bildi; dilde ümmetiyim der, gönülde yalandır. Ümmet olsan, Mustafa'ya bağlı ol; dediklerini can u gönülden uygula; gece namazda, gündüzleri oruçlu ol; gerçek ümmetin rengi tıpkı samandır. Sünnetlerini sıkı tutup ümmet ol. Gece gündüz salât selâm söyleyip yakın ol. Nefsi tepip sıkıntı çeksen de rahat ol. Öyle âşık iki gözü iki çeşme ağlar." (Hikmet 142).

"Ey ümmetler, Hak Mustafa'nın sözünü tutup din yolunda yürüyen, özünü bu âlemden ayrı tutan; mahşer günü, yüzü Hakk'a dönmüş ve aydın bir şekilde yürür." (Hikmet102).

4. Hz. Muhammed'in (s.a.v) mucizelerinden Miraç mucizesi

Hoca Ahmed Yesevî eserinde Hz. Peygamber'in mucizelere içerinde Miraç mucizesi ayrı bir yer verir. Miraciye türünde yazıldığı anlaşılan 80. Hikmette Hz. Muhammed'in miraç mucizesi şöyle anlatılır:

"Allah'ım armağan eyledi O'na Mirac, Rahmet denizi dolup aşırı dalgalandı, Koydu O'nun başı üzere "la-emrük" tac; Gerçek ümmetseniz; işitip salât selâm söyleyin dostlar, Önce Cebrail alıp geldi O'na Burak; Burak'a binip kıldı Hazret bin tumturak; Burak uçup havalandı hinde'l-Irak; Gerçek ümmetseniz; işitip salât selâm söyleyin dostlar, Aksa'ya varıp indi görün orada Server; Yığıldılar bütün ruhlar, O peygamber, Mübarek nefes verdi ruhlar orada yekser, Gerçek ümmetseniz; işitip salât selâm söyleyin dostlar, Cebrail alıp o Hazreti havalandı; O Sidretü'l-müntehâ'ya ulaştılar hemen, Mustafa'yı Cebrail eyledi güzel ser-efraz."

Dîvân-ı Hikmet'te Hoca Ahmed Yesevî, Hz. Muhammed'in sünnetine sımsıkı bağlanmaya çok önem veren, buna teşvik eden ve bunu pratik hayatına yansıtan birisi olarak görülür. O, O'nun sözlerine göre yaşamayı, O'na ümmet olmanın gereği sayar ve bu konuda bize gerekli ciddi uyarılarda bulunur.

İkinci üzerinde duracağımız konu, Hoca Ahmed Yesevî'nin Hz. Peygamber ve sünnetine bağlılığı, akabinde kaynak olarak sünneti nasıl değerlendirdiği ve düşüncelerine tesiri olacaktır.

Dîvân-ı Hikmet'te Hoca Ahmed Yesevî, Hz. Muhammed'in sünnetine sımsıkı bağlanmaya çok önem veren, buna teşvik eden ve bunu pratik hayatına yansıtan birisi olarak görülür. O, O'nun sözlerine göre yaşamayı, O'na ümmet olmanın gereği sayar ve bu konuda bize gerekli ciddi uyarılarda bulunur.

"Mustafa'nın sözlerine (göre) amel et" (Hikmet 124).

Fâsık, fâcir günaha girip yeri basmaz, Oruç-namaz kazâ eyleyip misvâk asmaz, Resulullah sünnetlerini göze iliştirmez, Günahları günden güne artar dostlar. (Hikmet 86),

Sünnetlerini sıkı tutup ümmet ol, Gece gündüz salat-selâm söyleyip yakın ol (Hikmet 142), Sünnetlerini sıkı tutup, ümmet olun,Ümmet olan şer yolundan yanmaz olur. (Hikmet 162),

Tanrı Teala sözünü, Rasulullah sünnetini, İnanmayan ümmetini ümmet demez Muhammed. (Hikmet 37),

Ten-can ile sünnetlerini yaptınız mı?, Rasul için ağlayıp inleyerek geçtiniz mi? (Hikmet 38),

Adem Safi sünnetlerini dile alsam, "Yâ Rabbenâ zalemnâ" deyip feryad etsem (Hikmet 64)

Ahmed Yesevî sünnete bağlılığını, Hz. Muhammed'in (s.a) vefat yaşı olan 63 yaşından sonraki ömrünü yer altında yaptırdığı bir hücrede geçirerek göstermek istemiştir. Konuyla ilgili beyitler şöyledir:

Sabah erken pazartesi günü yere girdim

Mustafa ya matem tutup girdim ben işte

Altmışüçte sünnet dedi işitip bildim

Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte (Hikmet 8)

Altmış üç yaşta sünnetlerini sıkı tutup

İşitip okuyup yere girdi Kul Hoca Ahmed (Hikmet 10)

Altmışüç yaşta sünnet oldu yere girmek

Resul için iki alem berbat edivermek (Hikmet)10

Altmış üçdür peygamberin yaşını bilsen,

Farz ve sünnet buyruğunu eda kılsan. (Hikmet 162)

Böylece altmış üç yaşında kabre girip ömrü boyunca izinden gittiği Hz. Muhammed'in varisi olduğunu göstermek istemiştir. Yukarıdaki beyitlerde de görüldüğü üzere ona göre kabre girmek Rasûlullah'ın sünnetidir.

Kabre girmek Rasûlullah sünnetleri

İbadet eylemek Hakk Rasûlü'nün adetleri (Hikmet 9).

Ahmed Yesevî, "O sebepten altmış üçte girdim yere" nakarat mısralı ikinci hikmetinde Hz. Muhammet ile olan özel ilişkisini ve altmış üç yaşından sonra hayatının geri kalan kısmını yer altında geçirmesinin sebebini şöyle anlatmaktadır:

"Rahmet denizi dolup taştı, ana rahmine düşüp belirince "zikir söyle" diye bir ses geldi ve bütün organlarım titreyiverdi. Ruhum cesedime girdiğinde kemiklerim "Allah" dedi. Dört yüz yıldan sonra çıkıp ümmet olacak; nice yıllar dolaşıp halka yol gösterecek; on dört bin âlim kendisine hizmet eyleyecek (ben Ahmed Yesevî) dokuz ay ve dokuz günde yere düştüm ve dokuz saat duramadım, göğe uçtum; Arş ve Kürsü derecesini varıp kucakladım. Arş üstünde namaz kılıp dizimi büktüm. Dileğimi söyleyip, Hakk'a bakıp gözyaşı döktüm.

Bir yaşımda ruhlar bana pay verdi; iki yaşımda peygamberler gelip gördü; üç yaşımda kırklar gelip halimi sordu; dört yaşımda Hak Mustafa hurma verdi; nice günahkâra yol gösterdim, yola girdi; nereye varsam Hızır Babam bana yoldaş oldu. Yedi yaşımda Arslan Babam beni arayıp buldu. Sekizimde sekiz yandan yol açıldı; hikmet söyle diye başıma nurlar saçıldı; Allah'a hamdolsun Pir-i kâmil Hak Mustafa mey içirdi (Hikmet 2).

On sekiz yaşımda Kırklar ile şarap içtim; Hak Mustafa'nın güzelliklerini gördüm. Yirmi yaşımda Allah'a hamdolsun pir hizmetini tamamladım (Hikmet 3). Yirmi sekiz yaşımda âşık oldum (Hikmet 4). Otuz bir yaşımda Hızır Baba'm mey içirdi. Otuz üç yaşımda saki olup mey sundum. Otuz altı yaşımda kemal sahibi oldum; Hak Mustafa bana cemalini gösterdi (Hikmet 5). Altmış üç yaşımda ‘Kul yere gir' diye bir çağrı geldi; nefsimi Hû kılıcı ile kırıp teptim; ondan sonra cananımı arayıp buldum; ölmeden önce can vermenin derdini çektim (Hikmet 7). Pazartesi günü sabah erken Mustafa'ya matem tutup yere girdim (Hikmet 8). Altmış üç yaşında yere girmek sünnet oldu" (Hikmet 10).

Hoca Ahmed Yesevî kendini son Peygamber ve elçi olan Hz. Muhammed'e (s.a.v) ve sünnetine gayet bağlı kimse olarak görür. Çünkü onun hayatında Hz. Muhammed'in ayrı bir yeri vardır. Eseri incelediğinde onun, kalbi yanık bir Allah âşığı olduğu kadar, Allah Rasûlü'nün aşığı ve muhibbidir. Hz. Muhammed'e olan bağlılığını, O'na olan sevgi, saygı, övgüsüyle ve sünnetlerine sımsıkı yapışmayla göstermeye çalışmıştır. 

Yine eserinde sünneti ayrı bir kaynak olarak görmekte ve ona çok değer vermekte, dini hüküm olarak da sünneti, farzdan sonra ikinci kaynak olarak kabul etmektedir.

Sünnet imiş, kâfir de olsa, verme zarar

Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikayetçi; (Hikmet 2)

Ümmet olsan zikrini söylemek size sünnet

Gelin yığılın zâkir kullar zikir söyleyelim (Hikmet 60

Altmış üçdür peygamberin yaşını bilsen,

Farz ve sünnet buyruğunu eda kılsan. ((Hikmet 184)

Dedi "Benden sonra ümmetimin olacağı

Farz ve sünneti bırakıp günah işleyeceği (Hikmet 24)

Bütün bu malumattan sünnetin Yesevî'nin düşüncelerini ve düşünce sistemini şekillendiren en önemli unsurlardan biri olduğu anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak Hoca Ahmed Yesevî'nin peygamber ve sünnet telakkisiyle ilgili olarak şunları söylemek mümkündür:

1-Hoca Ahmed Yesevî bütün peygamberleri, insanlara doğru yolu gösteren elçiler ve rehberler olarak kabul eder ve inanır.

2-Hoca Ahmed Yesevî kendini son Peygamber ve elçi olan Hz. Muhammed'e (s.a.v) ve sünnetine gayet bağlı kimse olarak görür. Çünkü onun hayatında Hz. Muhammed'in ayrı bir yeri vardır. Eseri incelediğinde onun, kalbi yanık bir Allah âşığı olduğu kadar, Allah Rasûlü'nün aşığı ve muhibbidir. Hz. Muhammed'e olan bağlılığını, O'na olan sevgi, saygı, övgüsüyle ve sünnetlerine sımsıkı yapışmayla göstermeye çalışmıştır. Hatta 63 yaşından sonra yeryüzünde dolaşmayı O'nun sünnetine aykırı görüp, o yaştan sonraki ömrünü yer altında geçirmesi bunun bir göstergesi olarak kabul edilir. Bundan dolayı Ahmed Yesevî'de; Hz. Peygamber'e karşı sevgi ve O'nun sünnetine uymada illet ve hikmetini anlam ve bilmeden ziyade duygusal yön hâkimdir. Bu güzel olmakla birlikte, bu yönü aşırı derecede yüceltmek suretiyle O'nu insanlar tarafından örnek alınamayacak konuma getirmemek gerekir.

Kaynakça

Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, DİB. Yay, 7. Baskı, Ankara 1991

Hoca Ahmed Yesevî, Divan-ı Hikmet, (Haz. Hayati Bice,), TDV. Yay, Ankara 2009

Kazım Yoldaş, Ahmed Yesevî'nin Divan-I Hikmet'inde Hz. Muhammed Sevgisi, ‘Uluslararası Kültür Coğrafyamızda Hz. Muhammed Sempozyumu', 07-08 Mart 2009, Sakarya (Basılmamış tebliğ)