Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hz. Hatice Bize Neleri Öğretiyor?

23 Mart 2010 Salı Yazarlar


Vahiy indi Hira'da ve herkesten önce bir kadınla paylaşıldı. Vahiy inmesi gereken bilince indi ve bu bilinç tarafından ümmete aktarıldı. Biz Hz. Muhammed (sav)'in "yaşayan Kur'an" olduğunu öğrenmiştik. Nisa 34'ün bir yanıyla toplumun dönemsel mizacı, diğer yanıyla ise evrensel insani hakikatleri dikkate alan gerçekçi bildirisi, kadınlara yönelik şiddeti meşrulaştıran bir ayet olarak görünmemiştir benim kuşağımın Müslüman kadınlarına. Veda Hutbesi'ndeki kadınlara ilişkin öğütler istikameti belirliyor, anlamı derinleştiriyor. Hazreti Muhammed'in kadınlarla ilişkisi, Kur'an'ın kadınlar bağlamında gerçekleştirmeye çalıştığı devrimi pratik olarak açıklıyor.

Peygamberlere yakın kadınlar bir açıdan uzak mı uzak bizlere, gökyüzünde parlayan birer yıldız misali. Diğer taraftan hayatımızın içindeler; ayetlerle, hadislerle, menkıbelerle.  

Ayşe, Fatma, Hatice, Türk kadınlarının anonim adları... Ne çok severim Hazreti Hatice'nin, Hazreti Ayşe'nin, Hazreti Fatma'nın hayatlarını tekrar tekrar okurken yeni bir şeyler keşfetmeyi... Peygamber efendimizin sevgisini kazandıkları gibi, şüphesiz bu sevgiye mazhar olmalarından ileri gelen özellikleriyle, kendilerine has davranışlar sergileyebildikleri, gerektiğinde itiraz ettikleri, gerektiğinde de özür dileyebildikleri için de severim onları. İlk ikisi müminlerin annesidir, sonuncusu ise peygamberimizin sevgili kızı; ama hepsi de aynı zamanda kendi başlarına örnek alınması gereken hayatlar yaşamış birer kişiliktir. Hazreti Hatice, yanında çalışan kendinden genç bir adama evlenme teklifi edebilecek kadar kendine güvenen ticaret ehli bir kadın. Kimse yokken o vardı, en ihtiyaç duyduğu anlarda Resul'e inandı, Kureyş'in müşrik elitlerinin şiddeti karşısında onun arkasında durdu.

Hz. Hatice'nin, Hz. Fatma'nın, Hz. Ayşe'nin hayat tarzları, köhne bakış açısının kısıtlayıcı yorumlarıyla kimileyin hakikatlerin çarpıtıldığı bir kesitle aktarılmış, kimileyin ise büyük ölçüde görünmez kılınmıştır. Sadakatleri, sebatları, vefaları sınırlı yorumlarla aktarılırken, direnişleri, itirazları, cesaretlerini gösteren eylemleri sınırlı olarak ifade edilmiştir.

Hatice pek çok övgüye değer meziyeti yanında Müslüman olan ilk kadındır ve aslında ilk Müslümandır. Hira'da "oku!" emrine muhatap olduktan sonra telaşla Mekke'ye inen Muhammed, dosdoğru Hatice'nin yanına varacaktır. Vahiy geldiğinde de, kesildiğinde de yanına koştuğu kişi, Hatice... Nedense, Sibel Eraslan'ın Çöl-Deniz'de altını çizdiği ümmetin ilk kişisi olma niteliği  -Nurcan Toprak'ın da bir sohbetimizde altını çizdiği üzere- pek vurgulanmaz da Hatice ismi hep Müslüman olan ilk üç kişi arasında sayılır.   

Hatice, Hz. Muhammed (sav) ile evlendiği sırada ticaretle iştigal eden bağımsız bir kadındır. "Cahiliye" diye isimlendirdiğimiz, kadınlara hiç değer verilmeyen bir toplumda bir kadın nasıl bu denli güçlü olabilir? Bu gücü sağlayan, kuşkusuz, asabiyetin büyük önem taşıdığı bir toplumda aile ve evlilik yoluyla kazanılan statü kadar, Hatice'nin sebat gibi, sadakat gibi kişisel meziyetlerinin yaydığı saygıdır da. Onun, başından iki evlilik geçtikten sonra dul bir kadın olarak itibarını korumuş olması, güçlü kişiliğinin ve zekâsının bir göstergesi. Sibel Eraslan, Hatice'nin alnında taşıdığı ‘isabe'den söz ediyor. İsabe, herhangi bir veliye ihtiyacı kalmamış, her işini kendi gören, aynı zamanda kadınlık ikliminden uzaklaşmış kadınlara özgü bir tür alınlık. Başından iki evlilik geçmiş olan Hatice için isabe, toplumda her ne kadar zekâsı ve cesaretiyle ünlenmiş olsa da, yaşı henüz genç olsa da, bağımsız hareket etmesi bağlamında koruyucu bir bildiriyi yansıtıyor.

Bir kadın, alnı isabeli olsa da dul bir kadın kendisinden on beş yaş kadar küçük ve hiç evlilik yapmamış bir erkeğe evlenme teklifi ediyor. Bunu yaparken de hem toplumun evliliklerde yaş konusunda koyduğu sınırları kırıyor; hem de sınıf farkının sınırlarını.

Hz. Muhammed (sav) ise cahiliye toplumunda kadınlara yönelik ayrımcılığı da içine alan sınıfçı yapıyı kararlı ve kesin bir biçimde yıkmaya çalışmıştır. Şu var ki eski düzenin seçkinleri kardeşlik ve eşitlik esasına dayalı yeni düzeni o kadar da kolay benimsemeyeceklerdir.

Şu soru bazen karşımıza çıkıyor: Kadınların örtünmesinin dini ölçüleri konusunda çok titiz davranan Müslümanlar, aynı titizliği niye İslamiyet'in kadına tanıdığı miras hakkı konusunda göstermezler?

Şu soru bazen karşımıza çıkıyor: Kadınların örtünmesinin dini ölçüleri konusunda çok titiz davranan Müslümanlar, aynı titizliği niye İslamiyet'in kadına tanıdığı miras hakkı konusunda göstermezler? Kul hakkı bastırıldığında, diğer alanlarda (kışkırtmaya ve yanlış anlamaya en açık alanlarda) sorunları örtbas etme alışkanlığını kollayan bir anlayışın genişlediği görülüyor. Hazreti Muhammed (a.s.) kadını geri planda tutan aşiret yapısını tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamıştı; Fransız etnolog Germaine Tillion böyle düşünür. Fakat söz konusu olan ekonomik menfaatler olunca, İslam'ı az çok gönüllü olarak benimseyen aşiretler bu dinin çıkarlarına uygun olmayan kurallarından kaçmak için ellerinden geleni yaptılar. "Hâlâ varlıklarını sürdürdüklerine göre de başarılı oldular", diye yazıyor Tillion, ‘Harem ve Kuzenler'de.  Hz. Hatice'nin, Hz. Fatma'nın, Hz. Ayşe'nin hayat tarzları, köhne bakış açısının kısıtlayıcı yorumlarıyla kimileyin hakikatlerin çarpıtıldığı bir kesitle aktarılmış, kimileyin ise büyük ölçüde görünmez kılınmıştır. Sadakatleri, sebatları, vefaları sınırlı yorumlarla aktarılırken, direnişleri, itirazları, cesaretlerini gösteren eylemleri sınırlı olarak ifade edilmiştir.

Fakat biliyoruz ki bu haysiyetli ve dürüst kadınların cehd ve samimiyetlerinden kaynaklanan kişiliklerinin yaydığı anlamlar ne kadar sınırlı aktarılsalar da çok şeye kadir olmuştur. Her kuşak onları kendi durduğu yerden yeniden, taze bir duyuş ve bilinçle tanıma başarısını gösterdiği takdirde, gökte bir yıldız gibi parlamakta olan bu kadınlar her zaman olduğundan daha büyük bir etki uyandıracak şekilde dahil olabilirler hayatımıza, ufkumuzu aydınlatan, istikamet kazandıran hikayeleriyle...