Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hz. Ömer'in Kız Kardeşi: Fatıma binti Hattab (r.anha)

17 Mart 2014 Pazartesi Sahabe / Sahabiler


Hazreti Fâtıma, asil bir ailede yetişmiş ve senelerce, Hazreti Ömer gibi dalalette de hidayette de toplumdan hep saygı gören önemli bir şahsiyetle aynı evde yaşamıştı. Müslüman olduktan sonra da her türlü zorluğa sabırla katlanmış Mekke müşriklerinin onca işkencelerine metanetle karşı koymuştu.

Fâtıma binti Hattab, Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Said bin Zeyd’in eşi, Hazreti Ömer’in kız kardeşidir. İslam’ı eşiyle birlikte kabul etmiş, Müslüman kadınların ilklerinden biri olmuştur. (İbn’ül Esir, 2/70) Ağabeyi Hz. Ömer’in İslam’ı kabul etmesinde de etkisi büyüktür.

Hz. Muhammed (sav) peygamberlikle görevlendirilmiş, insanları gizlice İslam’a davet ediyordu. Erkam’ın Evine her gün onlarca genç insan gelip Peygamber’in çağrısına kulak veriyor, Allah Rasûlü (sav)’nün yanından hidayet nuruyla ayrılıyordu. Çok geçmeden Said bin Zeyd de iman eden Müslümanlar arasına girmişti. O, İslam’ı kabul edince eşi Fâtıma binti Hattab’ı da yeni dine davet etmiş, o da Müslümanlar arasına katılmıştı.

Mekke müşriklerinin baskısından dolayı sahabiler, Peygamberimizle gizlice bir araya geldikleri Darul Erkam’da, inen yeni ayetleri mütalaa ediyor, anlamadıkları kısımları ondan dinliyorlardı. Oraya gelemeyenler için de ayetler sayfalara yazılıp gönderiliyordu. Her yeni ayet indiğinde Said bin Zeyd ve eşi Fâtıma’ya yazılı sayfalar götürüp okuyan sahabi, Habbab bin Eret’ti.

Habbab (ra), ayetleri okurken Fâtıma validemiz ve eşi büyük bir coşkuyla dinliyor, daha sonraları da okumak için sayfaları evlerinde muhafaza ediyordu. Cahiliye kadınları ilim ve irfanla pek ilgilenmezken Hz. Fâtıma, ilim öğrenme konusunda oldukça şevkliydi. Ancak o dönemlerde büyük bir sıkıntısı vardı. O da ağabeyi Ömer’in İslam’a ve Peygamberimize karşı düşmanca tutumuydu. (M. Asım Köksal, 4/220) 

Müslümanlara yapılan işkencelerin dozu her geçen gün biraz daha artıyordu. Mekke müşrikleri, sosyal açıdan güçsüz buldukları Müslümanların yanında Allah Rasûlü (sav)’ne karşı da baskı ve işkencelerini artırmıştı. Alay ve hakaretlerle onu daha fazla incitiyorlardı. Müşriklerin en acımasızları ise Ebu Cehil, Ukbe bin Muayt, As bin Vail, Velid bin Mugire gibi nasipsizlerdi. Fâtıma Validemizin ağabeyi Ömer bin Hattap da henüz onlardan biriydi.

Ağabeyinin kendilerine zarar vermesinden korkan Hattab’ın kızı, eşiyle birlikte ibadetlerini gizlice yapıyor, Rasûlullah (sav)’a inen yeni ayetleri de yine gizlice öğreniyordu. Bir süre bu şekilde devam ettikleri halde Ömer’in bu durumdan haberi olmamıştı. Ömer bin Hattab ise çoğu zaman, Peygamberimizi ortadan kaldırma planları kuran Ebu Cehil ve diğer Mekke eşrafıyla oturup bu planlarına destek olma sözü veriyordu. Bir toplantıda Cehaletin Babası bir teklif sundu:

“Ey Kureyş cemaati! Muhammed ilahlarınıza dil uzattı. Akıllarınızı,  akılsızlık saydı. Sizden önce gelip geçmiş olan baba ve atalarınızın, cehennemde azap gördüklerini söyledi. Haberiniz olsun ki;  içinizden Muhammed’i kim öldürürse ona, yüz kızıl deve ve istediği kadar para vereceğim!”   

Bu çirkin teklif orada bulunan müşriklere çok cazip gelmişti. Ancak hiçbirisi Hz. Muhammed (sav)’i öldürme görevini üzerine almaya cesaret edemiyordu. Bütün gözler bir anda Ömer bin Hattab’a çevrilmişti; çünkü orada bulunanların en cesuru oydu. Bunun üzerine Ömer ayağa kalkıp:

“Ben buna talibim” dedi.( M. Asım Köksal, 4/224)

Sımsıcak bir Mekke günü… Ömer, evvela evine gidip kılıcını kuşandı. Ardından hiddetle Rasûlullah (sav)’ın bulunduğu evin yolunu tuttu. Onu o halde gören Nuaym bin Abdullah nereye gittiğini sorunca:

“Şu dinden çıkıp Kureyşli’lerin düzenini bozan, akıllarını yenen, dinlerini kötüleyen,  tanrılarına küfreden Muhammed’e gidiyorum. Onu öldüreceğim” cevabını verdi.( İbni Kesir, 3/119)

Bir süre önce Nuaym da İslam’ı kabul etmişti, ancak Ömer’e bunu sezdirmemeye çalışıyordu. Ömer’in, Allah Rasûlü (sav)’ne zarar vermesinden de endişelendiğinden onu oyalamak için kız kardeşi Fâtıma’yla eşi Said’i öne sürerek:

“Vallahi ey Ömer! Nefsin seni aldatmıştır. Muhammed’i öldürürsen Abdi Menaf oğullarının seni sağ bırakacaklarını mı sanıyorsun? Sen önce kendi ailene git, onları düzelt. Onlar da Muhammed’in dinine tabi olmuş!” dedi.

Bunları duyan Ömer, büyük bir şaşkınlıkla:

“Ailemden kim Müslüman olmuş” diye sordu. Nuaym:

“Kız kardeşin Fâtıma ile eşi Said bin Zeyd” cevabını verdi.

Bunun üzerine daha da hiddetlenen Ömer, bu kez kız kardeşinin evine döndü. Onlar pürdikkat Habbab’ın (ra) kendilerine okuduğu ayetleri dinleyip öğrenmeye çalışıyorlardı. O sırada Ömer’in kapıyı çalmasıyla irkilip ellerindeki ayetlerin yazılı olduğu kâğıtları saklamaya başladılar. Habbab bin Eret de evin bir köşesine gizlendi. İçeri giren Ömer, kız kardeşi Fâtıma’ya dönerek:

“Dışarıdan duyduğum o okunan şey ne idi” diye sordu.

Fâtıma korkuyla yanıt verdi: “Bir şey duymadın, yanılıyorsun.”

Bunun üzerine daha da kızan Ömer:

“Vallahi ben sizin Muhammed’e ve onun dinine inandığınızı haber aldım” deyip Said bin Zeyd’in yakasına sarılıp hırpalamaya başladı. O sırada Fâtıma, kocasını ağabeyinin elinden almak için hareket edince Ömer ona çok sert bir tokat atıverdi. Yanağına inen tokadın etkisiyle yere yığılan Hz. Fâtıma’nın yüzü kanlar içinde kalmıştı. O halde ağabeyine dönüp:

“Evet, Müslüman olduk! Allah’a ve Rasûlü’ne iman ettik! Elinden ne gelirse yap!” dedi.

Kız kardeşinin yüzünden akan kanları gören Ömer ise bir anda yumuşamış, yaptığına pişman olmuştu. Ona yaklaşarak:                   

“Az önce okuduğunuz o sayfaları bana verin de Muhammed’in getirdiği şeyin ne olduğuna bir bakayım” dedi. Fâtıma Validemiz yanıt verdi: “Biz senin o sayfalara zarar vermenden korkuyoruz”

“Korkma” dedi Hz. Ömer. Okuduktan sonra geri vereceğine dair söz verdi.  

Fâtıma, hiç beklemediği bir anda bu kadar yumuşayan ağabeyinin İslam’ı kabul edeceğinden umutlanmıştı. Bu duygularla konuştu:

“Ey kardeşim sen, puta taptığın sürece pis sayılıyorsun. Hâlbuki o sayfalara ancak temiz olanlar el sürebilir.”

Bunun üzerine Hz. Ömer kalkıp gusül abdesti aldı. Ardından kardeşinin verdiği sayfalarda yazan ayetleri dikkatle okumaya başladı. Okumasını bitirince Hz. Fâtıma’ya dönerek:

“Bu ne güzel, ne şerefli bir kelamdır” deyiverdi. Çok geçmeden de iman ettiğini bildirmek üzere Rasûlullah (sav)’ın bulunduğu Darul Erkam’ın yolunu tuttu. (İbni Hişam, 1/459–461)

Hz. Fâtıma, ilim öğrenme konusunda oldukça şevkliydi. Ancak o dönemlerde büyük bir sıkıntısı vardı. O da ağabeyi Ömer’in İslam’a ve Peygamberimize karşı düşmanca tutumuydu.

Hazreti Fâtıma, asil bir ailede yetişmiş ve senelerce, Hazreti Ömer gibi dalalette de hidayette de toplumdan hep saygı gören önemli bir şahsiyetle aynı evde yaşamıştı. Müslüman olduktan sonra da her türlü zorluğa sabırla katlanmış Mekke müşriklerinin onca işkencelerine metanetle karşı koymuştu. Mekke’de yaşanan işkenceler, açlıklar, sefaletler ve onca hakir görülmeler altında geçen zorlu zamanların ardından memleketini terk edenlerle birlikte Medine’ye hicret etmişti. Hicrette eşi Said bin Zeyd’le beraberdi. Muhacir olarak geldikleri Medine’de de örnek bir hayat yaşadı. Ağabeyi Hazreti Ömer’in adaletle hüküm sürdüğü halifelik devrini de gördü. Hakkında takdir edilen ecel de yine onun halifeliği döneminde geldi. Fâtıma Validemiz, Hazreti Ömer halifeliği iken vefat etti. (Sahabi Annelerimiz, s. 31)

 Allah ondan razı olsun. 

 


 

Kaynaklar:

1. Gülşen Gazel, Sahabi Annelerimiz, Gündönümü Yayınları, 2009, İstanbul

2. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Şamil Yayınevi, 1987, İstanbul

3. Hasan Ege, Siret-i İbni Hişam Tercümesi, Kahraman Yayınları, 2006, İstanbul

4. İbnül Esir, El Kamil Fit’tarih, Hikmet Neşriyat, 2008, İstanbul

5. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, İrfan Yayımcılık, 2003, İstanbul

6. Ebu Cafer Muhammed bin Cerir’üt Taberi, Tarih-i Taberi, Sağlam Yayınevi, ?, İstanbul

7. İbn Kesîr, el-Bidaye ven-Nihaye,  Çağrı Yayınları, 1995,  İstanbul

8. Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi, Konya

9. İmam Zehebi, Tarihu’l İslam, Cantaş Yayınları, 1994, İstanbul