Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Kulelerde Nebiyi Bekleyenler

5 Ocak 2011 Çarşamba Sonpeygamber.info / Yazarlar


On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi,

Kumdan ayın ondördü bir öksüz çıkıverdi!

Lakin o ne hüsrandı ki; hissetmedi gözler,

Kaç bin senedir halbuki, bekleşmedelerdi! (Mehmet Akif/Safahat)


Kumların ve çölün ortasında nebi olacak çocuğun belirişine sıçradı zihnim. Bu sitedeki yazılarımın kahramanı olacak olan peygamberimizin fani yeryüzündeki ilk varoluş yıllarına..

Renkli plastik toplarla dolu havuza küçücük bir çocuğun kaydıraktan inişini, kaygan ve ağırlıkları neredeyse yok mesabesindeki topların içinde yüzmeye başlamasını, anne babasını unutarak arada bir durup öylece düşüncelere dalışını görünce kumların ve çölün ortasında nebi olacak çocuğun belirişine sıçradı zihnim. Bu sitedeki yazılarımın kahramanı olacak olan peygamberimizin fani yeryüzündeki ilk varoluş yılları..Başının üstünde gezen bulutla korumaya alınmış olan çocuğun konakladığı ve bir rahip tarafından keşfedildiği yerlere doğru akan bir yolculuğu anlatacağım, söze girebilirsem.  

Nereden görecekler? Göremezlerdi tabii /Bir kere zuhur ettiği çöl en sapa yerdi / Bir kere de, ma’mure-i dünya , o zamanlar / Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi diye devam ediyor M. Akif.

O çok büyük bir hasretle bekleniyordu. Geleceğini bilen, hisseden, özleyen, Yahudi, Mecusi, Nasrani, Habeşi aşıkları vardı.  Zeyd ibn Amr mesela, hanifti, hiçbir ortağı olmayan Allah’a yürekten inanıyor ve son nebinin gelişini bekliyordu.  Cennetle müjdelenen (aşere-i mübeşşere)on kişiden biri olan Said bin Zeyd’in babası. Zamanın Yahudi ve Hristiyanlarının hanif bir inançtan uzaklaşmış olmaları onu adını koyamadığı saf bir inanç arayışına sevketmişti. Mevcut inançlara eleştirel sözleri ve davranışları yüzünden başta Hz.Ömer’in amcası ve babası olmak üzere birçok kişinin şiddetine ve eziyetine maruz kaldı. Onu birilerinin aklını çelmesinden korktuklarından Mekke’de barındırmak istemiyorlardı. Sonunda şemailine kadar bildiğini düşündüğü uyarıcının gelişine tanık olmak, onu aramak için Şam’a gelmişti. Burada karşılaştığı bir rahip aradığı o ilk vahye bağlı hanif ve saf inanç mensuplarının artık yeryüzünde çok az kaldığını, fakat beklenen nebinin Mekke’nin dağlarının eteklerinde bir yerlerde zuhur edeceğini, kendi topraklarına, geldiği yerlere geri dönmesinin evla olduğunu bildirdiğinde bir kez daha her şeyi göze alıp yola çıkacaktı yolcumuz. Bu yola baş koymuştu koymasına ama taassup sahibi Hristiyan ve Yahudiler onu yolda iken öldürdüler. Haramiler tarafından öldürülmüş olabileceği de söyleniyor. “Ben bir din biliyorum ki onun gelmesi çok yakındır. Fakat bilemiyorum ki o günlere yetişebilecek miyim.  Beni bu hayırlı şeyden mahrum ettinse dilerim ki oğlum Said ve diğer evlatlarım ondan mahrum olmasınlar” diye dua etmişti Rabbine son nefesinde.

İbn Heyeban Şam’da saygınlığı olan önemli Yahudi alimlerdendi. Medine’ye göç etmiş ve Yahudi halkına da gelecek olan peygamberin hicret edeceği yerde bulunmak ona itaat ve hizmet için hayatını adamak istediğini söylemişti. Vefatından önce dostlarını toplamış ve “neden güzel ülkemi, zengin topraklarımı bırakıp geldim ülkenize, bunu sormayacak mısınız” diyerek Medinelilere de açıklamıştı bekleyişin ve hak sözün peşine düşüp nasıl yola çıktığını.  Namaz kılan biriydi. Onu tasdik eden Yahudiler peygamberin gelişinden sonra kabul etmeye yanaşmadılar, bu Heyeban’ın bildirdiği kimse diye onayladıkları halde. İman etmenin önü çeşitli imtihanlar ve manialarla doludur çünkü.  

Aşere-i mübeşşere'den olan Said Bin Zeyd'in babası “Ben bir din biliyorum ki onun gelmesi çok yakındır. Fakat bilemiyorum ki o günlere yetişebilecek miyim. Beni bu hayırlı şeyden mahrum ettinse dilerim ki oğlum Said ve diğer evlatlarım ondan mahrum olmasınlar” diye dua etmişti Rabbine son nefesinde. 

Varaka ibn Nevfel ise Hz.Hatice’nin yakınıydı. Henüz evlenmeden önce kızkardeşimiz Hatice rüyasında güneşin gökyüzünden kendi evine inişini oradan da bütün Mekke halkının hanelerine yayılışını görmüş ve hemen kahin ve alim olan amcasına koşmuştu tabir etmesi için. Varaka onun bir evlilik yapacağını, o kişinin ise beklenen nebi olduğunu, büyük bir mücadelenin onları beklediğini söylemişti. İncil ve Tevrat saliklerinden altın kıymetinde sözler dinlemiş bir kişi. Gelecek peygamberin özellikleri, başına gelecekler bildiriliyordu bu kutsal kitaplarda. Nitekim o da Şam’a gitmiş ve orada peygamberimizin zuhuruna dair müjdeyi almıştı.  Hira’da yaşananlardan sonra bu taşınması zor sırrı ona açmaya gelen Hatice ve eşini görünce Peygamberimizi tanıdı hemen, anlatılanları öğrenince heyecanlandı, risalet sürecinde yaşananlara dair bildiklerini anlattı ona. Bir bir saydı her peygamber gibi Hz.Muhammed’in de başına gelecek olanları. Geçmiş peygamberlerin nasıl insanlarla mızrak mızrağa geldiğini iyi biliyordu çünkü. Lakin çok yaşlıydı. Peygamberliğin ilanına yetişemediği için ilk Müslümanlardan biri olarak zikredilmese de ilk inananlardan biridir o.  

Selman- ı Farisi’nin hikayesi ise yüreklere işleyen bir iman yolculuğu. Babası Mecusi’lerin ileri gelenlerinden. Ailesi tapınağın ateşini yakmakla sorumlu idi ve bu sorumluluğun baş kişisi  babasıydı. Selman daha yüce, arınmış ve batıl olandan ayrılmış bir inancın peşindeydi. Hayatın temel hedefinden o kadar uzaklara düştük ki varlığını böyle bir yolculuğa adamak ve önceliklerin en başına bu arayışı koymak delice görünüyor. İşte hakikat tam olarak nedir ve nerededir sorularıyla dini bir merkez olan Şam’a gelen Farisi burada Hristiyanlığı kabul etmişti. Şam’daki rahip onu Musul’a Musul’daki bir aziz Amuriye’ye yolladı, artık nadir bulunan insanların, dini ayakta kişilerin izini sürerek uzun yollar katetti ve bu yıllarca sürdü.   

 


Peygamberliğin ilanına yetişemediği için ilk Müslümanlardan biri olarak zikredilmese de ilk inananlardan biridir Varaka Bin Nevfel. Selman- ı Farisi’nin hikayesi ise yüreklere işleyen bir iman yolculuğu...

Sonunda Amuriye’deki papaz ona peygamberin zuhur edeceği sonra da hicret edeceği yeri bildirdi. “Hurma ağaçlarıyla çevrili beldede, gölgesi başının üzerinde olacak, oraya git” diyerek.  Kendisini oralara götürmeleri için katılıp gittiği kervancılar malını alıp kendisini de köle olarak sattılar. Yine de Medine’ye yakın bir yere köle olarak satıldığı için sevinmişti Selman.  Burada gelecek nebinin özellikleri anlatılıyordu, duymuştu bunları.  

Hatta insanlar gelişini görebilmek için yüksek kuleler inşa etmiş nöbetçiler dikmişlerdi. Misva deniliyordu bu kulelere. Selman-ı Farisi kavuştu beklediğine. Doyasıya sohbet edebilen, yakınında bulunan bahtı açık kişilerden oldu. 

Rahip Bahira’ya gelemedik bu yazıda. Şam’a yüz kilometre uzaklıkta bulunan Busra şehrindeki manastırın en büyük din alimiydi. En büyük keşfi oldu, amcasının ticaret kervanıyla buralara gelen küçük çocuktaki nübüvvet ışığın görmek. Başının üstünde onu takip eden  buluttan tanıdı onu. Buluttan kubbeler şehrine doğru yola çıktığımızda vakit ikindiydi. Günün en hüzünlü saatinde başlamıştı yolculuğumuz. Nurullah Genç’in kalbinin nebisine seslendiği Yağmur adlı şiirden dizeler geliyordu gözlerime doğru. 

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım

Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım