Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Miraç Nasıl ve Ne Zaman Gerçekleşti?



Miraç Nedir?

Image

Sözlükte "yukarı çıkmak, yükselmek" anlamındaki urûc kökünden türeyen Miraç kelimesi, "yukarı çıkma vasıtası, merdiven" demektir. Terim olarak Hz. Peygamber'in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder. İslami kaynaklarda genellikle ele alındığı şekliyle Miraç hadisesi iki safhada meydana gelmiştir. Rasûl-i Ekrem'in bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya yaptığı yolculuğa İsra, oradan göklere yükselmesine Miraç denilmiştir. Literatürdeki bu ayrım her iki terimin naslarda zikredilmesinden ileri gelmektedir. Geceleyin yürüme anlamındaki "sery" kökünden türeyen "isra", Kur'ân'da bir sûreye ad olmuştur. Buna göre Allah, kudretinin işaretlerini göstermek için kuluna (Hz. Peygamber) Mescid-i Haramf'dan, çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksâ'ya geceleyin bir seyahat yaptırmıştır.(1) Miraç kelimesi Kur'ân'da geçmemekle birlikte çoğul şekli olan meâric "yükselme dereceleri" manasında Allah'a nisbet edilmiştir .(2)

Semaya yükseliş tasavvuru eski Hint ve İran mitolojileriyle Yahudilik ve Hıristiyanlık geleneğinde de mevcuttur.

Buharî ve Müslim'de Miraç'la ilgili olarak yer alan rivayetlerin ortak noktalarına göre olay şu şekilde cereyan etmiştir: Bir gece Rasûlullah Kâbe'de Hicr veya Hatim denen yerde iken -bazı rivayetlerde uykuda iken veya uyku ile uyanıklık arasında bir halde- Cebrail (as) geldi; göğsünü açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içini iman ve hikmetle doldurup kapattı. Burak adlı bineğe bindirip Beytülmakdis'e götürdü. Rasûl-i Ekrem Mescid-i Aksâ'da iki rekat namaz kılıp çıktığında Cebrail, biri süt biri şarap dolu iki kap getirdi. Rasûlullah süt dolu kabı seçince Cebrail "fıtratı seçtin" dedi, ardından O'nu alıp dünya semasına yükseltti. Semaların her birinde sırasıyla Adem, İsa, Yusuf, İdris, Harun ve Musa peygamberlerle görüştü; nihayet Beytülmamur'un bulunduğu yedinci semada Hz. İbrahim'le buluştu. Sidret'ül- Münteha denilen yere vardıklarında yazıcı meleklerin kalem cızırtılarını duydu ve Allah'ın huzuruna çıktı. Burada Cenâb-ı Hak elli vakit namazı farz kıldı. Dönüşte Hz. Musa, elli vakit namazın ümmetine ağır geleceğini söyleyip Allah'tan onu hafifletmesini istemesini tavsiye etti. Namaz beş vakte indirilinceye kadar Hz. Peygamber'in Huzur-u İlahiye müracaatı ve Hz. Musa ile diyalogu devam etti.(3) Bir rivayete göre Rasûl-i Ekrem'e Miraç'da Bakara sûresi'nin son âyetleri indirilmiş ve Allah'a ortak koşmayanların affedileceği müjdesi verilmiştir.(4)

Miraç'la ilgili sahih rivayetlerde bazı farklılıklar mevcuttur. Hz. Peygamber'in doğrudan Mescid-i Haram'dan semaya yükselişinin bildirilmesi böyledir. Ancak İsra ve Miracın aynı gece gerçekleştiği kabul edilip rivayetlerin bütünü göz önüne alındığında Rasûl-i Ekrem'in Mescid-i Aksâ'ya uğradığı ve burada İbrahim, İsa ve Musa'nın da içlerinde bulunduğu peygamberler topluluğuna namaz kıldırdığı anlaşılmaktadır.(5) Diğer rivayetlere göre de Hz. Peygamber, olayı anlattığında Kureyşliler kendisini yalanlayıp Mescid-i Aksâ hakkında sorular sorunca Allah O'na mescidi göstermiş ve böylece soruları cevaplamıştır.(6)

Ne Zaman Gerçekleşmiştir?

Miraç, en sahih kabul edilen rivayete göre, birinci ve ikinci Habeşistan hicretinden sonra, Hz. Hatice ile Ebû Talib'in vefatlarını takip eden dönemde, Hicretten bir yıl önce meydana gelmiştir. Müslümanların çoğunluğu Miracı Receb ayının 27. gecesinde kutlamaktadır.

Miraç'da Bahsi Geçen Mescid-i Aksâ Hangi Mescittir?

Miraç'da adı geçen Mescid-i Aksâ'nın hangi mescid olduğu konusunda âyetlerde açıklama yapılmamış, sadece çevresinin mübarek kılındığı belirtilmiştir. Mescid-i Aksâ'nın "uzak mescid" anlamına geldiği, halbuki Kur'ân'da Filistin için "edne'l-arz" (en yakın yer) ifadesinin kullanıldığı(7) belirtilerek semavi  bir mescid olması ihtimali üzerinde durulmakla birlikte(8) hem tarihî veriler hem de âyetteki ifadeler dikkate alındığında söz konusu mabedin tarihî bir gerçekliğinin olduğu anlaşılmaktadır. O dönemlerde mescidin mevcut olmaması daha önceleri Kudüs'te Mescid-i Aksâ'nın bulunmadığını göstermediği gibi Mescid-i Aksâ'nın Müslümanların ilk kıblesi olduğu da bilinen bir husustur. Semavi dinlerde tevhid inancı açısından ibadetlerin ifası sırasında müminlerin yöneldiği mekan (kıble) bir amaç değil, araçtır. Bu mekanın üzerindeki binanın yüzyıllar içinde yıkılıp yeniden yapılması veya zaman zaman mevcut olmaması mekanın manevi konumunu engellemez.

Miraç Ruhen mi Bedenen mi Gerçekleşmiştir?

İsra ve Miracın mahiyetine yönelik en önemli tartışma bedenen mi ruhen mi gerçekleştiği konusundadır. Kelam ve Hadis alimlerinin çoğu olayın bedenen ve uyanık halde gerçekleştiği görüşündedir. İsra ve Miraç, rüyada gerçekleşmiş olsaydı bu sıradan bir hadise olur, Kureyşliler de onu inkar etmezdi. Buna göre âyette geçen "abd" kelimesinden ruh-beden bütünlüğüyle Hz. Peygamber kastedilmektedir, âyetin zahirini tevil etmeyi gerektiren bir sebep yoktur. Ayrıca "sana gösterdiğimiz rüyayı ....insanlar için bir imtihan vesilesi yaptık"(9); âyetindeki rüyet gözle görmeyi ifade eder, eğer uykuda görülen rüyayı kastetseydi bu bir imtihan vesilesi sayılmazdı. Hz. Aişe ve Muaviye b. Ebi Süfyan'dan rivayet edilen farklı yorumları da değerlendiren alimler, bu rivayetlerin hadis tekniği açısından problemler taşıdığını ileri sürmüştür. Fahreddin er-Razi, güneş ve gezegenlerin büyük kütlelerine rağmen çok hızlı hareket edebildiklerini söyleyerek Allah'ın dilemesi halinde başka bir varlığın da benzeri bir hıza ulaşabileceğini ileri sürer. Ona göre Hz. Peygamber'in Miraç'a yükselişi ihtimal dışı görülürse Cebrail (as)'in inişine de aynı şekilde bakmak gerekir. Miracın bedenen gerçekleştiğini temellendirme sırasında kelamcılar konunun daha çok Allah'ın irade ve kudreti dahilinde oluşuna ağırlık vermiştir. Bu çerçevede yapılan yorumlar meseleyi insan aklının anlayabileceği bir seviyeye indirgemeye dayanmaktadır. Ancak mucize anlamında ilahî âyetlerden olan bu hadiseyi tamamen akli çerçeveye sokmak kolay değildir.(10)

İsra'nın ruhen gerçekleştiği görüşünü benimseyen alimler Hz. Aişe'nin "Rasûlullah'ın bedeni yerinden ayrılmamış, o ruhuyla yolculuk yapmıştır." ve Muaviye'nin, "İsra Allah'tan gelen sadık bir rüyadan ibarettir." beyanları ile Hasan-ı Basrî'nin bu görüşe itiraz etmemesini delil kabul etmişlerdir.(11) İsra sûresi 60. âyetindeki rüya ise gözle görmeyi değil düşte görmeyi ifade eder .(12)

İbni Kayyım ise Miracın rüyada gerçekleşmesiyle ruhen gerçekleşmesi arasındaki farka dikkat çeker. Ona göre Hz. Aişe ve Muaviye bu olayın uykuda değil ruhen vuku bulduğunu söylemişlerdir. Uyuyan kimsenin gördükleri uyanıkken duyularıyla algıladığı şeylerin örneklerinden ibaret olur; böylece gökyüzüne çıkarıldığını görür, ancak ruhu yükseltilmez. Rasûlullah'ın yükseltildiğini kabul eden iki gruptan biri ruh ve bedenle, diğeri ise bedeni olmadan ruhuyla Miraç'a çıktığını söylemiştir. İkinci grup, Miracın uykuda gerçekleştiğini ileri sürmemiş, ruhun bizzat yolculuk yaptığını kastetmiştir.(13)

Çağdaş bir çok müellif de İsra ve Miracın ruhen gerçekleştiği kanaatindedir. Bedenen gerçekleştiğini öne sürenlerin delillerini zayıf bulan Şibli Numanî,  İsra sûresinin ilk âyetinde yer alan abd kelimesinin ruha atfedilebileceğini, bedenin her an değişikliğe uğrayabileceğini, kalıcı olanın ruh olduğunu söyler. Ayrıca Miraç olayında geçen Mescid-i Aksâ'nın dışındaki mekan ve hadiseler ruhani âleme aittir. Dolayısıyla bu tecrübe ruhun maddi unsurlardan sıyrılarak melekut âlemine yaptığı bir yolculuktur. Yine Şiblî'ye göre, bir şeyin imtihan konusu yapılması onun mutlaka olağanüstü sayılmasını gerektirmez .(14) Muhammed Hamidullah da rivayetlerde geçen, "Uyku ile uyanıklık arasında bir durumda idim." ifadesinden hareketle bu seyahatin Hz. Peygamber'in tam şuur halinde, fakat ruhunun hakimiyeti altında gerçekleştiğini söyler.(15)

İlgili âyet ve hadislerden İsra ve Miracın bedenen veya ruhen gerçekleştiği sonucunu çıkarmak mümkündür. Ancak başta Buharî ve Müslim olmak üzere muteber kaynaklarda yer alan tasvir ve olaylar Miracın ruhen gerçekleştiği görüşünü desteklemektedir. Mucizenin tanımı ve nübüvveti ispat etme fonksiyonu yönünden bakıldığında Miracın, klasik mucize ölçüleri dışında Hz. Peygamber'in manevi dünyasında gerçekleşip itminan ve güç veren olağanüstü bir hadise niteliği taşıdığı anlaşılır. Rasûl-i Ekrem'in hanımı Hz. Hatice ile amcası Ebû Talib'in vefatının, ayrıca maddi-manevi eziyetlere maruz kaldığı Taif seferi dönüşünün ardından gerçekleşen Miraç olayının O'na (sav) Allah tarafından lutfedilen manevi bir destek olduğu açıktır. Bu ilahî lütfun, son nebinin getirdiği mesajın Mescid-i Aksâ'da kendilerine namaz kıldırdığı ve semalarda görüştüğü peygamberlerin mesajlarını ihya edeceği ve hak dinin bütün dinlere hakim olacağı(16) şeklinde yorumlanması hem naslar hem de tarih açısından isabetli görünmektedir.

Hz. Peygamber Cenâb-ı Hak'la Görüştü mü?

Hz. Peygamber'in Miraç'da Allah'ı görüp görmediği meselesi, O'nun Sidretü'l Münteha'da "iki yay ucu aralığı kadar" (kâbe kavseyn) Allah'a yaklaştığını ve O'nu gördüğünü bildiren âyetlere dayanır.(17) Bu âyetlerde söz konusu edilen yaklaşmanın kimler arasında meydana geldiği ve Rasûl-i Ekrem'in kimi gördüğü hususu iki şekilde anlaşılmaktadır:

Sahabeden Hz. Aişe, Abdullah b. Mesud, Ebû Zer el-Gıfarî, Ebû Hureyre; tabiinden Mücahid, Hasan-ı Basrî, Katade ve müfessirlerin çoğu yaklaşma hadisesinin Hz. Peygamber'le Cebrail arasında gerçekleştiğini kabul eder.

Diğer görüş ise yaklaşmanın doğrudan Allah'la Rasûl-i Ekrem arasında meydana geldiği şeklindedir. Enes b. Malik'den Şerik b. Abdullah yoluyla gelen Miraç rivayeti buna delildir. Ancak hafızası zayıf olduğu bilinen Şerik'in nakledilen metni tam olarak koruyamadığı bilinmektedir.

Rivayetlerde Sidretü'l-Münteha'ya sadece peygamber ve meleklerin ulaşabildiği ve orayı geçmenin yalnız Rasûlullah'a mahsus olduğu kaydedilir. Ancak İslam âlimleri, Allah ve Rasûlü arasında böyle bir yakınlaşmanın açıkça tecessüme delalet ettiğini ve ilgili metinlerin zaptı doğru olsa bile zahirî manalarıyla kabul edilemeyeceğini belirtmişlerdir. Allah'ın Peygamber'e veya Peygamber'in Allah'a yaklaşması mekan ve mesafe kavramlarıyla değil Rasûl-i Ekrem'in derece ve makamının yükselmesi, duasının kabulu ve çeşitli nimetlere mazhar kılınmasıyla açıklanmalıdır.(18)Ayrıca, Necm sûresi, İsra sûresinden önce nazil olduğuna, İsra ve Miraç da aynı gecede meydana geldiğine göre yaklaşma ve görmeyi ilgilendiren âyetle Miraç olayı doğrudan bağlantılı değildir.(19)


1) el-İsra 17/1

2) el-Mearic 70/3                                                                                                                                                                    

3) Buharî, Salat, 1; Tevhid, 37; Enbiya, 5; Bed`ül-halk, 7; Menakıb, 24/ Müslim: İman, 259, 262-263; Fezail, 164

4) Müsned, I, 422; Müslim, İman, 279

5) Müslim, İman, 259; İbn-i Hişam, II, 37-38

6) 'Müsned, I, 309; Buharî, Menakıbu`l-Ensar,41

7) er-Rum 30/3

8) M. Hamidullah, I, 93

9) İsra 17/60

10) Elmalılı, V, 3150

11) İbni İshak, 275; İbni Hişam, II, 40-41

12) Suyutî, Şerhu Kıssati`l- İsra, s. 55

13) Zadü`l-Mead, III, 40

14) Asr-ı Saadet, II, 438-444

15) İslam Peygamberi, I, 92

16) el-Fetih 48/28

17) en-Necm 53/ 7-14

18) Kadı İyaz, I, 205

19) Elmalılı, V, 3152