Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Müminlerin Bilge Annesi ve Fakih Kadınların Öncüsü: Hz. Aişe (ra)



Kur’an’a göre Hz. Peygamber’in hanımları müminlerin anneleridir. Peygamber hanımı olmanın da farklı bir sorumluluğu vardır. Hz. Peygamber’in hanımları arasında Hz. Aişe müstesna bir yere sahiptir. O, ilmî şahsiyeti ve sosyal faaliyetleriyle ön plana çıkmış, müminlerin bilge annesi ve fıkıhçı kadınların öncüsü olmuştur.

İlim ve İrfan Yolunda Bir Peygamber Hanımı

Bi’setin 4. yılında (614) Mekke’de doğan Hz. Aişe, babası Hz. Ebû Bekir’in “es-Sıddîk” lakabıyla tanınması dolayısıyla “Aişe es-Sıddîka”, Hz. Peygamber’in hanımı olma şerefine nail olması dolayısıyla da “ümmü’l-müminîn” (müminlerin annesi) diye anılmıştır. Esas mevkiini ve şöhretini de Hz. Peygamberle evlendikten sonra elde etmiştir. Temellerini babasının evinde attığı ilmî seviyesini Hz. Peygamber’le beraber olduğu yıllarda geliştirmiş ve kadınlar arasında ilmî bakımdan haklı ve müstesna bir yer elde etmiştir. Evlilik yaşı etrafında çeşitli tartışmalar bulunmaktadır. Onun Hz. Peygamber’le evlendiğinde dokuz yaşında olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, on dört, on yedi ve on sekiz yaşlarında olduğu kanaatini taşıyanlar da bulunmaktadır. Konuyu tartışmalı hale getirip bunu vesile edinerek Hz. Peygamber’e saldırı yapanlar Batılı müsteşriklerle onlardan etkilenenlerdir.

Onun önemli katkılarıyla Medine ilim merkezi olma özelliğini devam ettirmiş ve onun ilmî faaliyetleri sonucunda hadis ve fıkıh sahasında Medine ekolü teşekkül etmişti. Sadece şifahî sorulara cevap vermekle yetinmeyen Hz. Aişe, muhtelif şehir ve bölgelerde yaşayan Müslümanlardan gelen mektuplar vasıtasıyla sorulan dinî sorulara da cevaplar vermiş, böylece hadislerin ve bazı fıkhî meselelerin yazılmasında öncü olmuştur.

İlmi Siyasete Tercih Etmesi

Hz. Aişe, Hz. Peygamberle bazı gazvelere katılmış, Benî Mustalik Gazvesi’nde çirkin bir iftiraya maruz kalmış, bu olay tarihe İfk hadisesi olarakgeçmiştir. Yüce Allah, onun iftiraya uğradığını ifade etmek, temize çıkarmak ve masum olduğunu ortaya koymak için ayetler indirmiştir. Hz. Peygamber onu Hz. Hatice’nin haricindeki hanımlarından daha çok sever, bunu da hissettirirdi. O, zekâsı, derin anlayışı, güçlü hafızası, güzel konuşması, ilme olan düşkünlüğü, Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz. Peygamber’i en iyi şekilde anlamaya çalışmasıyla dikkat çekiyordu. Nihayet Hz. Peygamber’in vefatı onun odasında, onun kucağında olmuş ve onun odasına defnedilmiştir. O, Kur’ân ile Hz. Peygamber’in hadisleri arasında kendi anlayışına göre farklılık arzeden hususları Hz. Peygamber’e sorar ve onunla müzakere ederdi. Aynı zamanda kadınların bizzat Hz. Peygamber’e soramadıkları meselelerde aracılık vazifesi yapar, zaman zaman kadınlara namaz kıldırırdı. Hz. Peygamber’e derinden sevgi beslemesinin yanında, ona itaat ve emirlerine dikkat konusunda da diğer eşlerine göre farklılık arzederdi. Geceleri namaz kılan, gündüzleri genelde oruçlu olan Hz. Aişe, aynı zamanda bir ahlak abidesiydi. Kimsenin aleyhinde konuşmayı sevmez, kanaatkâr, mütevazı, vakarlı ve cömert birkişiliğe sahipti. En önemli özelliklerinden biri de, öksüz ve fakir çocuklarla yakından ilgilenmesi idi. Onları himayesine alır, terbiye ve eğitimleriyle ilgilenir sonra da evlendirirdi. Altmıştan fazla köle ve cariyeyi hürriyetine kavuşturmuş, bunların bir kısmı ilim ve hadisle meşgul olan alimler arasında yer almıştır.

Hz. Aişe, Hz. Osman’ın hilafetinin ikinci döneminde, bazı icraat ve atamalarının isabetsiz olduğuna kanaat getirmesi sebebiyle siyasete bulaştı ve onun sert muhalifleri arasında yer aldı. Ancak Peygamber’in hanımlarının vakarlarını korumak adına evlerinde oturmalarını emreden ayete muhalif davrandığını düşündü. Bu ayeti her okuduğunda gözyaşı döktü, bir daha siyasi olaylara karışmadı, Medine’de sakin bir hayat yaşadı, kendisini ilme ve dini anlatmaya adadı. 17 Ramazan 58 (678) tarihinde vitir namazını kıldıktan sonra altmış beş yaşında vefat etti, namazını Ebû Hüreyre kıldırdı ve Baki’ mezarlığına defnedildi.

Onun ilmî seviyesinin en önemli göstergeleri, Kur’ân’ı tefsir etmesi, sünnetin anlaşılmasında ilmî tenkit zihniyetini ortaya koyması ve dinî hükümlerin elde edilmesinde kıyas başta olmak üzere bazı akli yöntemleri kullanması gelmektedir. Ayetlerin kıraat vecihlerini, nüzul sebeplerini ve kelimelerin delaletlerini bilmesi, Kur’ân’ı tefsir etmesine büyük katkı sağlamıştır.

İlim Yolunda Ulaştığı Nokta

Hz. Peygamber’in hanımları arasında ilmiyle ön plana çıkan Hz. Aişe’dir. İlmî şahsiyetinin oluşmasında o günün Arap toplumunda özellikle nesep ilmi gibi bazı konularda bilgisine başvurulan alim bir babanın evinde doğup büyümesinin,Hz. Peygamber’le beraber olmasının, şahsi kabiliyet ve zekâsının büyük rolü vardır. Maddi bakımdan varlıklı olması, çocuğunun olmayışı, uzun süre Medine’de ashabın önde gelenlerinin bulunduğu ortamı paylaşması ve Cemel vakasından sonra siyasî olaylardan çekilip kendini tamamen ilim ve irşada vermesinin de ilmî gelişiminde önemli bir yeri olmalıdır. Arap dilini maharetle kullanan Hz. Aişe, Arap şiirini, tarihi ve nesep ilmini, bu konularda uzman olan babasından öğrenmişti. Cahiliye döneminin sosyal durumunu, örf ve âdetlerini de çok iyi biliyordu. Zekâsı,kabiliyeti, merakı ve Hz. Peygamber’le olan beraberliği sayesinde, Kur’ân’ı ve sünneti en iyi bilen, anlayan ve muhafaza eden sahabilerin başında yer alıyordu. Onun ilmî seviyesinin enönemli göstergeleri, Kur’ân’ı tefsir etmesi, sünnetin anlaşılmasında ilmî tenkit zihniyetini ortaya koyması ve dinî hükümlerin elde edilmesinde kıyas başta olmak üzere bazı akli yöntemleri kullanması gelmektedir. Ayetlerin kıraat vecihlerini,nüzul sebeplerini ve kelimelerin delaletlerini bilmesi, Kur’ân’ı tefsir etmesine büyük katkı sağlamıştır. Aynı zamanda bu birikimi sayesinde ayetlerden nasıl hüküm çıkarılacağını biliyordu. Fıkha olan vukufiyeti sebebiyle Medine’de fetva veren yedi fakihten birisi idi. Onun ictihat ve fetvaları, fakih ve müçtehitler arasında yer almasını sağladı. Verdiği fetvalar incelendiğinde onun sadece furû-ı fıkıh sahasında değil, hüküm çıkarma yöntemi (bir anlamda fıkıh usulü) ve hikmet-i teşri konularında da derin bir anlayış ve kültüre sahip olduğu görülür. Gerek bu konulara gerekse ferâize olan derin vukufiyeti dolayısıyla tâbiûn fakihlerinin birçoğu ona müracaat eder ve yüksek seviyedeki fıkıh bilgisinden faydalanmak üzere onunla istişare ederlerdi. Bu yüzden Ata b. Ebî Rabah gibi tabiûn fakihleri fıkhı ondan daha iyi bilen kimseyi görmediklerini ifade etmişlerdir.

Hz. Peygamber’in hanımları arasında ilmiyle ön plana çıkan Hz. Aişe’dir. İlmî şahsiyetinin oluşmasında o günün Arap toplumunda özellikle nesep ilmi gibi bazı konularda bilgisine başvurulan alim bir babanın evinde doğup büyümesinin, Hz. Peygamber’le beraber olmasının, şahsi kabiliyet ve zekâsının büyük rolü vardır.

Sonuç

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Aişe’nin evi tam anlamıyla bir ilim ve irfan ocağı haline gelmişti. Kadın erkek, büyük küçük birçok kimse gelip kendisini dinlemek suretiyle veya soru sorarak ilminden yararlanıyordu. Onun önemli katkılarıyla Medine ilim merkezi olma özelliğini devam ettirmiş ve onun ilmî faaliyetleri sonucunda hadis ve fıkıh sahasında Medine ekolü teşekkül etmişti. Sadece şifahî sorulara cevap vermekle yetinmeyen Hz. Aişe, muhtelif şehir ve bölgelerde yaşayan Müslümanlardan gelen mektuplar vasıtasıyla sorulan dinî sorulara da cevaplar vermiş, böylece hadislerin ve bazı fıkhî meselelerin yazılmasında öncü olmuştur.

Hz. Aişe, gerek baba evinde ve gerekse Hz.Peygamber’le evlendikten sonra ilim için elverişli ortamlarda bulunmuş, zekası, merakı ve kabiliyeti ile bu ortamdan gerektiği gibi yararlanmıştır.Gerek Kur’ân’ı anlama, gerekse hadisleri kavrama ve değerlendirme konusunda ashabın diğer âlimlerine göre farklı bir noktada olduğunu yaptığı yerinde müdahalelerle ispat etmiştir. Onun birçok hadisle ilgili olarak sahabeye yaptığı itiraz ve düzeltme bunun en önemli delilidir. Kur’an ve sünnete olan vukufiyeti yanında ince anlayış sahibi olması fıkhî konularda öne çıkmasını ve fetvalarda müracat edilen kişi olmasını sağlamıştır. Verdiği fetvalar ve çözüme kavuşturduğu fıkhî hükümler tabiûn fakîhleri ve mezhep imamları tarafından yol gösterici olmuş ve genel olarak benimsenmiştir. Fetvalarının tamamı birkaç cilt kitap oluşturacak kadar çoktur. Fıkhî görüşleri bir bütünlük içinde değerlendirildiği zaman, onun Kur’ân’ı, sünneti, Hz. Peygamber’i, toplumu, kadını ve dolayısıyla dinî gayet iyi anladığı, nasların mana ve maksadına âşina olduğu görülür. Sorulan sorulara verdiği cevaplarda farklı ayetleri dikkate alıp yorumlaması ve ayetlere parçacı bir anlayışla yaklaşmaması, konuyla ilgili hadislerin söyleniş sebeplerine işaret etmesi, hadislerde arz yöntemini kullanması, kadın şahsiyetini inciten rivayetlere itiraz etmesi, fetvalarında toplumun örf ve âdetine ve tecrübeye atıfta bulunması bu âşinalığın sonucu olmalıdır.