Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Nezaket İnsaniyettendir!

26 Eylül 2009 Cumartesi Sonpeygamber.info / Yazarlar


Ülkemizin sevilen kalemlerinden Prof. Dr. İskender Pala artık yazılarıyla Sonpeygamber.info'da olacak. İskender Pala'nın düzenli olarak yazılarını paylaşacağı bu köşede Kırk Hadis denemelerini bulacaksınız. Bu hafta yazarın kendi önsözüyle ilk hadis yorumunu sizlerle paylaşıyoruz. 

OKUYUCUYLA  HASBİHAL


Nun ve Sad hakkı için, ey okuyucu, Allah bizi O'nun aşkının ateşine atsın!.. Yaksın... yaksın...

Tertemiz bir gönül ve sonsuz dostluk niyetiyle,

Ey okuyucu,

Burada yer alan her deneme, doğu medeniyetinin en yaygın türlerinden Kırk Hadis külliyatına yönelik bir ruh ve gönül seyranı olsun diye yazıldı. İtiraf etmeliyim ki bu satırlar bir kalemin değil bir yüreğin sesiydi; bir yazı değil bir sancı suretinde kendini gösterdi. Her biri ayrı heyecanlar ve ayrı hummaların sadefinden yuvarlandı önce meydana ve elbette beni çok yordu; sonra anlatıldı, konuşuldu, okundu, dinlendi ve beni de dinlendirdi. 5-6 şiir kitabını bir hafta içerisinde okuyup özümsemek, böylece kendini yazıya hazırlamak, takdir edersin ki ey okuyucu, pek zordur; ama benim için lezzet oldu. Şairler meğer ben okuyayım diye dize dize hayalleri, beyit beyit duyguları desteleyip durmuşlar ve ben  -hepsine teşekkür ederim- hislerimi onlardan devşirdim; hatta belki ilham çaldım. Daha açık söylersem ey okuyucu, ben bu denemeleri yazarken hayal hırsızlığı yaptım ve Efendiler Efendisi'nin sözlerine ancak bu coğrafyanın şairlerinden kumaşlar biçip desenler dokuyabildim; ancak öyle anladım, ve anlatabildim.

Henüz her şey kafamın içindeyken, henüz kalem hokkaya bandırılmadan, yalnızca iyi niyetime sığınarak, pek çok külliyatı araştırıp günümüz insanına yönelik deneme olabilecek kırk tane hadis tesbit ettim ve her defasında bilgisayarımın ekranına bir hadis metni koyarak yazma sınavına girdim. Öylesine zordu O'nun sözünü anlatacak sözü bulmak, öylesine çetrefildi. Sanal sayfamda yazım tamamlandığında, sonra iki kez yeniden yazıldığında, ve haftalık fasılalarla yayınlanmak üzere peyderpey gazeteye gönderildiğinde hadis metnini yazıdan çıkardım ve okuyucuya yalnızca bir deneme sundum. Denemeler öyle yoğun ilgi gördü, o kadar içten karşılandı  ki, bazı okuyucularım "Hocam! Bu konuda bir hadis var, biliyor musunuz?" bile dediler. 

Okuyucu!

 Sen burada , bugün artık kaybettiğimiz değerlerimizle ilgili (nezaket, haya, tevekkül, merhamet, sabır, tefekkür, sadakat, dua, kanaat, gözyaşı vs.) kırk öğüt bulacak ve bunları şiirsel ilhamlarla okuyacaksın. Belki yazının içindeki öğüdü alacak, kıssadan hisse damıtacak, belki de unutuvereceksin. Ama ben sevgili okuyucu, bu yazıları, Efendim, "Her kim benim hadislerimden kırk tanesini belleyip başkalarına da öğretirse, kıyamet gününde Allah onu bilginler ve fakihler arasında diriltsin!" buyurduğu için yazdım. İsterim ki sen de öyle okuyasın ve zihninde birkaç gün gezdiresin. Hem kim bilir, bugün dün olduğunda, belki de seninle ikimiz, O'nun meclisinde buluşur, bunları yeniden söyleşiriz!..

Şimdilik temennim odur ki; hayat, senin ve benim için en doğru hayat olsun! Saadetin yıldızları ülkemizin ululuk burcunda parlasın, güneşin ışığı erdemin ufkunda doğsun. Arzularımızın sadefleri incilerle dolsun, şeref çınarları yeşile boyansın, lutuf fidanları güllerle donansın.

Ve bir de, senin ve benim için hayat ol hayat olsun ki;

İnanmışların defterlerindeki hatalı yazılar temize çekilirken düzelsin, gönüllere mânâ reyhanlarının güzel kokuları sürülsün. Dimağlara sadık kalplerin nurlarıyla aydınlanmış gülümseyişler çarpsın; yüzlere katıksız meveddet sevinciyle parlayan ışıklar vursun...

Nun ve Sad hakkı için, ey okuyucu, Allah bizi O'nun aşkının ateşine atsın!.. Yaksın... yaksın...



Hadis 1

"İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez." *

Nezaket İnsaniyettendir!

Size de öyle gelmiyor mu; bunalmıyor musunuz hadiselerin tıklım tıklım arsızlığından? Şimdi zamanın nefesi daralıyor üzerimize serpilen kasvetten; soluk almakta zorlanıyor gibi insaniyetimiz.

Turna geçmez dağlarda kaybedilmiş umut patikalarımız ve sancılı gecelerin karanlığında yitirilmiş tebessümün son güzergâhı.

Ne iktisadi buhranlar, ne siyasi kirlenmeler, ne de fakr u zarurettir bizi bugün düşkün ve zelil kılan. Çaresizliğin sesini duyamayan vicdanlarımıza atılmış çektiklerinden sızan bunca kötülükler de değil bizi mutsuz eden. Hayır, ihtirasa dayalı dünya düzeninin üzerimize boca ettiği "tut, kavra, kopar, al, sahip ol, yürüt, götür!..." seviyesizliğinden ayrı bir şey bu.

Belki içimizdeki yabanlıklar ve yabancılıklar şimdi düşmanımız, belki nezaketsizlikler...

* * *

Nezaket! Nazik bir kelime... Bir sehl-i mümteni... Bir estetik şahikası.

Nezaket bir umman; sevgiler uğuldar derinliklerinde, sevgiler coşar. Nezaket bir bahçe, şevk ile yürünür tarhlarında, şavklar saçılır yediverenlerinden. Nezaket hasbî bir tebessüm, kalbî bir yakınlık... Nezaket bir teşekkürün adı; bir derin şükür makamı.

Zamanın kadim koridorlarında ayak izlerine rastladığımız o nazik beyefendilere ve nazenin hanımefendilere ne oldu şimdi?! Hani şairler sevdiklerine ve babalar kızlarına "Senin teg nâzenîne nâzenîn işler münasiptir" diye iltifatta bulunur, onları nazikçe nezakete davet ederlerdi, neredeler?!.. Hani centilmenler, şövalyeler, zarifler, çelebiler?!..

Nezaket fikrini ne zaman kaybetti dünya?!.. Ve isim haneleri açık tevkif emirnamelerine bile nezaket cümleleriyle başlanan dönemlere ne oldu sahi!

Zamanın kadim koridorlarında ayak izlerine rastladığımız o nazik beyefendilere ve nazenin hanımefendilere ne oldu şimdi?! Hani şairler sevdiklerine ve babalar kızlarına "Senin teg nâzenîne nâzenîn işler münasiptir" diye iltifatta bulunur, onları nazikçe nezakete davet ederlerdi, neredeler?!.. Hani centilmenler, şövalyeler, zarifler, çelebiler?!

* * *

Bir rüya görelim, gelin; önce yumalım gözlerimizi, uyuyalım, uyuyalım, ruhumuzdaki bütün kinler, nefretler, düşmanlıklar arınıp gidesiye kadar uyuyalım ve aniden bir nezaket ülkesinde açalım gözlerimizi. Nazik beyefendiler ve nazenin hanımefendiler arasına karışalım. Bir nesil kadar yaşayalım orada, yalnızca bir nesil kadar... Sonra acı gerçeklerin mutlu düşlere, paslı demirlerin parlak gümüşlere döndüğünü görelim. Yavuz bakışların tatlı gülüşlere durduğunu yaşayalım; Yunusleyin sevelim, sevilelim. Çünkü nazik beyefendiler ve nazenin hanımefendiler elinde yetişen bir nesilde yolsuzluklar, çeteler, ahlaksızlıklar, rüşvetler ve kanunsuzluklar olmayacaktır. O altın nesil olacaktır; pırlanta nesil olacak... Düşünsenize, böyle bir nesil işlerini aksatabilir, yahut sorumluluklarını terk edebilir mi? Nezaket çağında siyasetçiler yoldan sapar, memurlar haddi unutabilir mi? Herkes kendi işini en güzel şekilde yapınca o ülkede mucizeler yüz göstermez, maslahat düzelmez, ilerleme hız kazanmaz mı? Materyalist dünyanın akılla geldiği noktada baş gösteren bütün olumsuzluklar o nezaketin ayakları altında kor değmiş karlar gibi eriyip gitmez mi?!..

* * *

Kişideki bir nezaket noksanı öncelikle kendisine zarar verir; ama toplumdaki nezaketsizlik dünyanın bedii direğini sarsar gitgide; güzelliğin ve iyiliğin koordinatlarını karalar. Nezaket noksanı bir teşekkür noksanıdır bu yüzden.

Nezaket bir gülümseyiş, nezaket bir bakış, nezaket bir merhabadır; nezaket tam çağında bir gönül alma, ta yürekten bir teşekkürdür çünki.

Nezaket bir insaniyettir. O hâlde biraz daha nezaket, biraz daha.

Not: Kandiller biraz da dualar için, şükürler ve teşekkürler içindir.

 

*(Müsned II, 258,388; Sünen(Ebu Davud) IV, 353; Sünen (Tirmizi), IV, 339)