Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Özgürleştirici Aidiyet



"Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?"

(Buhârî, Teheccüd 6)


Özgürlük bir yaşam durumudur; aidiyet vardır temelinde. Bağlı olunanın mahiyeti belirler sınırı yahut sınırsızlığı.


 İnsanın sadece kendi arzu ve isteklerine göre eylem çerçevesi belirlemesi Yaratıcı’nın kendisine bahşettiği geniş özgürlük alanını daraltmasından hatta yok etmesinden başka bir şey değildir.

Bağlı olmama, her türlü dış etkiden bağımsız bir şekilde insanın kendi istencine, yasasına, düşüncesine dayanarak karar verme, eylemde bulunabilme diye tanımlanır sözlüklerde özgürlük; insanın iradesini kendisinden başka bir şeyin engellememiş, etkilememiş yahut zorlamamış olması halidir bu. Kendine, kişiliğine, isteklerine bağlılık değil midir bu durumda özgürlük? Kâinatın bir ucundaki kelebeğin kanat çırpmasından diğer ucundaki varlıkların etkilendiği fiziksel gerçeklik âleminde her türlü dış etkiden bağımsızlık nasıl mümkün olabilir? Daha ana rahmindeyken ebeveynin ruhsal durumundan, içinde bulunduğu fiziksel çevreden etkilenen insan bu anlamda özgür bir kişilik nasıl geliştirebilir? Kişiliği dış etkilerin altında gelişmiş bir insanın düşüncesinde ve eyleminde özgürlükten ne derece bahsedilebilir? Kişiliğimizi belirleyen özgürlüğümüzü de belirlemez mi? O halde düşüncelerimiz ve eylemlerimiz kişiliğimizi oluşturan etkenlere bağlıdır ve insan için mutlak bir özgürlük mümkün değildir.

Bütün varlıkları kuşatacak bir özgürlük, bütün varlıkları kuşatacak bir ilkeye bağlılığı gerektirir ki o da varlığın kaynağı olan Yaratıcı'dan başkası olamaz. İnsanın sadece kendi arzu ve isteklerine göre eylem çerçevesi belirlemesi Yaratıcı'nın kendisine bahşettiği geniş özgürlük alanını daraltmasından hatta yok etmesinden başka bir şey değildir. Üstelik her bir insanın eylem alanı diğerlerinin özgürlük alanıyla sınırlı iken kişi her istediğini nereye kadar yapabilir? Diğer insanların özgürlük alanına girdiğinde bir engelle, zorlamayla karşılaşmaz mı? Oysa kişiliğini Yaratıcı'nın rızası doğrultusunda terbiye ederek oluşturmuş bir müminin özgürlüğünü sınırlayan-güçlendiren-genişleten iman bağıdır. Bu bağdır ki özgürlüğün sınırını Sınırsız'la belirler! Bu bağdır ki kişiliği güçlendirerek kendi heva ve hevesinin kölesi olmaktan azat ettiği gibi başkalarınınkinin güdümüne girmekten de kurtarır! Bu bağdır ki arzuları, istekleri, hazları fiziksel âlemin ötesine taşıyarak yapıp etmelerin amacını bu dünyada elde edilecek menfaatlerle daraltmaz!


Kişiliğini Yaratıcı’nın rızası doğrultusunda terbiye ederek oluşturmuş bir müminin özgürlüğünü sınırlayan-güçlendiren-genişleten iman bağıdır.

Bu özgürleştirici aidiyete sahip olanların makamıdır kulluk; övünç verici muhtaçlık! 

Bu makamda bulunanlar her türlü sınırdan, yokluktan, yoksunluktan, engelden, korkudan, beklentiden özgürleşerek sınırsızlığın ülkesine kanat çırparlar. Bu yolda kimse kimsenin özgürlük alanına müdahale etmeye, yolunu daraltmaya gereksinim duymaz; yol herkesi içine alacak kadar geniştir çünkü. Özgürlüklerini kendi arzularına bağlamadıkları gibi birbirlerinin heva ve heveslerine de tabi kılmazlar; sınırlı olduklarını bilirler çünkü. Kulluğa davet ederler insanların daracık, eğri büğrü sokaklardan kurtulup geniş ve dosdoğru yolda yürümeleri için. İbadetlerinin amacı bağışlanmanın ötesinde şükrü ifade eder kendilerine varlık ve özgürlük bahşedene.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını belirten Hz. Aişe der ki:

"Bir gün kendisine:

-Niçin bu kadar sıkıntıya katlanıyorsun ey Allah'ın Rasûlü? Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır, deyince "Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?"  buyurdu.