Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Peygamber Ailesinin Sofrası

26 Haziran 2018 Salı Hz. Muhammed / Sosyal Hayatı


Hz. Peygamber, münferit yemek yemenin bereketli olmayacağını ve ailede topluca sofraya oturmak gerektiğini “Yemeği topluca yiyiniz, dağınık olmayınız, şüphesiz ki bereket topluca yemektedir.” şeklinde ifade etmiştir. Herkes gibi bazı yemekleri diğerlerinden daha çok sevse de, topluluk içinde beğenmediği yemeği kötülememiş ve kötülenmesini de yasaklamıştır.

Rasûlullah’ın sofrası yiyecekler bakımından fakir, fakat muhtaçlara yardım ve Allah’a şükür bakımından sofraların en zengini olmuştur. O’nun sofrasına haram hiç girmemiştir.

Hz. Peygamber, münferit yemek yemenin bereketli olmayacağını ve ailede topluca sofraya oturmak gerektiğini “Yemeği topluca yiyiniz, dağınık olmayınız, şüphesiz ki bereket topluca yemektedir.” şeklinde ifade etmiştir. Herkes gibi bazı yemekleri diğerlerinden daha çok sevse de, topluluk içinde beğenmediği yemeği kötülememiş ve kötülenmesini de yasaklamıştır. “Hoşlanmadığını bırak, onu başkasına haram etme.” diyerek başkalarının arzularına saygılı olmak gerektiğini vurgulayıp, yiyeceklerin ziyan olmasını engellemiştir.

Hz. Peygamber, iktisadi kurallara son derece riayet etmiş, ekmek ve yemek israfına meydan vermemiştir. O, yere düşen lokmaların, yiyeceklerin insanlara zarar verecek maddelerden temizlenip yenilmesini söyleyerek tabaklarda yiyecek bırakılmamasına şahsen özen göstermiştir. Diğer yandan yemede ölçünün kaçırılmamasını tenbihleyip, “Hiçbir insan, karnından daha kötü bir kap doldurmuş olamaz.” buyurmuştur.

Peygamber Sofrasında Sevilen ve Yenilen Yiyecekler:

Hz. Peygamber, bal ve diğer tatlıları çok severdi. Et suyu ile yapılan bir çorbaya ekmek doğrayıp kaynatılarak hazırlanan tirit yemeği O’nun en çok sevdiği yemeklerdendi. Tam kıvama gelmemiş hurma ile karpuz yemek de hoşlandıkları arasındadır. Salatalığı tuzlayıp yemek de âdetiydi. Hiç söylemeye gerek yok ki, o devirde en çok yenilen et yemekleridir ve bu tür yemekler Hz. Peygamber’in aynen tirit gibi en çok sevdiği yemekler arasındadır.

Şüphesiz ki Arabistan’da herkesin olduğu gibi Peygamber ailesinin de en başta gelen besin kaynakları hurma ve arpadır. Hurma, yarımadada açlığa karşı bir teminat olmuştur.

Süt de, en çok müracaat edilen bir içecektir. Hz. Peygamber’in bizzat avlusunda barınan davarlarının sütünü sağarak ailesine yardımcı olduğu vakidir. Süt, diğer ailelerde olduğu gibi, Peygamber ailesinde hurma ve arpa ekmeği gibi temel gıda maddesi durumundadır ve misafirlere de en çok ikram edilen içecektir.

Hz. Aişe, Rasûlullah’ın yiyecekleri idareli tüketimi hakkında da şöyle bir tutumundan bahseder: “Hz. Peygamber’in midesine bir günde iki ayrı çeşit yiyecek girmemiştir. Eğer O, et yemişse ona başka bir şey katmaz, hurma yediyse ona başka bir şey katmaz, ekmek yediyse ona başka bir şey ilave etmezdi.”

Peygamber Mutfağında Çekilen Sıkıntılar ve Sofra Tarzı:

Vazifelerin en ağırıyla görevlendirilen Hz. Muhammed (sav) ve dolayısıyla O’nun ailesi sık sık geçim sıkıntısı içine düştüler. Büyük davanın tebliği, Hz. Peygamber’e şahsen geçim peşinde koşma imkanı vermiyordu. Aynı davada O’na yardımcı olanlar da başlangıçta bu sıkıntıları çektiler. Sıkıntıların en başında şüphesiz ki yeterli rızkı temin edememe geliyordu. Hz. Peygamber kıt imkanlar ile ailesinin nafakasını sağlamaya çalışıyordu.

Rasûlullah’ın ailesinin yiyecek bakımından çektikleri sıkıntılar ile ilgili çok sayıda hadis vardır. Hz. Peygamber’in açlıktan karnına taş bağlaması da bunlar arasındadır. Hane-i Saadet hakkında bizlere geniş bilgiler sunan Hz. Aişe, Rasûlullah’ın yiyecekleri idareli tüketimi hakkında da şöyle bir tutumundan bahseder:

Hz. Peygamber’in midesine bir günde iki ayrı çeşit yiyecek girmemiştir. Eğer O, et yemişse ona başka bir şey katmaz, hurma yediyse ona başka bir şey katmaz, ekmek yediyse ona başka bir şey ilave etmezdi.

Şüphesiz ki, bir defada çok çeşitli şeyler yememek sıhhat bakımından gereklidir. Fakat, Hz. Peygamber’in burada sadece tek şey yemesi, gıda maddeleri azlığından kaynaklanmaktadır. O’nun ekmek kalitesi hakkında ise Enes (ra) bize şu bilgiyi veriyor:

Rasûlullah, Allah’a kavuşuncaya kadar ince undan yapılmış ekmek ve kızarmış koyun eti yememiştir.”

Bir kısım hadislerden ailede kepekli ekmek yenildiği ve fakat Peygamber’in hanımlarının, elekleri olmaması sebebiyle, ekmeklik una üfleyerek onu kısmen kepekten arındırdıkları ve böylece biraz daha has bir ekmek yaptıkları anlaşılıyor. Bu dönemlerde Kur’ân-ı Kerim’de geçen; zeytin, nar ve incir gibi yiyeceklerin yetiştiği bölgelere daha henüz Müslümanların erişemedikleri anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber’in mutfak hizmetlerine gelince, O’nun hanımları yemekleri kendileri pişiriyorlardı. Mesela, Safiyye’nin (ra) yemek pişirmesi meşhurdur. Hz. Aişe; “O’nun gibi yemek pişireni görmedim.” diyor. Kaynaklarda Rasûlullah’ın mutfağında çalıştırılan herhangi bir hizmetçi cariyeye rastlanmamaktadır. Hz. Peygamber’in eline sonradan hepsini azad ettiği bazı köleler ve cariyeler geçmiştir. Bunlar kısa sürelerde bağ-bahçe ve hayvan gütme işlerinde istihdam edilmişlerdir. Ev haricindeki işlerde istihdam edildiği anlaşılan bu köleleri Rasûlullah, çok kısa sürelerle elinde tutmuş olmalı ki kaynaklar onların gördükleri hizmetler hakkında fazla bir malumat vermezler. Rasûlullah’ın aşçısının olmamasına karşılık ashaptan bazılarının aşçıları-ekmekçileri olmuştur. Mesela; O’na on yıl hizmet etmiş olan Enes’in (ra) sonradan bile olsa bir ekmekçisi olmuştur.

Altın ve gümüş kap-kacağın kullanılmadığı ve yasaklandığı Rasûlullah’ın sofra biçimini, Enes’ten (ra) dinleyelim: “ 'Ben Hz. Peygamber’in küçük sahanlarda yemek yediğini, O’na ince undan ekmek pişirildiğini ve O’nun masada yemek yediğini bilmiyorum.' (Hadisi rivayet eden Katade’ye ) Peki onlar neyin üzerinde yerlerdi, diye soruldu da cevaben; '(yer) sofralarında yiyorlardı' dedi.”

Muhtemelen Hz. Peygamber’in hanımları, ekmeklik unlarını, el değirmenlerinde kendileri öğütüyorlardı. Bizi bu düşünceye iten şey, kızı Fatıma’nın (ra) babasından; ellerinin un değirmeninden nasırlaştığını öne sürerek kendisine bir hizmetçi köle verilmesini yahut satın alınmasını isteyip de O’nun bu talebinin, muhtaçların ihtiyaçları yüzünden, yatağa, Allah’ı tesbih edip yorgun gitmenin daha hayırlı olacağı düşüncesiyle geri çevirilmesidir.

Altın ve gümüş kap-kacağın kullanılmadığı ve yasaklandığı Rasûlullah’ın sofra biçimini, O’na küçük yaştan itibaren 10 yıl hizmet etmiş olan Enes’ten (ra) dinleyelim:

“ 'Ben Hz. Peygamber’in küçük sahanlarda yemek yediğini, O’na ince undan ekmek pişirildiğini ve O’nun masada yemek yediğini bilmiyorum.' (Hadisi rivayet eden Katade’ye ) Peki onlar neyin üzerinde yerlerdi, diye soruldu da cevaben; '(yer) sofralarında yiyorlardı' dedi.”

Hz. Peygamber’in evinde hurma dal ve yapraklarından örülmüş hasırlar üzerinde yemek yenirdi. Ekseriyetle ağaçtan yapılmış eşya sandıkları, tabaklar, maşraba ve diğer mutfak eşyaları kullanılıyordu. Yemekten sonra Hz. Peygamber’in bir tavsiyesi olarak elleri kurulamada peçete ve havlu kullanılırdı.

Hz. Peygamber’in Muhtaçlara Çıkardığı Sofralar ve Siyasi Sofraları:

Hz. Peygamber, gerek Suffa’da barınan yersiz-yurtsuz fakirleri ve gerek diğer muhtaçları, açları, sadaka ve zekat gibi çeşitli imkanlardan faydalandırıyordu. Bazı durumlarda onlardan bir kısmını evine yemeğe götürür ve imkanı olan Müslümanlara da aynı şeyi yaptırırdı.

Hz. Peygamber ayrıca Nadiroğulları ve Hayber arazilerinden şahsi idaresine geçen yerlerden sağladığı gelirlerden, elçileri ve siyasi heyetleri de ağırlıyor ve onlara yemek çıkartıyordu. Hicretin 9. yılından itibaren Medine’ye çok sayıda heyetler gelmeye başladı. Hz. Peygamber bunları misafirhanelerde barındırıyor ve onlara sofra çıkartıyordu.

Heyetlere nelerin ikram edildiğini kaynaklardan öğrenebiliyoruz; Yemame bölgesinden Hanife Halkı heyeti geldiğinde –ki kaynaklarda bunların 10 küsür kişi oldukları kayıtlıdır- misafirhanede konuk edildiler. Kendilerine akşam-sabah; bazen ekmek ve et, bazen ekmek ve süt, başka bir zaman ekmek ve tereyağı, bazen de hurma ikram ediliyordu. Muhtemelen diğer heyetlere de, imkanlara göre değişiklik gösterse de, buna benzer şeyler ikram ediliyordu. Ebû Hureyre; akın akın gelenlerin ve misafirlerin çokluğundan dolayı Hz. Peygamber’in aç kaldığından söz etmektedir. Devlet gelirleri yeterli olmadığından Hz. Peygamber her yere yardım elini uzatmak zorunda kalıyor ve bu sebeple O’nun sofrası devlet adına evinin dışına da taşıyordu.