Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Sembolü Yanlış Eken Put Biçer

24 Ağustos 2011 Çarşamba Kültür Sanat / Edebiyat


Editörün Notu: 22 Ağustos Pazartesi günü ulusal medyamızda  "Peygamber'e Nüfus Cüzdanı Çıkarttılar" şeklinde yer alan haberler üzerine yaptığımız basın açıklamasının ardından edebiyat eleştirmeni Ömer Lekesiz konuyu Yeni Şafak gazetesindeki köşesine taşıdı. Sevgilinin Evi / Ev- Kabe Simgeciliği Üzerine Bir Çözümleme adlı eseriyle de kendisini tanıdığımız Lekesiz, "Sembolü Yanlış Eken Put Biçer" başlıklı yazısında önemli tespitlerde bulundu. Söz konusu basın açıklamamıza ve ilgili nüfus cüzdanı tasarımına ise buradan ulaşabilirsiniz.


 

Sembolü Yanlış Eken Put Biçer / Ömer Lekesiz

Önceki gece bir iftar davetinden eve dönerken, metrobüsteki zamanımı gelen mesajları okuyarak değerlendireyim diye e-posta kutusunu açtığımda www.sonpeygamber.info'nun bir basın açıklamasıyla karşılaştım. Şöyle başlıyordu:

"Bugün (22.08.2011) ulusal medyamızda pek de alışık olmadığımız türden bir konu hakkında haberler yer aldı. 'Peygamber'e Nüfus Cüzdanı Çıkarttılar' başlığıyla çıkan haberlerde Hz. Peygamber için (...) bir nüfus cüzdanı hazırlatıldığı ve bunun dağıtıldığı aktarıldı."

Bunu okur okumaz, atalarımızın "rüzgar eken fırtına biçer" sözünü hatırladım.

Ortada şunca şaçma sapan örnek varken "nasıl bir rüzgar ekilmişti ki, böyle bir fırtına biçilmiş olsun?" diye sormayın lütfen.

En basitinden şu melanet cüzdana da sıvanmış olan "gülden" içeri, daha içeri bir bakınız, konunun vahametini anlarsınız.


Efendimize her durum ve şartta güzel olanın en güzelini "temsîlî olarak" nispet etmek ayrı şeydir, ikonografik bir zihniyetten (Hıristiyanlık'tan) gizliden gizliye etkilenip, onun yerine bir nesneyi ikame etmek ayrı şeydir.

"Kutlu Doğum Haftası" etkinliklerinin baş materyali haline getirilen gül'ün, "görselliğin işgali"ne uğrayarak temsili düşünme biçimini unutmuş olan toplumumuzca, Peygamberimizin şahsıyla bütünleştirilebileceğini, bunun doğal sonucu olarak gül'ün onun yerine ikame edilerek bir idol'e dönüştürülebileceğini söylemesek, yazmasak hiç gam yemeyeceğim.

Efendimize her durum ve şartta güzel olanın en güzelini "temsîlî olarak" nispet etmek ayrı şeydir, ikonografik bir zihniyetten (Hıristiyanlık'tan) gizliden gizliye etkilenip, onun yerine bir nesneyi ikame etmek ayrı şeydir.

Hıristiyan dünyasında Hz. İsa'yı sembolize eden haç'ı yedi gün yirmi dört saat filmlerde, dizilerde görerek, haç'ı artık bir haç olarak değil, doğrudan Hz. İsa olarak anlamanın, kendi farkının farkından habersiz bir Müslümana dayatacağı ilk şey, kendisinin de Peygamberinin yerine (güya ona yaraşır bir nesneyi) ikame edecek kadar aymazlaşması ya da başkalarınca ikame edilmiş bir şeyi kanıksaması şeklinde olacaktır.

Halk bilmez ve bilmek zorunda da değildir: İmgeden hareketle bir şeye bakmak, imgenin imhasıyla terbiye olmamış zihinlerde "bir şeyden hareketle imgeye bakmaya" dönüşür ki, bu tam da ikon'dan idol'e bağlanma şeklinde somutlaşır. Bunun açık tanımı temsil'den put'a yönelmektir.

Yarın birileri, ön-yüzünde gül, arka-yüzünde Efendimizin mübarek adının kabartması olan çikolatalar imal etmeye ve onu "Peygamber muhabbetinin şekerden tatlı tadını çocuklarınıza bu çikolatayı yedirerek öğretiniz" diye pazarlamaya kalkışırlarsa hiç şaşmayın.

Halkın bilmek zorunda olmadığını "Kutlu Doğum Haftası"nı tertip edenlerin bilmesi ve buna göre bir tedbir oluşturmaları beklenirdi. Heyhat ki heyhat, başlangıçta evlere dağıtılan peygamber-gül, giderek sokaklarda dağıtılmaya başlandı. Kutlu Doğum Haftası hediyesi olarak o gülü alan saf dindar elinde Peygamberini tuttuğunu sanmaya başladı; hayvanların bile yemeye tenezzül etmedikleri, gübre marifetiyle yetiştirilmiş o gülü gök katından yere inmiş bir kutsalın tezahürü olarak evindeki en mutena köşeye asıp kutsadı yani farkında olmadan ona tapınmaya başladı.

"Rüzgar ekmek" mi demiştim? İşte size rüzgar ekmek. "fırtına biçmek" mi demiştim işte size aymazlığın, bönlüğün, bilinçsizliğin en güzelinden gül gibi bir fırtına: "Peygamber'e Nüfus Cüzdanı Çıkarttılar."

Bundan sonrası dibine kadar kötülük.

Yarın birileri, ön-yüzünde gül, arka-yüzünde Efendimizin mübarek adının kabartması olan çikolatalar imal etmeye ve onu "Peygamber muhabbetinin şekerden tatlı tadını çocuklarınıza bu çikolatayı yedirerek öğretiniz" diye pazarlamaya kalkışırlarsa hiç şaşmayın.

Ya da birileri, zikir çeken kalemler üretip, "çocuklarınızı zikre alıştırmak için onlara bu kalemi kullandırın" derlerse yine şaşırmayın.

Şaşırmayın, çünkü rüzgar eken fırtına biçer. Anlattığımız şekliyle de sembolü yanlış eken put biçer.

Madem Sonpeygamber.info'nun açıklamasıyla başladım yazıma, haklı öfkemi "tahammül" ruhsatıyla yumuşatıp, ("yetmez ama evet" diyerek katıldığım) o açıklamanın son iki maddesini alıntılayarak bitireyim sözümü:

"-Hz. Peygamber İslam edebiyatları ve sanatları geleneğinde hilye ve şemail başta olmak üzere tamamıyla O'nun şahsına 'özgü' türlerle anlatılagelmiştir. Eğer modern dünyada modern insanın anlayacağı bir biçimde, günümüz insanına hitap etme kaygısıyla O'nu anlatmak istiyor ve bu geleneksel biçimlere çağdaş formlarla yenilerini katmak istiyorsak, yine kendi özgün geleneğimizden hareketle geleceği inşa etmemiz gerekmektedir. Söz konusu kaygımız klasik şekillerin yeniden tekrarlanmaları değil, onları ortaya koyan bilinç yapısının örnek alınarak 'özgün' verimlerin ortaya konulması noktasındadır.

-Bu tür çalışmaların niteliksel, biçimsel ve estetik sorunların yanında, -istemeden de olsa- Hz. Peygamber'in şahsiyeti ve hatırasını 'tahfif' edici [hafifleştirici], siretini basitleştirici bir yaklaşımı da beraberinde getirdiğini üzüntüyle belirtiyoruz."