Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerim'de özellikle Ulu’l Azm peygamberlerden haber vererek; onlardan Allah'ın dinini yayma ve risaletini tamamlama, yardımlaşma ve ittifak konusunda ahit ve misak aldığını bildirmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Hani biz peygamberlerden söz almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan da. (Evet) Biz onlardan pek sağlam bir söz aldık." âyetin devamında "Allah bu sözü, doğruları doğruluklarıyla sorumlu kılmak için aldı. Kafirler için de acıklı bir azap hazırladı." buyurulmaktadır.
Şüphesiz Allah bütün peygamberlerden, peygamberliği kabul ile dine davet ve Allah'ın emirlerini tebliğ ve icra etmeye yeminle söz almıştı. Onlar da bu sözü vermişlerdi. Fakat özellikle bu beş peygamberin ismen zikredilmesi, onların Ulu’l Azm peygamberlerden olduklarını vurgulamak içindir. Ayrıca Hz. Peygamber’in hepsinden önce sayılması, O'nu yüceltmek ve Ulu’l Azm peygamberlerin de en başta geleni olduğunu belirtmek içindir. Çünkü O, peygamberlerin sonuncusudur. Nübüvvet zincirinin son halkasını teşkil etmektedir.
Adı geçen bu beş peygamber, kendilerine peygamberlik ve kitap verilmiş olmalarından dolayı hem nebî, hem de rasûldurler. Yukarıdaki hadiste de geçtiği gibi Hz. Peygamber, Hz. Nuh'u, “ilk rasûl” şeklinde vasıflandırmıştır. Yaygın kanaate göre; sadece kendisinden önceki bir peygamberin kitap ve şeriatını devam ettiren peygamber "nebî", kendisine yeni bir kitap indirilen ve yeni bir din tebliğ eden peygamber ise hem "nebî", hem de "rasûl" dur. Yani rasûl ile nebî arasında fark vardır. Rasûl kendisine şeriat verilen kimse olup bunu tebliğ ederken karşı çıkana harp ilan ve bir nevi devlet idaresi vazifesini de elinde bulunduran ve ahkamı fiilen tatbik eden kimsedir. Nebî ise tebliğ ettiği hususlara karşı koyanlarla harb etmez. Sadece tebliğ ve ikaz ile iktifa eder.
Bu peygamberlere, risalet görevi ile birlikte kitap verildiği âyetlerde şu ifadelerle belirtilmiştir.
"Andolsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, Peygamberliği de Kitab'ı da onların soyuna verdik. Onlardan (insanlardan) kimi doğru yoldadır, içlerinden birçoğu da yoldan çıkmışlardır."
"O'na İshak ve Yakub'u bağışladık. Peygamberliği ve Kitapları, O'nun soyundan gelenlere verdik. O'nu dünyada mükafatlandırdık: şüphesiz ahirette de salihler zümresindendir."
"...Oysa İbrahim soyuna Kitab'ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik." Ayrıca Hz. İbrahim kendi neslinden gelenlere peygamberlik ve Kitap verilmesi için dua da etmiştir. Onun; "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden Senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız Sensin." lafızlarıyla yaptığı duanın kabul edildiği de malumdur. Aynı şekilde Kitap ve hikmet Hz. Peygamber'e de verilmiştir. Yine Hz. İsa'ya hikmet, Tevrat ve İncil öğretilmişti. Ulu'l Azm peygamberler arasında ismi geçen rasûllerden Hz. Musa'ya da Kitap verildiği âyetlerde belirtilmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'in birçok âyetinde konu ile ilgili verilen bu bilgilere ilaveten, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim'in diğer Ulu’l Azm peygamberlerden farklı olan özellikleri şu âyette belirtilmektedir: " Andolsun ki Biz, Nuh'u ve İbrahim’i gönderdik, peygamberliği de Kitab'ı da onların soyuna verdik. Onlardan (insanlardan) kimi doğru yoldadır; içlerinden birçoğu da yoldan çıkmışlardır." Bu âyette Hz. Nuh ve Hz. İbrahim'in ismen zikredilmesi önemli bir husustur. Çünkü bu iki peygamber, kendi zamanlarında yaşadıkları olaylar ve kendilerinden sonrası için bıraktıkları izler vesilesiyle, insanlık tarihinin belirli zaman dilimlerinde ortaya çıkan iki önemli şahsiyet, iki köşe taşı durumundadırlar. Bunlardan Hz. Nuh, kendi adıyla beraber anılan tufan hadisesini yaşamış biri olarak, bir ölçüde ikinci Adem gibi telakki edilmiştir. Tufandan sonra çeşitli milletlerin Hz. Nuh'un oğulları Ham, Sam ve Yafes'in soyundan geldikleri bilinmektedir. Bu durum Hz. Nuh'un insanlık tarihi içindeki yeri ve öneminin algılanabilmesi bakımından önemlidir. Aynı şekilde Hz. İbrahim de Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi üç büyük din mensuplarının atası sayılmaktadır.
Ulu’l Azm peygamberlerin en önemli ortak özelliklerinden birisi de, onların aynı zamanda şeriat sahibi olmalarıdır. Bu husus bir âyette şöyle ifade edilmiştir.
"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin." diye Nuh'a tavsiye ettiğini, "Sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine peygamber seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir." Bu âyette ilk olarak Hz. Nuh, sonra da Hz. Muhammed zikredilmiştir, peşinden bu iki peygamber arasında yer almış Ulu'l Azm peygamberlerden İbrahim, Musa ve İsa'nın isimleri sıralanmıştır. Nitekim Ahzab sûresinin 7. âyetinde de bu peygamberlerin isimleri birlikte verilmişti. Yukarıdaki âyette anlatılmak istenen; bütün peygamberlerin getirdikleri dinlerin, yalnız Allah'a kulluk etmek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak noktasında birleştikleridir. Bu gerçek, Kur'ân'da:
"Senden önce hiçbir rasûl göndermedik ki ona; 'Benden başka ilah yoktur; şu halde Bana kulluk edin' diye vahyetmiş olmayalım." şeklinde belirtilmiştir. Hz. Peygamber de: "Esasen peygamberler babaları bir kardeştirler, anaları ayrı ayrıdır, dinleri birdir." buyurmak suretiyle aynı gerçeğe işaret etmiştir. Yani aralarındaki ortak kader sadece, eşi ve ortağı olmayan Allah'a ibadet etmektir. Peygamberlerin hepsi de zamanındaki din bozukluklarını düzeltmek için insanları tevhide davet etmiştir. Her birinin zamanına göre şeriatlarının füruatında diğerini nesh eden çeşitli hükümler bulunmakla beraber, ümmet-i Muhammedi şeriat yapılan bu asılda, bu İslam esasında hepsi müttefiktir.
Bakara sûresi'nin 253. âyetinde bir kısım peygamberlerin diğerlerine nazaran -kemal ve fazilet yönünden- daha üstün yaratıldığı ve kendilerine bazı meziyetlerin verildiği şu şekilde belirtilmiştir:
"O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile güçlendirdik."
"Rabbin göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davud'a da Zebur'u verdik."