Kur'ân Yolculuğu: Nebe Suresi

Yakını görmezlikten geliyor, uzaklara dalıp gidiyorsun. Bir haber/ nebe işte Allah’tan... Hem de en çok merak ettiğin, sorduğun, düşünüp taşındığın o meşhur konu hakkında bir haber. Geleceğin hakkında... Bütün yalanlar kendi kuyruğuna basacak o gün. Her yalan doğru için susacak. Emin ol hiçbir yalan kendisine inanmaz. Güvendirdiği kadar güvenmez kendisine. İstisnasız her yalan deliler gib...

Kur'ân Yolculuğu: Naziat Suresi

“Düşün bu yıldızları, batmak üzere yükselen ve yörüngelerinde istikrarlı şekilde hareket eden,  bir burçtan öbürüne geçerek. Uzayda sakin sakin yüzen ve hızlı şekilde birbirini izleyen,  böylece Yaratıcı'nın buyruğunu yerine getiren!” (1-5)   Bir batan bir çıkan yıldızlar. Yükseliş ve batış… Gözde olma ve gözden kaybolma. Hayatın bütününde ikisi de...

Kur'ân Yolculuğu: İnfitar Suresi

“Gökyüzü parçalanıp yarıldığında… Ve yıldızlar dağılıp savrulduğunda, denizler kabarıp taştığında ve kabirler alt-üst olduğunda…” (1-4) “Her insan, sonunda, ilerisi için ne hazırladığını ve bu dünyada ne bıraktığını anlayacaktır.” (5) Bu tavan sonsuza dek başını beklemeyecek ki. Sökülecek bir bir yıldızlar. Deniz kabını terk edecek.  Toprak sancıl...

Ümidini Yitiren Şeytan

Durum Hazreti Peygamber’in tebliğe başladığı günden beri dünya günde­minde yer almış bulunan İslam dini ve uygulamaları, gerek hac ibadeti gerekse Ortadoğu'daki dini kökenli fakat siyasî görünümlü kanlı olay­larla yeniden gündemdedir. Anarşi, terör, savaş, kan, zulüm ve hac, tevhid merkezinin imkân ve bağlılarına yönelik olarak hep bir aradalar. Anlaşılması ve anla...

Ömür Dediğin Kur[b]'ân Bayramı Sonrasıdır

Vahiy, Yaratıcı'nın insandan ümitli olduğunun belgesidir. İnsanı burada unutmaz. Şu dünya kuyusunda "ne halin varsa gör!" diye terk etmez insanı Rabbi. İnsanın kendisini israf edişine razı olmaz. Daha çok etmek ister, daha değerli kılmak ister. Terbiye eder, halden hale yoğurur, elinden hiç bırakmaz; inceden inceye işler. İşler ki değerlensin. Yoğurur ki saklı cevherini açığa çıkars...

Kur'ân Yolculuğu: Mutaffifin Suresi

“Vay haline ölçüyü eksik tutanların... Onlar, öteki insanlardan haklarını eksiksiz isterler. Ama borçlarını ölçüp tartmaya gelince, onu azaltmaya çalışırlar. Hak yemeye gelince ölçüsüz, hak vermeye gelince ölçü düşkünü… Onlar bilmez mi ki tekrar diriltilecekler. Ve korkunç bir Gün'de hesaba çekilecekler. Bütün insanların âlemlerin Rabbi huzuruna varacakları Gün'de...&n...

Yüzleri Solgun Suffeli Üniversiteliler

20. yüzyılın son demlerinde Suffe’yi görmek nasip oldu. Fatih Karagümrük’te, arka sokaklardan birinin giriş katındaki evin kapısından girince başka bir âleme geçilirdi. Aslında küçücük olan salon, yer minderlerinin üzerindeki ders başladığında alabildiğine genişliyordu. Buradan içler iyilikle dolmadan zihinler adalet, izan, teslimiyet, infak duygularıyla yıkanmadan çıkılmazdı. S...

Kur'ân Yolculuğu: İnşikak Suresi

İnsanlığını sağ bırakmak… Kabul et; içinde “ayrılık ne vakit” düşüncesi olmadan hiçbir kavuşma yaşamadın. Doğman bir ayrılıktı. Ölmen başka bir ayrılık… Yaşadığın hayat içinde bin bir ayrılık. Kabul et; için için ertesi günün yorgunluklarını hesaplamadığın, şöyle tam bir dinlenme zamanı geçirmedin. Kabul et; yaşadığın her sevincin içinde ya yanaklarına, ya içine içine...

Kur'ân Yolculuğu: Tarık Suresi

“DÜŞÜN gökleri ve gece vakti geleni! Bilir misin nedir gece vakti gelen? O, yıldızdır (inanmadan yaşanan hayatın) karanlığını delip geçen (zaten) hiçbir insan korunmasız bırakılmamıştır.” (1-4) Sabah yıldızları. Geceden gelen, gece hece aniden kapıyı çalan aydınlık... İnsanın “nasıl yaşarsam her şeyimle mutlu olabilirim?” sorusunun tam karşısında, o soruyu ortadan kaldır...

İki Yürüyüş

Kaderimiz bir gecede değişti. Hira’da. Kamer nasıl bölündüyse, kader de bölündü o gece. "Şakk-ı Kamer"e giden yol "Şakk-ı Kader" [1] gecesinden geçti. Ki kader bölünmesinin ki ışığa hâlâ üzerimizde. Karanlıklarımızın ufkunda bin güneş şavkı, bin sabah ümidi Kadir gecesi, Kader gecesi. O gece şehirde aradığını dağda buldu "güvenilir Muhammed (sav)"....

Kur'ân Yolculuğu: Gaşiye Suresi

Bugün omzunu kaldırarak, burnunu havaya dikerek, sorumsuzca yapageldiğin bir iş varsa “ey insan” bunu yarın yere bakarak, yerde bakacak bir yer, bir nokta bulamayarak ödeyeceksin. O zedelediğin onurun, sorgulayıcı bir bakışla senin gözlerinin içine bakacağından, gözlerinin tam karşısına, karşına bakamayacak duruma düşeceksin. Onurunla yüzleştirildiğinde yüzün yere düşecek. Yere bakaca...

Dağ Sancısı

Gel yürüyelim. Yüzyıllar önce gerçekleşen, kaderimizi yeni baştan yazan bir yürüyüşün gölgesine sokalım başımızı. Hira'ya doğru yürüyen Muhammed-i Emin'e eşlik edelim. Yokuşta. Gözleri ufukta. Nereye gittiğini biliyorsun. Peki ya niye gidiyordu? Her gidişin bir sebebi olmalı değil mi? Derdi neydi ki? Rahatını kaçıran, huzurunu bozan, uykularını bölen gizli sancıya bir isim arayalım...