Kendi kuyusunda buz tutmuştu su. Aktığını unutmuş; tortulaşmıştı. Kalbini kendinden sürgüne çıkarmıştı. Göğüne dargındı. Göğsünde katran ağırlıyordu. Suyun sızlandığını bir Bilen vardı. Sıcak bir tebessümün dokunuşla akmaya başlayacaktı. Kendine doğru. Kuyusundan dışarı. Fakat su olduğunu inkâr edenin çamurdan bahaneleri olacaktı.
Anlaşılmadı hemen Hira’dan dönen yolcu. Rahmetin evine çağırırken insanları, merhametsiz olmakla suçlandı. Amansız itiraz oklarıyla yaralandı. Sırf iyiliğini istediği insanlardan akla hayale gelmez hakaretler gördü. Yüceltmek istedikleri onu aşağıladı. Şefkatli kalbi, sarp yokuşlara zorlandı. Kalabalıkların inadını kırmak için, kabalıklarına aldırış etmemeye adandı. Cehaletin kabuğunu kırmak için, duru bir su oldu, kalabalığa sızdı. İnce bir sabırla katılaşmış kalplerin yüzünde çatlak aradı. Küfrün sağır kabuğuna yağmur damlası gibi yumuşacık vardı da vardı. Sözden anlamazların zifiri gecesine huzmelendi merhameti. İyilikbilmezlerin ağır kulaklarına vurdu Söz’ü ucunu. Kibirlilerin somurtkan suratlarında buğulandı sıcacık nefesi. Güzellikten anlamazların donuk bakışlarından defalarca kovuldu şefkat yüklü nazarı. Yılmadı. Henüz yolun başındaydı.
Safa ve Merve tepeleri arasında bir Hacer silueti oldu gövdesi. “Ana şefkati”ni çöl kumları üzerine zemzem serinliğiyle yaydı. “Bir daha, bir daha…” diye diye, direne direne, sabrın nasırlı avuçlarına aktı. Dua dua büyüttü ümitleri. Ter diye damladı insanlığın ateşli telaşlarla çizgilenmiş alnına. Vaktin yanağına bir damla gözyaşı diye aktı. Gözden haber verircesine, gönlün göğüne müjde diye. Dünyanın teninde ruh-efza bir nesim olmak üzere… Unutkanlığın simasına hakikat-eda bir gamze olmak üzere…
Sabretti. Direndi. Rabbi böyle istedi:
"Sabırla diren onların söyleyebilecekleri her şeye karşı…"
Ki sabır Allah'ı yanında bilmektir. Sabretmek Allah'ın yanında bulunmaktır. "Ve güzellikle uzaklaş onlar[ın çirkin tavırların]dan." Gül için dikenler de sulanır; bilir Elçi.
Gülünü inkâr eden hangi diken mahcup olmadı ki. Diken çok, gül azdır. Az olanın sapında olmakla hatırı sayılır diken çoğunluğu. Hem ne kadar çoğalırsa çoğalsın dikenler gül olamazdı ki. Âlemin göğsünde Gül’e dönen Muhammed (sav)’in hiç görmez mi az’ın ne kadar aziz olduğunu? Allah’la olan az değildir; azizdir.
Az oluşuna aldırmadı. Allah’ı “bir” bilmenin bin canlık ömür sakladığına sessizce inandı. Çoklarının çokluk hesabını boşa çıkardı. “Bir”in hesabında olunca, çoğaltma telaşıyla koşturanlara sadece gülmekle mukabele etti. Çok olmakla ezmeyi umanları tebessümle seyretmekle yetindi.
Azlar az kalmazlar.
Tohumların azı kabuğunu kırar; bilir adı Mustafa (sav) olan. Çekirdeklerin birazı ağaç olur, görür Ahmed (sav) diye yâd edilen. Dallar aylar boyu ölü kalsa da dirilişleri bir ömür vaad eder; görür insan. Filizlenen tohumlar azdır ama çoğalmaya durur; emindir insan. Kırılgandır fidanlar, ama dal budak ağaç olacaklardır; güneşin elinde tutacaktır; semaya ağacaktır, şahittir insan. Yeri göğe taşırır azlar. Göğü yerer indirir, nadir yıldızlar. Gönle sonsuz baharlar serer nazenin tomurcuklar; görür insan. Kuru dal uçlarında birikir zaman, ince budaklardan yağar hayat; hep söyler insan.
“Refah içinde yüzdükleri halde, kendilerine verileni inkâr eden çoğunluğu Bana bırak…"
Nankörlüğün, kıymet bilmezliğin, hatır tanımazlığın soğuk duvarlarını yıka yaka yürüdü Allah'ın Elçisi. Sesini ve sözünü, niyetini ve gayretini çağının tutsaklığından kurtardı. Geleceğin kalbine can diye taştı. Vaktin sedefine inci diye koydu kalbini. Ebede çırpınmaya başladı insanlığın gündemi.
Şimdi yağmur biriktiriyor avuçlarımızda. Güneş topluyor geleceğimiz için. Kaldırıyor mahcup yüzümüzü yerden. Göklü Söz'ün libasıyla sarıyor yaralarımızı. Rabb-i Rahîm'in rahmet göğüne açıyor kesik nefeslerimizi. Dünyanın parmaklıklarından kurtarıyor kırık kanatlarımızı. Duanın ufkuna taşıyor utangaç itiraflarımızı. Bir şafağın serin meltemine akıtıyor saçlarımızı.
Ertesi sıla olunca, gurbet de seviliyor. Arkası güneş olunca, perde de ışıtıyor. Hasreti, vuslat kadar güzel biliyor insan. Devasını derdinde görüyor. Yaralarından Yaradan'a yol buluyor.
Azalmamızı istemiyor Allah'ın Elçisi. Az almamıza razı olmuyor şu dünyadan. Cennetimizin kapısını aralıyor.