Aile; karı, koca ve varsa çocuklardan oluşan en küçük toplumsal birimdir ve toplumu meydana getiren kurumların temelidir. Aile, ait olduğu toplumun inançlarını, gelenek ve göreneklerini, değer yargılarını kendi içinde barındırır, korur ve nesilden nesile aktarır. Bu nedenle aile, her din ve kültür için oldukça önem arz etmektedir. İslam dini aile müessesesine büyük önem vermiştir. Aile inanan bir birey için, içinde huzur ve mutlulukla yaşadığı, kendisini çeşitli günahlardan koruyan güvenli, sevgi dolu bir ortam ve neslinin devamı için meşru bir vesiledir. Bu müessesede aile bireylerinin birbirlerine karşı görev, sorumluk ve karşılıklı hakları bulunmaktadır. Yüce dinimiz bu kutsal saydığı müessesenin sağlam temeller üzerinde bina edilip huzurlu bir şekilde devam edebilmesi için çeşitli kurallar koymuş, bazı emir ve tavsiyelerde bulunmuştur. Bunlar arasında eşlerin birbirlerine ve çocuklarına karşı olan vazifeleri de vardır. Bizler için bu görev ve sorumlulukların bizzat uygulandığı en önemli örnek Hz. Peygamber’in hane-i saadetidir. O mübarek yuva İslam dininin öngördüğü aile hayatının en nadide şekilde yaşandığı yerdir.
Ahzab suresi 21. ayette; “Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” buyrulmaktadır. Şüphe yok ki Allah Rasûlü’nün bu örnekliği İslam dininin her alanında olduğu gibi aile hayatı için de geçerlidir. Hz. Muhammed (sav) insanlığa gönderilen bir rehber olmakla birlikte kendi hanesi için de sorumlulukları olan bir aile reisidir ve ehli beytine yönelik vazife ve sorumlulukları bulunmaktadır. Allah Teâla Tâ Hâ suresi 132. ayette Hz. Peygamber’e bu görevlerinden birini hatırlatmakta ve bu vazifeyi nasıl yerine getireceğinin yolunu göstermektedir.
“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ sahiplerinindir. [1]
Allah Rasûlü bütün Müslümanları namaza davetle görevlendirilmiştir. Ehl-i Beyt’i de bu Müslümanlara evveliyatla dâhildir. Ayet-i kerimede Ehl-i Beyt’in ayrıca zikredilmesi ise bir nükteye mebnidir. Bu da aile fertlerine karşı daha dikkatli davranmasının lüzumuna işarettir. Bunun için her aile reisinin; aile fertlerinin terbiyesine, ahlakına, diyanetine dikkat etmesi, dini vazifelerini ifa etmelerini temine gayret etmesi gerekir. Kendisi de güzel hal ve hareketleri ile ahlakının fazileti ile onlara örnek teşkil etmelidir.[2]
Rivayet olunur ki Hz. Peygamber bu ayeti kerimenin nüzûlünden sonra, bir ay kadar her sabah, kızı Hz. Fatıma’nın evine uğrar ve “namaza hazırlanın” diye seslenirdi. Hz. Ömer de bu ilahi emre uyarak her sabah hane halkını namaza kaldırırdı.[3]
İlgili ayetteki emir ifadesi zorlama olarak değil hatırlatma, tavsiye ve namazın yararını anlatma, devamını sağlama, gerekirse eğitip araştırma olarak anlaşılmalıdır. Dinî hassasiyet geliştirilmeye çalışılırken yöntemimiz zorlama değil irşat, uyarı, tavsiye, eğitme ve öğretme olmalıdır. Ayetin içerdiği ikinci emir ise bizlere eğitimin sözden ziyade hal dili, örnek olma ile gerçekleşeceğini buyurmaktadır. Ne kadar anlatılırsa anlatılsın, öğretilmek istenen şey öğretici tarafından kendi şahsında bizzat uygulanmıyorsa yeteri kadar tesirli ve kalıcı olmayacaktır.
Ayet-i kerimede “namaz” ibaresi geçmekle birlikte kanaatimizce buradaki namaz kavramı, parçayı anarak bütünü kastetme kuralı gereği, bütün ibadetleri ifade etmektedir. Diğer ibadet ve yükümlülüklerin muhataba teklif edilmesi noktasında da aynı metot izlenebilir. Ayrıca namaz Meryem suresinin 59. ayetine göre ahlâkı da temsil etmektedir. Ahlâkî davranışları yerine getiren kişi tıpkı ibadetler gibi kendi ailesine de o davranışları emir veya tavsiyede bulunabilir.[4] Dinimizin emrettiği her ibadet için ebeveynin yapması gereken, öncelikle kendisinin sabırla bu ibadeti yerine getirmesi ve -o ibadetin şartlarını taşıdığı zaman- aile bireylerine ibadetin yapılmasını emretmesi, tavsiye etmesidir.
Bu ayeti kerime din eğitiminin önemli kurallarından birini ihtiva etmektedir. Şöyle ki; ana babalar teklif edecekleri davranışı önce kendileri tatbik etmelidir. Kendileri ibadetlerini yerine getirmeyen ebeveynlerin, çocuklarına ibadetleri yapma noktasında ki uyarı ve tebliğleri tam anlamıyla etkili olmayıp muhatabında gerekli tesiri yaratmayabilir. Eğitimin etkili olabilmesi için, ebeveynler önce kendileri örnek olabilecek şekilde o davranışı sergileyecek ardından irşat görevini yerine getireceklerdir. Kişinin tatbik etmediği bir uygulamayı ailesine, öğrencilerine, halkına teklif etmesi eğitim bakımından doğru bir davranış değildir. Bu nedenle yüce Allah, Hz. Peygambere, ailesine namazı emretmesini buyururken kendisinin de ona devam etmesini istemektedir. [5]
Hz. Peygamber, “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sorumluluğu size ait olan kişilerden sorumlusunuz.”[6] buyurmaktadır. Yani her insan elinin altında bulundurduğu kimselerin her türlü hak ve hukukundan, eğitim ve öğretiminden kısacası onların terbiyesinden doğrudan sorumludur. Bu nedenle edep verme ve terbiye etme konumunda olan her kişinin emir ve yasakları önce şahsında tatbik etmesi, daha sonra da terbiyesi altında bulundurduğu kişileri bu güzel ahlak ile ahlaklandırmaya çalışması gerekir. “Ey inananlar, nefsinizi ve ehlinizi tutuşturucusu taşlar ve insanlar olan ve kâfirler için hazırlanmış bulunan cehennem ateşinden koruyunuz.”[7] Buyuran Cenab-ı Allah, hem nefsimizi hem de sorumluluğumuz altında olan ve yetiştirmek mecburiyetinde olduğumuz çocuklarımızı, Allah ve Peygamber'in razı olduğu güzel ahlak ile ahlaklandırmamızı istemiştir. Bizler de ona göre hareket etmeli; ailemizin, yakın çevremizin dini terbiyesi ile alakadar olmalıyız.[8]
Sonuç olarak denilebilir ki bu emir, Hz. Peygamber’in şahsında bütün inananlara bir derstir ve namazın önemine yapılan bir vurgudur. Zorlama anlamına değil; hatırlatma, tavsiye ve namazın yararını anlatma, devamını sağlama, gerekirse eğitip alıştırma anlamındadır. Namaz ve bütününde diğer ibadetlerin, ahlaki öğretilerin, görgü ve nezaket kurallarının öğretilmesinde özellikle ve öncelikle aile reisinin, ebeveynin o ibadetleri aksatmadan sürdürmeleri gerekmekte ve ibadetin, davranışın devamlı ve sabırla yapılması noktasında örnek olmaları gerekmektedir. Bununla beraber ilgili ayette aile reisinin evin geçimini sağlama derdi ve endişesiyle ev halkının dini ve ahlaki terbiyesini ihmal etmemesi istenmektedir. Çünkü rızkı veren Allah Teâla’dır. Her anlamda en güzel sonuç takva sahiplerinin, İslam dininin emirlerine hakkıyla uyan ve bunu ehli beytine ve diğerlerine tavsiye eden kişilerindir.
[1] Taha 20/ 132.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an Nasihattir, Hz: Reyhan Sarıkaya, İstanbul: Timaş Yayınları, 2007, s. 160.
[3] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, İstanbul: Anadolu Yayınları, 1987, c. 8, s. 3869.
[4] Bayraktar Bayraklı, Kur’an’da Hz. Peygamber, İstanbul: Bayraklı Yayınları, 2008, s. 106.
[5] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul: Bayraklı Yayınları, 2006, c.12, s. 383-385.
[6] Muhammed b. İsmail el-Buhari, el-Câmiu’s-Sahih, Kahire, 1987, “Cemaat”, 11.
[7] Tahrim 66/6
[8] Abdulkâdir Halit, Âdâb-ı Muaşeret, İzmir: Rehber Yayınları, 2006, s. 39.