Gel yürüyelim.
Yüzyıllar önce gerçekleşen, kaderimizi yeni baştan yazan bir yürüyüşün gölgesine sokalım başımızı.
Hira'ya doğru yürüyen Muhammed-i Emin'e eşlik edelim.
Yokuşta. Gözleri ufukta.
Nereye gittiğini biliyorsun. Peki ya niye gidiyordu?
Her gidişin bir sebebi olmalı değil mi?
Derdi neydi ki?
Rahatını kaçıran, huzurunu bozan, uykularını bölen gizli sancıya bir isim arayalım.
Hira'ya doğru yürüyen o gölge yaralanmış insanlığın ağrısını taşıyordu omuzlarında.
Vicdanları hapseden, sahteleştiren bencilliğe isyandı bu yürüyüş.
Zayıflara ve ezilmişlere merhamet gözenekleri kapanmış, kendi çıkarlarının yumağına sarılmış, vurdumduymazlığın sağırlığında boğulmuş ruhların hapsini kırmak için bu kararlı yürüyüş.
Yetimin ve öksüzün yaralı gönüllerine eğilmekten utanan, aç ve muhtacı unutan insanlığın gönlüne bir rahmet yağmuru duasıdır yürüyüş.
Mekke'nin şaşaalı meydanlarından Hira'nın suskun yüreğine sığınış. Şehirden umut kesip dağ başında sevinmek için o yürüyüş… Kalabalıkların kabalıklarından sıyrılıp sessizliğin yüreğinde durulmak için o yürüyüş.
Şehirde olmayanı, dağda bulma umuduydu. Çöle dönmüş insanlığa bir vaha sunma arayışıydı o yürüyüş.
Olacak olan oldu o gece.
İnsan olmanın altı çizildi.
Yaratan Rabbin adına var olmanın şerefi gün yüzüne çıktı.
Ki Kerimler Kerimi’dir Rab; kerem sahibi olmasını diler insanın da.
Sahih insan kerimdir; cömerttir. Sahici insan vericidir; başkalarının derdiyle dertlenir. İnsanın gerçekten insan oluşunun tek yolu samimiyetten geçer. İçinde akan merhamet nehrini başkalarına sunarak bulur yatağını insan. Arı duru insan olmaktır insanın biricik varoluş seçeneği.
Rabbinin insandan umduğu tam da budur!
Rabbinin insandan umduğu gösteriş değildir, çıkarcılık değildir, menfaatperestlik değildir, kendine yontma değildir, çoğaltma tutkusu değildir, biriktirme telaşı değildir, bencillik değildir, yapaylık değildir, ikiyüzlülük değildir, tahakküm değildir, sahtecilik değildir.
Samimiyettir insandan umulan. Başkalarının acılarına duyarlı, ötekinin sancısını yüklenmeye hazır kalbin hakkını veren, sahih insandır. Vicdanıyla varlığı gökkuşağı nezaketinde sarıp sarmalayandır sahici insan.
Belli ki böyle olsun diye yarattı insanı Rabbi. O gece gelen haber buydu. Muhammed-i Emin'in beklediği... İnsanlığı tortularından temizleyecek, kirlerinden arındıracak, ak pak eyleyecek, arı duru kılacaktı vahiy. İnsanlığın toprağında uyuyan iyilik tohumlarını uyandıracak, samimiyet nüvelerini filizlendirecek yağmur olacaktı vahiy.
"Oku!" diyerek bütünler insanın parçalanmışlığını Kur’ân. Der ki sahici insan olacaksan, kalbinle beraber yürüyeceksin. Gerçekten insan olacaksan, içtenliğinle var olacaksın. Garazsız ve ivazsız olacaksın. Bir çiğ damlası berraklığındaki fıtratını bulandırmayacaksın. Makyajını sileceksin, imaja heveslenmeyeceksin, görünme telaşına düşmeyeceksin, şaşaadan medet ummayacaksın.
Harabe bıraktığın kalbinin ağlayışını maddi başarıların kof gürültülerinde susturmayacaksın. Unuttuğun samimiyetinin yerine parıltılı ve patırtılı gösteri heykelleri dikmeyeceksin.
Neysen o olacaksın.
Duyurduğu buydu bize Kutlu Elçi'nin. Hiç ummadığı varlığı hiç ummadığı bir şekilde iyilik olarak görene, iyilik, içtenlik, samimiyet yakışırdı. Başkalarına tebessümler sunan, başkalarının ağrılarıyla ağrıyan, ezilmişlerin yanında duran, zayıflara arka çıkan olmasını bekliyordu Rabbi insandan.
"Kerimdir senin Rabbin…" İnsanın keremi, yani en kaliteli hâli kerim oluşuyla gerçekleşir. Budur insanın sahicilik ölçüsü. İnsanın varlığına saygı duyan samimiyette saklıdır kerem. İnsanlığının kendisine borç verildiğini bilerek minnet ve şükran duygusuyla mahcup dolaşmaktır. İçtenlikle eğilmektir hakikatin önünde. Hiç hesapsız, samimice baş koymaktır Hakk’ın eşiğine.
Vahyin insanlığın semasına indiği o gece, Yaratıcı'nın insandan ümit kesmediğinin belgesiydi. Bunun için bir ömürlük değer biçildi.
Kadri bilindi o gece Muhammed-i Emin'in, Allah'ın Elçisi oldu. Kadri bilindi insanlığın; kalbindeki merhamet çınarına billur sular yürüdü. Değerine değer katıldı insanlığın Söz'e muhatap seçildi. İçinde saklı güzellik tohumlarının hatırına fıtratının toprağına emek verildi. Rabbin terbiye etmeye değer gördüğü cevherleri vardı demek ki… İnsan, insanlığını buldu o gece. İçinin ışıltısıyla buluştu. Kendi tenini aydınlatan mum gibi tutuştu aşk ile.
Söz aynası tutuldu hasretli nefeslerin buğusuna…