Hz. Peygamber’in miraçtan dönüşünü işaretliyor takvim. Zamanlar üstü halden, zamanın içinde bir noktaya iniyor Peygamber. Dünya hallerinin ‘oyun ve oyuncak’ gibi göründüğü bakıştan, dünyanın tozuna yeniden bulanma vakti. Göğsünde büyüttüğü merhamet çınarının tomurcukları yeryüzüne tebessüm ediyor. Miracın cevherini yeryüzünün omuzlarına koymak üzere. Ümitleri tükenmiş insanlığın avuçlarına yağmur yüzlü çiçekler inecek.
Bu eşsiz nimetin sınaması düşüyor Mekke’ye. Nimetin eşsizliği kadar emsalsiz bu sınama. ‘Dost’un sınaması. Ebû Bekir (ra) deneniyor şimdi. “Olmazları olduran” adına yoldaşlık ettiği Elçi’ye güven sınavı verecek. Sonsuzluğun nefhasını taşıyan Peygamber’e sadakati tartılacak. Bu sabah, Ebû Bekir (ra)’in alacağı yol, miraç yolundan az değil.
Mesafelerin en aşılmazı iki insan arasına kuruludur çünkü. Yakınsa iki insan ruhu, araya dağlar da girse, sarm/âşıktırlar. Ölüm bile ayıramaz ruh yakınlığını. Uzaksa ruhlar, yan yana da dursa gövdeler, hiçbir şey o uzaklığı kapatamaz. Dünya dolusu servet de olsa, iki kalbi birbirine ısındıramaz. Dünya kadar eşyayı yutar da kapanmaz yine iki kalbin arasındaki uçurum.
Dost sınanıyor şimdi.
Dost dostun sığınağıdır. Telaşlı koşturmaların durulduğu sakin limandır dost. Ruhun ruhta ağırlanması. Kalbin kalbe dokunması. İnsana üflenen ruhun asaletinin şavkı. İnsanın gövdesinden fazla olduğunun ispatıdır kardeşliğin varlığı. Her şey düşse de devrilmez kardeşlik. Her şey eksilse de eksilmez dostluk. Yitirilse de servetler, daha çok var olur kardeşlik. Servet gömleği yırtıldıkça, görünür olur kardeşlik. Eskiyen, düşen, devrilen, epriyen, yırtılan, eksilen her şeyin üzerinde, ışıktan bir sütun olarak yükselir kardeşlik. İmanın zaferidir.
İnsanın insanda aynalaşmasıdır. Allah’a görünme, evet, evet, sadece Allah’a görünme huzurunun zeminidir. Rekabetleri, kavgaları, çekişmeleri silip süpüren göksel nefhadır. Kirlenirken yeryüzü, bulanırken sular, uzak dağ yamaçlarından sızan billur pınardır. Bir serin tesellidir tereddütlerin yaktığı kalplere. Şartsız kabulleniştir şüphelerin yaraladığı insanı. Cennetin ta kendisini bulmaktır insan ruhunun labirentlerinde. Cennette ağırlanmaktır dünyada bile.
Ebu Bekir (ra) de işte öyle bir dost. Cennet sunuyor Mekke’nin garibine. Bütün zamanların en güzeline, en güzel kardeş olma sabrının abidesi. İnsan ruhunun yeryüzüne sığmadığının ispatı. İnsan kalbinin dünyaya tenezzül etmediğinin belgesi. Gücün ve kudretin silemediği, baskı ve zulmün ezemediği bir elmas sessizliği.
İnsanlığın miraç zaferini paylaşıyor Allah'ın Elçisi. İnsanın yeryüzüne sığmadığını ne kadar gösteriyorsa miraç mucizesi, kardeşlik de o kadar gösterir, bir o kadar mucizevidir. Yeryüzündeki hesapsız her yakınlık, kalbin kalıba galebesidir. Miracın yeryüzüne dokunuşu, kardeşlik sınanmasını da getirecekti elbet.
Yeri göğü aşan, bütün zamanları düren, mekânın zaruretlerini delip geçen bu yükseliş, müşrikler için yeni bir aşağılama bahanesi olacak. “Böyle gelmiş böyle gider” alışkanlığının bulanık sularından başlarını kaldıramazlar ki miracın ufkunu görsünler. Üst üste yığdıkları malların altında, ruhlarını ezdiriyorlar. Kalplerini çoğaltma telaşının ateşinde kül ediyorlar. Nasipsizler!
Hemen, “sadık dost”un yanına vardılar: "Ey Ebu Bekir! Senin arkadaşın hakkındaki şeyden haberin var mı?” Bir tuğla düşürebilirler miydi kardeşliğin kalesinden?
Sadece sustu Ebu Bekir (ra). Bu mütebessim suskunluğun içlerinde kopardığı fırtınayı saklamak için çırpınıyorlar şimdi. Zamanın yatay akışını dikine kesen gece yürüyüşüne şüphe düşürmeye geldiler, ama şimdi kendilerinden şüphe ediyorlar. Kardeşlik kalesinden tek bir toz bile koparamadılar.
“O, güya, bu gece Beytü'l-Makdis'e varmış. Orada namaz kılmış, sonra da Mekke'ye dönmüş!”
Hiç tereddüt etmedi Ebu Bekir: “O söylüyorsa doğrudur.”
Ebu Bekir (ra)’in miraca böylece eşlik etti. Ruhundan O’nun ruhuna geniş yollar açtı. Sıdkın ve doğruluğun bayrağı olarak tarihin bu köşesine dikildi adı. Hiç silinmez, asla unutulmaz bir kardeşlik mührü vurdu vaktin göğsüne. Peygamber’in miracını yeryüzünde ince bir ruh enginliğiyle d/okudu. Yeryüzüne indirdi göğün gündemini. Hep durmak istediğimiz yerde durdu. Asil bir kıyamı ete kemiğe bürüdü. Kalbin zaferini ilan etti arzın yüzünde.
Ne güzel bir nasibimiz var şimdi. Her kıyamda, her secdede, her rükûda, her teşehhütte, her yönelişte, Ebu Bekir (ra)'in durduğu yerde duruyoruz. Onun hiç tereddütsüz söylediğini seve seve cisimleştiriyoruz. Eşsiz bir kardeşliğin hatırasını ayağa kaldırıyoruz. Sıddık'ın durduğu yere iltica ediyoruz. Dostun doğruluğuna sığınıyoruz: "O söylediyse, doğrudur!"
Onu doğruladıkça, doğruluyoruz.