Dünyayı İmar Edenin Ahireti Mamur Olur

25 Aralık 2009

Zeyd b. Hârise’nin hanımı Ümmü Mübeşşir’in naklettiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdular:

“Kim bir ağaç diker veya ekin eker de ondan bir insan, bir hayvan ya da bir kuş yerse bu, o kişi için sadaka olur.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/362)

Imageİnsanoğlunun dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen İslam dini, müntesiplerinden her iki alemi de mamur kılmalarını istemiş, ahiret yurdunun daha hayırlı olduğunu bildirmekle beraber (En’am, 32;Duha,4) bu dünyadaki nasiplerini de unutmadan (Kasas,77) huzur ve mutluluk içinde bir hayat geçirmelerini amaçlamıştır. Dünyanın imarı, insanın, başta hemcinsleri olmak üzere diğer canlı ve cansız varlıklarla barış ve uyum içinde olacağı bir ortam, huzur ve sükûn içinde yaşayabileceği bir çevre oluşturması ve bu yolda çaba sarf etmesidir. Allah’ın hiçbir nimetini israf ve ziyan etmeden, kötüye kullanmadan yerinde ve kararında kullanmasıdır. Yaşadığı fizikî ortamı ıslah edip temiz tutarak kendisi ve çevresindekilerin sağlık ve mutluluğuna katkı sağlamasıdır.

Ahiretin imarı için gerekli olan şeyler ise “iman” ve “salih amel”dir. Allah’ın rızasına ve insanların yararına uygun olan her türlü eylemi ifade eden “salih amel” kavramı içine dünyanın imarı da girdiği için, ahiretin imarı bir yönüyle dünyanın imarıyla da ilgilidir. O yüzden dünyasını imar edemeyenin ahiretinin mamur olacağı da şüphelidir.

Dünyanın imarı için dünyaya gönül vermek, ona perestiş etmek gerekmez. Bunun için mutlaka zenginlik de şart değildir. Fazla masrafa girmeden çevremizde yapacağımız bir düzenleme, doğal çevrenin korunmasına ve temizliğine göstereceğimiz özen de bu çerçeve içinde yer alır. Fıtratımızda mevcut olan güzellik ve estetik duygusunun işaret ettiği yönde göstereceğimiz bütün çabalar mamur bir dünyanın inşası için önemli adımlardır.

Hz. Peygamber dünyayı, ona tamamen sırtını dönmüş bir zahid gibi algılamadığı için, sadece ahiretin değil bu dünyanın imarı konusunda da mü’minlere örnek olmuştur. Bilindiği gibi, Hz. İbrahim’den beri çevresi haram, yani saygın ve dokunulmaz kabul edilen ve bu yüzden ağaçlarının kesilmesi, bitkilerinin koparılması ve canlılarının öldürülmesi yasak kılınan Mekke bölgesinin yanı sıra; Hz. Peygamber, Medine bölgesini de bu statüye dahil etmiş ve buradaki hayvanların avlanmasını, ağaçlarının kesilmesini de yasaklamıştır. Taif halkının isteği üzerine Taif vadisini de koruma altına alarak bunu ihlal edenlerin cezalandırılacağını bildirmiştir. Bir nevî günümüzün sit alanları uygulamasını hatırlatan bu tatbikat, insanların yaşadıkları çevreye karşı nasıl saygılı ve duyarlı davranmaları gerektiğini gösteren bir modeldir. Ayrıca o, insanları boş arazileri değerlendirmeye ve ağaçlandırmaya teşvik etmiş ve “Kim ölü bir araziyi ihya ederse (canlandırırsa) bundan dolayı sevap kazanır ve buradan yenilen ürünler, onun için sadaka olur” buyurmuştur. Başka bir hadisinde de “Kıyamet kopsa bile elinde bir ağaç fidanı bulunan kimse onu dikmeye imkan bulursa diksin” buyurarak, yararlanma imkanına bakmaksızın bizatihi güzel bir işin ertelenmemesi konusunda insanlara mesaj vermiştir.

Küresel ısınmanın tehlikeli bir boyuta geldiğini ve acil önlemler alınmazsa bütün canlılar için telafisi güç zararlar doğacağını söyleyen günümüz bilim adamları, bu felaketin müsebbibi olarak modern insanın doymak bilmeyen iştiha ve ihtirasını göstermektedirler. Çözüm, eşya ve tabiata, bu evreni yaratan ve kurallarını koyan Yüce Yaratıcı’nın ve O’nun mesajlarını bize ileten sevgili elçilerinin öğretilerini dikkate alarak yaklaşmak ve bu doğrultuda hareket etmekle mümkündür. Müslüman, kendi ihtiyacı dışındaki gereksiz kullanımların israf kapsamına girdiğinin ve bunun da haram olduğunun farkında olarak, bu dünyanın, kendisinden sonra yaşayacak milyarlarca insana ve diğer canlılara da mesken olacağını düşünerek onlara iyi bir miras bırakmanın sorumluluğu ile hareket edecektir.

Tamamı için bkz. Diyanet Aylık Dergi, Sayı:197.