Çoğu müfessir Kevser Suresi'nin "Mekki" olduğu görüşünde ise de "Medeni" diyenler de vardır. Rasûlullah (sav)'ın yaşadığı en zor ve cesaret kırıcı şartlarda Allah, teselli ve cesaret vermek için Efendimiz’e pek çok ayet indirmiş; Kevser Suresi bu şartlarda nazil olmuştur.
Efendimiz’in ilk oğlu Kasım ve sonra da Abdullah vefat edince Kureyş kâfirleri; "Muhammed köksüz bir ağaç gibi oldu; bir süre sonra kuruyup toprağa karışacak" dediler. Müşrik reisler As b. Vail, Ebû Cehil, Ebû Leheb ve Ukbe "Bırakın onu, o ebter (kökü kesik) bir insandır. Yerine geçecek hiçbir erkek çocuğu yoktur. Ölümünden sonra ismi silinecek ve siz de ondan kurtulacaksınız" dediler. Bu psikolojik baskılar karşısında Yüce Rabbimiz, Rasûlullah (sav)'a Kevser müjdesini vermek için bu sureyi inzal buyurdu:
"Rahman Rahim Allah'ın adıyla. Şüphesiz, biz sana Kevser'i verdik. Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Kuşkusuz, asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır."
Kevser suresinin nüzul sebebi hakkında çeşitli rivayetler aktarılmıştır:
İçinde Kelbi, Mukatil ve İbn Abbâs'ın da bulunduğu cumhur kavlinde sure Mekkidir. El-Hasen, İkrime, Mücâhid ve Katâde ise Medeni olduğunu söylemişlerdir. Suyûti, İtkan'ında surenin Medeni olduğu görüşünü tercih etmiştir. Hafâci ise iki görüş arasını te'lif sadedinde, surenin iki kere nazil olduğunu söyleyenlerin bulunduğunu kaydeder. Adiyat Suresinden sonra nazil olmuştur.
a) İbn Abbâs'tan rivayette o şöyle anlatıyor: Ka'b ib-nu'l-Eşref Mekke'ye geldiğinde Mekke müşrikleri: "Sen Medine halkının en hayırlısı ve efendisisin değil mi" dediler. O "Evet, öyleyimdir" dedi. "Şu soyu kesik, kavminden kopmuş kötü adam hakkında ne dersin. O, kendisinin bizlerden hayırlı olduğunu zannediyor. Hâlbuki bizler hacıların, sedanetin (Kâbe'nin perdedarlığı) ve sikayetin (hacılara su verilmesi görevi) ehliyiz" dediler. Ka'b "Siz ondan daha hayırlısınız" dedi de “Hiç şüphesiz seni ayıplayanın kendisi ebter, soyu kesik olandır” ayeti ve "Kendilerine Kitab'dan bir pay verilmiş olanların puta ve tağût'a inanıp küfredenlere: Bunlar, iman etmiş olanlardan daha doğru yoldadırlar, dediklerini görmedin mi" (Nisa, 4/51) ayeti nazil oldu.
İbn Abbâs, Mücâhid, Said b.Cübeyr ve Katâde surenin As b.Vâil hakkında indiği görüşündedirler.
Muhammed ibn İshak'ın Yezid ibn Rûmân'dan rivayetle zikrettiğine göre As ibn Vâil, yanında Hz. Peygamber zikredildiği zaman "Bırakın şu adamı; onun soyu kesik, onun çocuğu yok. Helak olduğu (öldüğü) zaman adı sanı kesilecek" demiş ve işte bunun üzerine bu sure nazil olmuştur. İbn Abbâs'tan rivayete göre de o bir gün Mescid-i Haram'a girerken Hz. Peygamber de çıkmakta imiş. Kapıda karşılaşmışlar ve bir süre konuşmuşlar. Sonra o Mescid-i Harâm'da oturmakta olan Kureyş'in ileri gelenlerinin yanına uğramış da ona "Konuştuğun kimdi" diye sormuşlar. Hz. Peygamber'i kastederek "Şu soyu kesik adam" demiş. Ondan biraz önce de Hz. Peygamber'in Hatice'den olan oğlu Abdullah vefat etmiş. Onlar, oğlu olmayana "ebter/soyu kesik" adı verirlermiş. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu sureyi indirmiş. Atâ'dan ise surenin Ebû Leheb hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber'in erkek çocuğu öldüğünde müşriklere gitmiş ve "Bu gece Muhammed'in soyu kesildi" demiş ve bunun üzerine Allah Tealâ "Şu Seni kınayan var ya; işte o, ancak o ebter, soyu kesik olan" ayetini indirmiş. Şimr ibn Atıyye'den rivayete göre ise bu sözü söyleyen ve surenin nüzulüne sebep olan Ukbe ibn Ebi Muayt'tır.
Bu rivayetlere göre sure, Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.
b) Taberâni'nin zayıf bir senedle Ebû Eyyûb'dan rivayetine göre Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim vefat ettiğinde müşrikler sevinerek birbirlerine bu haberi yetiştirmişler ve "Şu sâbiinin bu gece soyu kesildi" demişler de (Cahiliye Arapları, kavminin dininden ayrılıp başka bir dine girene “sâbii” derlerdi.) bunun üzerine Allah Tealâ bu sureyi indirmiş.
Müslim'in Enes ibn Mâlik'ten rivayetle tahric ettiği bir hadiste o şöyle anlatıyor: Bir gün Rasûlullah (sav) mescidde aramızda bulunuyordu. Hafifçe uyur gibi bir hâl aldı. Sonra tebessüm ederek başını kaldırdı. Biz "Seni güldüren nedir ey Allah'ın elçisi" diye sorduk. "Az önce bana bir sure indirildi" buyurdu ve "Rahman Rahim Allah'ın adıyla. Gerçekten Biz azimüşşan sana Kevser'i verdik. Öyle ise Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Sana buğzeden; şüphesiz ki soyu kesik olan işte odur" ayetlerini okudu, sonra: "Biliyor musunuz Kevser nedir" diye sordu. "Allah ve Rasûlü (sav) en iyi bilendir" dedik. "Rabbimin bana va'dettiği bir nehirdir. Onda çok hayır vardır. O, kıyamet günü ümmetimin su içmeye geleceği bir havuzdur. Kaplanı, yıldızlar sayısıncadır. Onların (ümmetimin) içinden bir kul oradan ayrılıp uzaklaştırılacak da ben, Rabbim, o benim ümmetimdendir, diyeceğim. Rabbim: Onun senden sonra neler yaptığını bilmiyorsun, buyuracak."
Kurrâdan birçoğu bu iki rivayete dayanarak surenin Medine-i Münevvere'de nazil olduğunu ve besmelenin sureden bir ayet olup onunla birlikte nazil olduğunu söylerler.
Surenin “O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” ayetinin, Hudeybiye'de Hz. Peygamber ve ashabı Mekke-i Mükerreme'ye girerek umre yapmaktan alıkonuldukları zaman nazil olduğu da söylenir. Bu, Said ibn Cübeyr'den rivayet edilmiştir. Ancak Suyûti bu rivayette şiddetli bir gariplik olduğunu söyler. (Prof Dr. Bedreddin Çetiner, Esbâb-ı Nüzûl, Çağrı yay., c. 2, s. 973-974.)
"Kevser"in tam karşılığı bir tek kelime ile verilemez. Bu kelime, kesretin mübalağa sigasıdır. Lügat manası "sınırsız bolluk"tur. Ama burada kullanılış biçimi ile sadece kesret değil, aynı zamanda hayr, iyilik ve nimette de bolluk anlamı taşır. Bu kesretten, ifrat ve çokluğun en aşırısı kastedilmiştir.
Bunun anlamı şudur; "Müşrikler sanıyorlar ki, sen mahvoldun, Sana daha önce verilen nimetlerden de mahrum oldun. Ama gerçek şu ki, biz sana sınırsız iyilik ve nimetler bağışladık." Bu nimetler arasında Rasûlullah (sav)'ın sahip olduğu sayısız ahlâki faziletler, nübüvvet, Kur'ân, ilim ve hikmet gibi büyük nimetler de vardır. Herkesin anlayacağı, akıl ve fıtrata uygun, bütün dünyaya yayılabilecek özellikteki evrensel ilkeleri içeren ve sürekli yayılmakta olan Tevhid inancı ve İslami hayat nizamı da bu nimetin içindedir. Ayrıca bu nimet, Rasûlullah (sav)'a inanan evrensel ümmetin diğer ümmetlerden çok olmasını da kapsar. Nitekim Rasûlullah (sav)'ın erkek çocukları yaşamasa da, O'nun mübarek ismi, şan ve şerefi, o günden beri dünyanın her köşesinde yükselmektedir ve kıyamete kadar da yükselecektir.
Bunun dışında "kevser", Allah'ın kutlu Rasûlü(sav)'ne ahirette vereceği daha büyük iki nimettir ki; birincisi, kıyamet günü haşr meydanındaki Kevser havuzudur; ikincisi ise, cennette verilecek olan Kevser nehridir. Rasûlullah (sav) buyurdu ki "Ümmetim o havuz başında toplanacaktır." "Bunun içine bir cennet nehrinden su aktarılacaktır." Yine Rasûlullah (sav) "kevser" hakkında, "Rabbimin bana cennette bağışladığı bir nehirdir" buyurmuştur.
"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." Bazıları namazdan beş vakit namazı anlamış, bazıları da Kurban bayramı namazını anlamışlardır. "V'enhar"dan kasıt; bazılarına göre namazda elleri bağlamak, bazılarına göre namazda elleri kaldırarak tekbir getirmek, bazılarına göre de Kurban bayramı namazı kılmak ve sonra kurban kesmektir. Ama siyak ve sibaka dikkat edildiğinde ayetin anlamı şöyle olur:
"Ey Peygamber, Rabbin sana o kadar büyük iyilik yaptı ve o kadar büyük nimet verdi ki, şimdi O’nun için namaz kıl ve kurban kes!"
Burada amaç, sadece Allah için namazı ikâme ve kurbanı ifa ederek müşriklerin aksine kendi yolunda sebat etmesini belirtmektir. Başka bir yerde buyurulduğu gibi:
"De ki: benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emr olundum ve ben Müslümanların ilkiyim." (En'am 6/162-163)
“Senin düşmanın, asıl sonu kesik (ebter) olandır.”
Burada "şâni’e-ke" kullanılmıştır. “Şâni”, "şe'n" kelimesindendir. Manası, buğz ve düşmanlıktır. Bir şahıs buna dayanarak başka şahsa kötü davranır. Dolayısıyla "şan'ie-ke"den kasıt, Rasûlullah (sav) 'a düşmanlık eden herkestir. Düşmanlıkta o kadar ileri gittiler ki, Efendimiz’e küfrettiler, O'nu aşağıladılar ve ayıpladılar. Ona "hüve'l ebter" (o ebterdir; kökü kesilmiştir) dediler. Oysa asıl ebter onlardı. Bir hadiste "Herhangi önemli bir iş, Allah'ın adıyla başlanmadığı takdirde ebterdir" denir. Yani ona başarı nasip olmaz, sonu da iyi olmaz. Başarısız insana da ebter denir. Vasıta ve imkândan mahrum olana da ebter denir. Bu şahsın iyilik ve hayırdan yana payı kalmamışsa ve onu başarmak için ümidi yoksa buna da ebter denir. Bir kimse kabile, aile ve ona yardımcı olanlardan ilişkiyi keserek yalnız kalmışsa ona da ebter denir. Bir kimsenin erkek çocuğu yoksa veya ölmüşse onun için de ebter tabiri kullanılır. Çünkü çocuğunun ölümünden sonra ismini sürdürecek kimse kalmamıştır. Kureyş kâfirleri, Efendimiz’e tüm bu anlamları ile ebter dediler. Bunun üzerine Rabbimiz "Ey Nebi! Sen ebter değilsin, asıl ebter düşmanlarındır" buyurdu. (Ebû'l-A'lâ el-Mevdudi, Tefhimü'l-Kur'ân, İnsan yay., VII, 266-273)
Evet, o inkârcılann soyu ve sonu kesildi ve kesilme-ye devam ediyor ama milyonlarca Müslüman her adını işittiğinde her an o kutlu Rasûlü (sav) saygıyla anarak O'na bağlılık bildirmeye devam ediyor.
Kevser suresinin 2. ayetinde yer alan bu emir, kutlu Peygamberimiz üzerinden biz müminlere verilen ebedi bir talimattır. Rabbimiz olan Allah'a hamd etmek, O'nun insanlık olarak bizlere lûtfettiği sayısız nimete şükretmek, müminler olarak bizlere lütuf buyurduğu iman, Kur'ân, İslam nimetlerinin kadrü kıymetini bilip Rasûlü (sav)'ne ümmet olabilmek için önce namaz kılmalı, sonra kurban kesmeliyiz.
Bu sure, tarih boyunca Ümmet-i Muhammed'e buğzeden, hınç duyan, onları "ebter" bırakıp kökünü kazımak isteyen şer güçlerin, bu emellerine ulaşmak için ellerinden geleni yapacaklarını ama nihai olarak kendi soylarının kesileceğini, takipçilerinin kalmayacağını müjdeler. Biz müminler olarak üzerimize düşen görevleri yaparsak Allah bu sonucu lûtfedeceği için, kutlu elçisinin şahsında müminlere iki temel ibadeti emreder:
1) Din'in “olmazsa olmazı” olan namazı sırf Allah rızası için, dosdoğru ve sürekli kılmak
2) Yine sırf Allah rızası için kurban kesip yoksula dağıtmak.
Elmalılı Hamdi Yazır, 2.ayetteki "nahr"ın ("ve'nhar" emrinin) "tenahur" manasına geldiği, bundan da göğüs göğse (ya da boğaz boğaza) cihadın, mücahedenin anlaşıldığı rivayetini aktarır. Ayrıca "ve'nhar"ın, elleri nahr'a/ boğaz'a götürme anlamı itibariyle, "iftitah tekbirinde el kaldırmaktır" görüşüne yer verir. O halde, İslam düşmanlarını ebter bırakmak için iki ibadet sürekli yapılmalıdır: Namaz ve kurban/cihâd.
İmdi, Kevser Suresi'nin meali, Mekki veya Medeni olduğu rivayeti de dikkate alınarak şöyle verilebilir:
1-(Rasûlüm!) Kuşkusuz Biz sana Kevser'i verdik. (Sana ve senin şahsında ümmetine iyilik, bereket, mutluluk, güzellik, soy ve aydınlığın tükenmezini, dünya ve ahiret onurunu bahşettik.)
2-Öyle ise Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. (Ümmetin de dünya ve ahiret onuruna layık olmak için, sırf Allah rızasını gözeterek hep namaz kılsın ve kurban kessin / cihâd etsin.)
3-Asıl ebter (sonu kesik, izi silinecek) olan(lar), sana (ve ümmetine) buğzeden / hınç besleyen(ler)dir!
Doç. Dr. Bahattin Dartma'nın Adil Abdullah el-Kalkîlî'den çevirdiği, Kevser Suresi'ne dair güzel yorumlarla devam edelim. Kalkîlî, Rasûlullah (sav)'a cennette "Kevser" nehrinin verildiğini ifade eden Buhâri hadisini (Buhâri, Rikâk, 53, Tefsir, (Sure), 108) zikrettikten sonra özetle şu yorumu yapıyor:
Cennetteki Kevser nehriyle, namaz kılma, kurban kesme, nesli kesik müşrikin zikredilişi ile hiç kesintiye uğramayacak olan Rasûlullah (sav)'ın anılışı arasındaki bağlantı nedir? Ben, bu seçkin surenin bütün bölümlerinde tecelli eden fikrin "nehir" fikri olduğunu görüyorum.
(Özet ve eklerle)
1) Kevser nehirdir.
2) Namaz nehirdir; Buhari hadisinde zikredildiği üzere, "günde beş defa yıkanıldığında vücutta kirden-pastan bir şey bırakmayan" bir nehir (Bak: Buhâri, Mevâkitu's-Salât, 6; Müslim, Mesâcid, 283 (667)). Beş vakit namazla Allah mümini günahlardan temizler. "Şüphesiz namaz mümini fahşa ve münkerden alıkoyar." (Ankebût 29/45)
3) "Ve'nhar; kes/boğazla" sözü, kurbanın kesilmesi ve kanının akıtılması ile ilgili bir emirdir. Kan nehir gibi vücutta akar; onu besler ve zehirlerden temizler. Kurban kesmede manevi temizlik de vardır: Kurban kesip etini dağıtan onun bedelini öder; bu bir tür zekât olup kişiyi nefsinin cimriliğinden korur.
4) Son ayet ise, zaman nehrinin, Rasûlullah (sav)’ın -aziz hatırasının hürmetle- anılışını coşkulu bir şekilde sürdürmeye devam edeceğini ifade eder. Yeryüzünde doğudan batıya her an ezan okunmakta ve onun risaleti sürekli tasdik ve ilan edilmektedir, ama müşriklerin adları anılmaz olmuş, sonları kesilmiştir.
Kısaca, Kevser Suresi, Rasûlullah (sav)'a ve O’nun ümmeti olan biz Müslümanlara şu mesajı vermektedir:
"Dünyadaki iki nehirde nefsini temizle ki, bitmeyen, tükenmeyen iki ebedi nehri elde edesin. Bedenini ve nefsini temizleyen namaz nehrinde, ruhunu da cimrilik kirinden arındıran kurban (veya mâlî ve bedeni cihâd) nehrinde yıka ki, ahirette, büyük ve ebedi Kevser nehrini elde edeceğin gibi, hem bu dünyada hem de öbür dünyada daimi olan o üstün anılışa/izzet ve şerefe nail olasın. Böylece İslam düşmanlarını da ebter bırakasın."
Namazı sürekli huşûlu kıl, kurbanı cihad bil ki, Kevser'e nail ol. O vakit inkârcılar ebter kalır, inşaallah.