Allah Teâlâ ve Resulünün Önüne Geçmemek

17 Kasım 2020

Hiç kuşkusuz herhangi üçüncü bir şahsın yanında münakaşa etmek ve ses yükseltmek, söz konusu şahsa karşı da bir nezaketsizlik demektir. Bu kişi Allah Resulü ise durum daha da ciddiyet kazanır. Rivayetlerde geçtiği üzere, huzurunda yaşanan münakaşa olayına Hz. Peygamber herhangi bir tepki vermemiştir. Fakat olayın akabinde zikredilen ayeti kerime bir uyarı niteliğinde gönderilmiştir.(3)

İkaz niteliği taşıyan bu ayetle birlikte, öne geçme ve başkasını, başka şeyleri öne geçirme anlamına gelecek her türlü davranışın yasaklanmış olduğu kanaatindeyiz. İnananların muamelat ve hareketlerinde önden giderek kendiliğinden kararlar almaması, ilk önce Allah’ın kitabında ve Peygamber’in sünnetinde bu konularda ne gibi emirler buyrulduğunun araştırılması gerektiğine dair bir ihtar vardır.(4)

İlgili ayetin ilk kısmında bulunan “önüne geçmeyin” lafzı hem lafzi hem de mecazi bir anlama sahiptir; Hz. Peygamber’in arkadaşları söz konusu olduğunda lafzi bir anlam taşırken, hem onlar hem de sonraki müminler için aynı zamanda mecazi bir anlam da taşımaktadır.(5) Yani, Hz. Peygamber zamanında, onun yanında bulunan müminler hem irade ve kararda hem de fiil ve davranışta onun önüne geçmemek, onu beklemek, gözetmek, peşinden gitmek, izni ile hareket etmek durumundadırlar. O’nun bulunmadığı yer ve zamanlarda ise dine aykırı karar vermemek,  önemi ve değeri ne olursa olsun -kişinin kendi nefsi dâhil- hiçbir kimsenin irade ve rızasını, Allah ve Resulünün irade ve rızasının önüne geçirmeme, onu buna tercih etmeme, önceliği ilahî irade ve rızaya verme, kişisel görüşleri ve tercihleri Hz. Peygamber tarafından duyurulan kesin yasal buyrukların veya ahlaki öğretilerin üstüne çıkmamalı, önüne geçmemelidir.

Allah’ın ve Peygamberin önüne geçmek, kendi fikirlerinizi, arzularınızı Allah’ın emirlerinin önüne geçirmek ve ondan üstün tutmak, başkalarının arzularına ve isteklerine göre fetva vermek demektir.

Ayette zikredilen bu yasaklamaya göre mümin, gerek hüküm, karar ve tercihlerinde, gerekse davranışlarında Allah ve Resulünün önüne geçmemekle yükümlü kılınmaktadır. Yalnızca “Allah’ın...” demek yeterli olacağı halde Resulün de zikredilmesi, onun dinin tebliği yanında dini açıklama, uygulama ve ilahî bildirime dayalı olarak tamamlamadaki önemli rolüne işaret edilmekte; Resule itaatin de dolaylı olarak Allah’a itaat manasına geldiği gerçeğinin altı çizilmektedir.(6)

Bu ayete göre mümin, karşı karşıya kaldığı meselelerde önce Allah’ın ve Hz. Peygamber’in bir emrinin bulunup bulunmadığını araştırmakla yükümlüdür. Bunu araştırıp öğrenmeden kendi kendine fikir öne süremez. Ahzâb suresi 36. ayeti kerime de: “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” buyrulduğu gibi Allah’ın ve Peygamberin önüne geçmek, kendi fikirlerinizi, arzularınızı Allah’ın emirlerinin önüne geçirmek ve ondan üstün tutmak, başkalarının arzularına ve isteklerine göre fetva vermek demektir.(7)

Netice olarak, yukarıda bahsi geçen ikaz ve yasaklar edebin daha geniş anlamda ahlakın temelini oluşturmaktadır. Allah’ın ve Peygamberinin verdiği hükmün hem önüne geçilemez hem de ona alternatif bir tercih söz konusu olamaz. Günümüzde Kur’an-ı Kerim’in kendilerine yeterli geldiğini, sünnete ihtiyaç duyulmadığını ileri süren talihsiz yorumlara karşı inananlar olarak bizler kendi ruhlarımızda Kuran ve sünnet birlikteliğini sindirmeli ve yetişmekte olan neslin gönlüne de bu terbiyeyi nakşetmeliyiz.


Dipnotlar:

(1) Hucurat 49/ 1.
(2) Ahmed. B. Hanbel,  c. IV. s. 6 ; Buharî,  “Megâzi" 69/ 4367., “tefsir, suretü’l hucurat” 1,2/ 4845,4847.
(3) Mahmut Kavaklıoğlu. Sahâbe-i Kirâm’ın İstek, Öneri ve İtirazları Karşısında Hz. Peygamber. Ekev Akademi Dergisi. Yıl 7, sayı 15,s. 44, 2003.
(4) Ebu’l Al’â Mevdûdî. Tefhîmu’l Kur’ân.  c. 5, s. 436. İstanbul. İnsan Yayınları, 1996.
(5) Muhammed Esed.  Kur’an Mesajı. c. 3, s. 1054. İstanbul: İşaret Yayınları, 1999.
(6) Heyet. TDV İslam Ansiklopedisi. c. 5, s. 86. İstanbul: TDV Yayınları, 1994.
(7) Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.18,  s. 160.