Fil: Sen Ebabil Olabilir misin

Fil hafif, kuş ağır/dı o tarihte.

Olayların birer ayet olduğunu unutuyorsun. Hayatın her güne bölünen kalın bir kitap. Olayların içindeyken olayın bütününü görmeyi unutuyorsun, bir yanından bakıyorsun. Ya da tamamen dışında kalarak ilgisizliğe ve sorumsuzluğa saklanıyorsun. Olaylar ne yalnızca seninle ilgilidir. Sen merkez değilsindir. Ne de tamamen senin dışındadır. Aynı evrende yaşanan yakınından uzağına bütün olaylar topyekûn senin zamanını, çağını oluşturur ve seninle mesafesi oranında ilgilidir. Çıkan bir dünya savaşı benim uzağımda diyemezsin. Mutlu bir gelişmeye, bir habere de ilgisiz kalamazsın. Tarihin de geleceğin de, şimdi üzerinden muhatap ve sorumlususun.

Fil suresi ilkin bir olay okumasıdır. Olayları perde arkasından yorumlayabilmeyi öğretir. Sahne görüneni anlatır gibidir sadece. İyi bakarsan bütün sahneler göstermediğini anlatır.

Fakat bu soru, “Görmedin mi?” sorusu bütün anlatımın aslında neden olduğunu bir çırpıda ortaya serer. “Görmedin mi soruları, nasıl görmezsin, artık bunların farkında olmalısın, bu farkındalık ve bilinç eşliğinde bakmalısın olaylara, tarihi olaylara, göz önündekilere, kendi çağındaki tekerrürlerine” der. Ki eğer olayı doğru okuyabilseydin, verdiği önemli alt yazıyı anlayabilseydin tekerrürdeki bıktırıcılığın önüne geçerdin. Bu bu yıkımlar, bu şiddet, bu çıkar savaşları bu denli gelişigüzel tekrar edilemeyebilirdi.

Fakat olaylar olurken sen neredeydin ki? Meselâ Fil olayı hemen çoğu namaz sırasında dillerinde tekrarda. Yeniden olup durduğunu zikir halindeyken sen! Nerdesin? Aklın fikrin nerde?

İşine gücüne, maişetine, dünyanın gündelik telaşlarına, kişisel dertlerine mi gömülüp gitmiştin?

Alım satım işlerine veya alışverişe mi dalmıştın?

O günkü kazancını kaçıncı kez mi saymaktaydın? Borçlulara ve alacaklılara mı kızıyordun yine?

Seyre mi dalmıştın ekranları, diziyi, maçı, aynaları, sokağı?

Dedikoduya?

Kariyerinin zirvelerine veya bilimsel derinliklere?

Eğlencenin dibine?

Kur’ân’ı yüzünden okumaya? Hatim birikimine? Bozulan zikirmatiğini tamire?

Fil suresinin ilk seslenişindeki muhatapları hayalle şimdi Fil suresini mırıldanırken... Onlar da anlamı Tevhid/ Birlik inancı olan Kâbe’yi yığma put evine çevirenlerdi. Evin maddi manevi bütün zenginliğinden doya doya yararlanıyorken üstüne üstlük. Fakat Ev’in anlamını darmadağın ettikleri yetmezmiş gibi, Ebrehe/ süper zalim saldırmaya başladığında Evi savunmasız, yapayalnız bırakan da onlardı.

Olaydan yarım yüzyıl kadar sonra sordu Allah Fil suresinde onlara.

“Görmedin mi? Nasıl farkında değilsin? Maddi çıkar düşkünü süper güç Kâbe’ye, Ev’in anlamına, kutsal değerlere saldırdığında nasıl karşı durduğunu Rabbinin? Tuzaklarını nasıl boşa çıkardı-ğını? Hiç hesaplamayacakları bir yerden/ gökten ani ordularla onları ne hale getirdi-ğini? Görmedin mi?”


Askeri saldırı en açık saldırı iken; siyasi, ekonomik, kültürel, bilimsel yollardan, kalabalıkların zaaflarını parmağında oynatan sektörler eliyle, internet, sinema, oyunlar yoluyla çok çeşitli cephelerden saldırıyorlar.

Fil ağırlıklarına karşı kuş hafifliği...

Haksız süper güçlere karşı Allah!

Çağını “aşmış” askeri güç ve teknik donanımda son noktayı yakalamış süper güçler ve...

Bir daha bak. Gör bu olayı daha yakından. Sahnenin arkasından bak. Saldırı sırasında Kureyşlilerin esamisi okunmuyor. Savunmasız ve kaçaklar. Evin nimetlerinden yararlanmış, fakat külfetinden kaçmışlardır. Kâbe orada içinde putlarla gerçek Sahibine terkedilmiş haldedir.

Din, Kitap, ilahi değerler, kutsal olan, kutlu, mübarek, değerli olan ne varsa, çoğunun terk edildiği, çoğunun nimetlerinden yararlanılıp külfetlerine katlanılmadığı gibi...

Nankördür Kâbe’ye yönelenler, Kâbe’nin yakından yakını, uzaktan yakını olan hemen çoğu insan... Çoğu Müslüman nankörüdür Kâbe’sine, Kâbe’sinin anlamına. Tevhidi değerlerin uzağında bir hayat sürüyordur...

“Elem tera?” “Nasıl görmezsin?” Her çağda ve bu çağda Ebreheler, dönemin süper güçleri sırf maddi çıkarları bitmesin, tükenmesin diye, daha çok maddi kaynak, daha geniş pazarlar kuralım diye senin ilahi değerlerine, masum halkların en temel haklarına, yaşam haklarına, yataklarında güzelce ölme haklarına dahi saldırıyorlar ve sen hâlâ bir Kureyşlinin yaptığı gibi “kendi dağlarına”, kurulu düzenine, basit dünyevi dertlerine kaçıyorsun. Develerini düşünüyorsun. Evi sahibi düşünsün diyorsun. Ev senin için kuruldu oraya. Bir anlamı var. Senin için dikeliyor orada yüzyıllar boyu.

Askeri saldırı en açık saldırı iken; siyasi, ekonomik, kültürel, bilimsel yollardan, kalabalıkların zaaflarını parmağında oynatan sektörler eliyle, internet, sinema, oyunlar yoluyla çok çeşitli cephelerden saldırıyorlar.

Sense kendi bencilliğine kaçaksın.

Yıkma kendi kendine Kâbe’yi. Yıkma Kalbini. Yıkma hayatını putlarla.

Virane bir mabed olmasın Allah’ın mihrabı kalbin.