Ölümünün 6. yıldönümünde kendisini anmak üzere yaptığımız bir dizi çalışmanın hazırlık aşamalarında şunu net bir biçimde gördük ki, Prof. Muhammed Hamidullah'ın yakın dinî düşünce tarihimiz açısından etkileri sınırları belirlenemeyecek ölçüde geniştir. Bugün gerek ülkemizde gerekse dünya çapında alanlarında etkin birçok ismin (aşağıda bir kısmının ismi anılacaktır) Muhammed Hamidullah'ın öğrencisi olmaları, ondan istifade edebilmek adına harcadıkları büyük çabalar, üzerinde düşünülmeyi hak eden bir olgudur.
Hamidullah'ın Türkiye Sevgisi
Prof. Dr. İsmail Kara, Hamidullah'ın eserleri ve görüşlerinin dinî düşünce tarihimize etkisini ele aldığı bir makalesinde
Muhammed Hamidullah İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde 25 yıl boyunca bir sömestr boyunca süren dersler vermiştir. Küçük seminer salonlarında başlayan dersler daha sonra büyük amfilere taşınacak ancak buralar da zamanla yetersiz kalacaktır. Diğer üniversitelerden de yüzlerce öğrenci -ve hatta halktan kimseler- Hamidullah'ın derslerini takip etmeye başlamıştır zamanla. Onun Türkiye'ye gelip Edebiyat Fakültesinde dersler vermesine ön ayak olan Zeki Velidi Togan'dır. Zeki Velidi Hamidullah'ı Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan İslam Araştırmaları Enstitüsü müdürlüğüne getirmek ister ancak başarılı olamaz.
Hamidullah Türkiye'de geçirdiği günler hakkında da şunları kaydeder:
"Bu yıllar boyu süren Türkiye'deki çalışmalarım ömrümün en verimli ve zevkli geçen kısımlarıdır. İstanbul Üniversitesi'ndeki çalışmalarım dışında kalan zamanlarımı kütüphanelerde geçirdim. Özel defterime kaydettiğim değeri çok yüksek ilmî malumattan ayrı, İslam kültür mirası içinde pek mühim yer tutan birçok el yazması eseri de keşfetmek şerefine nail oldum."
Muhammed Hamidullah'ın Türkiye'de verdiği dersleri ise onu yakından takip eden öğrencileri tarafından Türkçeye tercüme edilirdi. Hamidullah'ın tercümanlığını yapan öğrenciler arasında sonraları çoğu alanlarında birer otorite kabul edilecek isimler vardır: Prof. Yusuf Ziya Kavakçı, Porf. Dr. Salih Tuğ, Prof. Dr. Fuat Sezgin, Prof. Dr. Mehmet S. Hatiboğlu, Prof. Dr. Suat Yıldırım, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Prof. Dr. İbrahim Canan, Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın, Prof. Dr. Bülent Davran...
Eserlerinin Gördüğü Büyük İlgi ve Sebepleri
Dersleri tercüme eden öğrencileri bir yandan da onun yabancı dilde yayınlanmış eserlerini neredeyse eş zamanlı olarak Türkçeye aktarmaktadır. Hamidullah'ın ülkemizdeki tesirleri hakkında kapsamlı analizlerde bulunan İsmail Kara yukarıda değindiğimiz makalesinde, onun eserlerinin gördüğü büyük ilgiyi ise şu sebeplere bağlıyor:
"Hoca'nın telif tarzı, kılı kırk yaran dikkati, devamlı kendini ve eserlerini yenileyen çalışma-telif adabı ve yumuşak fakat ihatalı üslubunda da tesirini, yaygınlığım ve güvenilirliğini artıran bir "hikmet ve keramet" olmalıdır. Bu üslûbun belki de en dikkate değer tarafı meydan okumayan, modern unsurları içine almaktan çekinmeyen, aynı zamanda vukuf ve rüsûh seviyesinde ilmîlikten taviz vermeyen fakat "dinî-manevi dil"in tevazuuna, hassasiyetlerine ve gereklerine de olabildiğince riayet eden bir itidal noktasını bulmuş ve bunu ısrarla sürdürmüş olmasıdır.
(...) Hoca veya talebe olarak o devri yaşayan veya o dönem üzerinde çalışan kişilerin yakından bildikleri gibi o yıllarda Türkçe'ye tercüme edilen dinî muhtevalı kitaplar arasında, çoğu Müslüman Kardeşler ve Cemaat-ı İslami kaynaklı olmak üzere aktivist ve gür sesli olanlar hem sayı olarak kabarık hem de psikolojik ve siyasî sebepler dolayısıyla toplumsal karşılık bulma açısından avantajlı idi. Diğer tarafta ise halka, büyük kalabalıklara hitap eden, onların dinî hislerini canlı tutan fakat sahihlik, seviye, dil hassasiyeti ve estetik vasıflar aramayan bir dinî yayıncılık da hüküm sürüyordu (İstanbul'da Beyazsaray, Ankara'da Hacıbayram yayıncılığı). Hamidullah'ın eserleri bu iki farklı hattın arasında dışlayıcı olmayan, halkın dinî-manevi hissiyatını hesaba katan bir itidal noktası arayışına da denk düşüyordu."
Hamidullah'ın Eserleri ve Görüşlerine Eleştiriler
Hamidullah'ın Türkçeye tercüme edilen eserleri gördükleri ilginin yanı sıra haklarında yapılan eleştirilerle de büyük yankı uyandırmıştır. Hamidullah'ın dile getirdiği bazı görüşleri (özellikle Miraç gibi bazı mucizevi olaylar hakkındaki) ve ilmî metodu bazı çevrelerce yoğun eleştirilere maruz bırakılmıştır. İsmail Kara bu eleştirilerin önemli bir kısmının kaba ve sathî olduğunun, hatta bazılarının hakaret derecesine varıp arka planlarında başkaca siyasi sebepleri barındırdıklarına dikkat çekiyor. Ancak "haklı" eleştiri konusu olabilecek bazı noktaların da var olduğunu belirten Kara, onları şu şekilde sıralayarak kendi değerlendirmelerini de sunuyor:
"1. Hoca'nın umumiyetle muhatap / hedef kitle olarak batı ilim çevrelerini veya batılı kültür içinde yetişmiş okuyucuları nazar-ı itibara almasıdır. Bir akademisyen müellifin, hatta bir fikir adamının muhatap kitlesinin hassasiyetlerini, seviyesini, beklentilerini, ihtiyaçlarını hesaba katarak, daha işin başında böyle bir tercihte bulunarak eserini ortaya koyması elbette yadırganacak bir husus olamaz, aksine vazifesi olduğu bile söylenebilir. Burada problem teşkil eden nokta, aynı eserin kültürel kodları itibariyle farklı bir muhatap kitleye aynen tercüme edildiği zaman ortaya çıkmaktadır. (...)
2. Hamidullah Hoca'nın, esas itibariyle oryantalistik tavrı benimseyen bir müellif olmadığı ek açıklamalara ihtiyaç göstermeyecek kadar açıktır, hatta onların tezlerine ve iddialarına karşı derinden derine İslam'ı savunmayı hayatı boyunca sürdürmüş ve bunda muvaffak olmuş bir şahsiyet olduğu rahatlıkla söylenebilir. Fakat bu durum onun, oryantalistlerin İslam'la alakalı tezlerinin, tenkitlerinin ve modern düşünceden beslenen temayüllerin tesiri altında kalmadığı manasına gelmez. Mesela birçok çağdaşı gibi o da İslam'ın prensipte (...) belli bir siyasî sistemi öngörmekten çok adalet, meşveret, ehliyet-liyakat gibi siyasî prensipler vaz ettiği, ilk yazılı "anayasa" metninin Hz. Peygamber tarafından düzenlendiği ve dolayısıyla kanun / hukuk devleti fikrinin İslam'da çok erken teşekkül ettiği vb. fikirleri ısrarla savunmuştur. (...) İslam'da niyet elbette her şeyin önündedir fakat iyi ve halis niyet her zaman neticenin doğru ve yerinde tezahür etmesini garanti altına almaz.
3. Bu satırların yazarının ilgilendiği konular itibariyle Hamidullah Hoca'nın fikir ve telif dünyasının tenkide en ziyade açık olan tarafı, Hz. Peygamber'in hayatını (sîretini) yazım tarzıyla alakalı yönüdür. (...)
XIX. yüzyıl İslam dünyası için birçok şüphenin, tereddütün ve değişme talebinin asrı olduğu kadar dinî düşünce ve dinî yaşantı sahasında, -modernleşme projesine çok uygun olarak- tektipleşme (tevhid, ittihad, telfîk...) arayışlarının da giderek kuvvet kazandığı uzun ve sıkıntılı bir zaman dilimidir. Artık "hakikat" ve "doğru"nun kendisi ve anlatımı ile vakıaların ve kişilerin hakikat ve doğruluğu da süratle tektipleşmeye doğru seyredecektir. (...) Tasfiye de diyebileceğimiz tektipleşme arayışlarının güçlenerek hüküm sürdüğü alanlardan biri de tarih anlayışı ve telifi, bu arada sîret yazımıdır. (...) Artık sîret kitaplarında Hz. Peygamber'in mucizeleri giderek daha az sayıda yer alacak, zikredilenlerin anlatımı da harikuladeliğini giderek daha fazla kaybedecek, meselenin tabiatı müsait olmamasına rağmen bazıları için maddi-bilimsel açıklamalar ve yorumlar devreye sokulacak, Rasûlullah'ın yüksek manevi şahsiyeti ve "beşerüstü" vasıfları da aynı yönelişin beklenebilir bir uzantısı olarak zayıflayacaktır. Özetlemeye çalıştığımız tarih ve sîret yazımındaki bu hususlar ve problemler muvacehesinde Hamidullah Hoca'nın aşağıdaki ifadelerine birlikte bakalım:
"Ben bu eserde [Hz. Peygamber'in Savaşları'nda] tam ve şümullü bir tarzda Hz. Peygamber'in hayatının bütün cepheleriyle meşgul olmamaktayım; yine bu kitap sırf bu mucizeler konusunu kendisine mevzu edinmemiştir. Kur'ân O'nun gösterdiği mucizelerin en marufu ve en başta gelenidir. O, muvaffakiyete sadece mucizelerle ulaşmış olsaydı, O'nun hayatı ‘en üstün, en güzel örnek: üsvetun hasene' yani ‘cemiyete mensup fertlerin takip edecekleri, Kur'ân'a muvafık ameli, fiili örnek' olamazdı. Hz. Peygamber'in insani görünüşü izah edilmedikçe, O'nun hattı hareketinin değeri ve taklit edilmeye layık bir örnek olması, bilhassa mucizeye inanmayan, inanamayan fertlere izah edilemez.
(...) ben inanıyorum ki bir inanış manzumesinin yahut davranışlar ve eylem nizamının akla uygunluğu ve mantıkiliği bizzat o sistem vasıtasıyla ispatlanır, yoksa sadece mucizelerle değil."
Hamidullah Hoca'nın mucizelere inanan ve bu hususta birçok sahih rivayetin bulunduğunu kabul eden bir müellif olduğunda şüphe yoktur. Şu ifadeler onundur: "Ben şahsen, Allah'ın seçilmiş kulları olan rasûllerinin gösterdiği bütün mucizelerin gerçekliğine tam manasıyla inanan bir kimseyim." Ayrıca eserinde Mirac mucizesi dışında, örnek olmak üzere kaynaklarda geçen bazı mucizeleri de aynen zikretmiş, aktarmıştır. (...) Fakat kendisinin de ifade ettiği gibi aynı zamanda mucizelerle, manevi-metafizik hadiselerle örülmüş bir siyer yazmak istemediği açıktır..."
İsmail Kara'nın yukarıdaki değerlendirmeleri kendi tabiriyle ilmî açıdan "haklı olabilecek" noktalara dairdi. Konunun detayları ile Hamidullah'a yöneltilen diğer eleştirilerin kimlerden ve ne için geldiğine dair teferruatlı değerlendirmeler için İsmail Kara'nın makalesinin tamamını okuyabilirsiniz.