İhlas: Yok Senin Gibisi

De ki…”

Şaşkınlığımın gecesini yırtan bir hilal kavsi Söz’ün. Suskunluğumun diplerinde saklı bir inci tanesi kelamın. Tükenen nefeslerimi sonsuzluğa açan bir cevher dokunuşu. “De ki…” diyorsun. Sözünün altın sütununa sarıyorsun çaresizliğimi. Sonsuzluğa gebe anlam tohumları ekiyorsun can toprağıma. Bir’imi bin etmek istiyorsun. İyi ki “De ki…” dediğin benim. Senin dediğini dedikçe, nefesim değer kazanıyor, sesim dünya yalnızlığını yırtıyor, sözüm miracına çıkıyor.

De ki O’dur Allah…”

Kimi “Allah” biliyorum sahi? Öyle biri olmalı ki “Allah” dediğim, başka hiç kimse, hiçbir şey “Allah” diye bilinmeye değer olmamalı. Kimi “Allah” diye çağırıyorum? Öyle biri olmalı ki “Allah” diye çağırdığım, başkaca hiç kimse, başkaca hiçbir şeyin sesi duyulmamalı. Susmalı “acaba?”lar. Uçup gitmeli gözlerimden“gibi gibi”ler. “Allah” dediğimde, başkalar, başkaca olanlar silinmeli hayalimden. Süpürmeliyim “ilah” sandıklarımı aklımdan. “O” dediğimde sadece “O” olmalı; onunla, bununla, şununla karıştırılmamalıyım Allah’ı. Süzülmeli sözüm “Allah” sesinin eşiğinde… “O’dur Allah” der demez, başka hiçbir özne O’nun yanına, yöresine yanaşmamalı. “Allah” kelimesi girince ağzıma, her şey dışarıda kalmalı. “Allah” dediğim, Allah olmalı!

De ki Ehad[dir] O Allah…

“Bir”dir Allah. “Bir” kelimesinin ifadeye güç yetiremeyeceği bir “Bir”dir O. “İki”si olmayan “Bir”. Sayılardan bir sayı olmayan “Bir”. Biricik. Yegane. Var bilince bir kere O “Bir”i, başka hiçbir yerde boşluk bırakmaz o “Bir”. Yekpare. Vardan öte vardır o “Bir”. Olmasaydı her şeyin sıfırlanacağı, sıfırın bile sayıdan sayılmayacağı “Bir”dir O. “Bir”ler içinden bir “Bir” değil; sadece “Bir”! Biricikliğin içini tam dolduran “Bir”. Başka her şey “iki” olabilecekken, başka herkes “çok” olabilecekken, başkaca “bir”ler “çoğalabilecek” iken, “Bir” kalan “Bir”.

De[rim] ki Ehad[sin Sen ey] Allah.

Biriciksin. Beni “biriciğin” ettin. Kimselere benzemiyorum. Ben Senin “bi’tane”nim. Sıradan değilim. Yüzümden okuyorum Ehad olduğunu. Yegânedir simam. Parmak uçlarım biricik. Ses tonum bana özgü. Tebessümüm, dudak kıvrımlarım bana özel, benzersiz. Göz diplerimde hücre dizilimleri de öyle. Emsalsiz. Tekrarı yok. Belli ki Senin “özel”inim. Varlığımı sıradan değil özgün etmişsin. Hem “herkes gibi”yim hem “hiç kimseye benzemez”im. Öyle bir bakıyorsun ki yüzüme, herkese baktığın gibi değil. Öyle bir nazarın var ki yüzümde, sadece bendesin, bir bana nazar ediyorsun. Sanki “Sen ve ben” baş başayız. Yüz yüzeyiz yekpare bir an’ın ortasında. Hep böyle. Hep böyle oldu. Böyle olacak. “Sen bir yana, başkaları bir yana” dediğini görüyorum yanağımın gölgelerinde. Ehad’sin Sen; biriciksin, her bir şeyi “biricik” olmak üzere var edersin. Sıradan değil hiçbir eserin. Var ettiğin her an bir öncekinden ayrı. Hep yeni. Hep taze. Hep özel.

“Sen-ben” tekilliğindeyim Seninle; başkaları yok aramızda yanımızda yöremizde.

Varlığımı yokluğuma tercih eden Sensin. Yokluğum herkesçe kanıksanmıştı. Eksikliğime cümle âlem alışmıştı. Vazgeçilebilir bir şeydim aslında. Eksikliğime razı olmadın. Bana muhtaç değilken, beni vazgeçilmezin kıldın. Ben olmasam da olabilecekken, beni “olmazsa olmaz”ın yaptın.

De ki Samed[dir] O Allah…”

“Bir”dir Allah. Öyle bir “Bir”dir ki, “bir dahası…” yok. Yanında kimseler olamaz o “Bir”in. O “Bir” üzerine başka Bir eklenemez. Öylesine “Ehad” ki, her şeyin varlığına yeter varlığı. Yetişmediği şey yoktur. Yokluğunu hissettirmez hiçbir köşede. Yeter her işe. Yardıma ihtiyacı yok. Muhtaç değil kimseye. “Başka şey”leri var kılması-hâşâ-ihtiyacından ya da mecburiyetinden değil. O Bir istediği için var oldu “çoklar”. Vazgeçilmez değildi aslında şu bir bir sayılan mahlukat. O Samed “olmazsa olmaz!” dediği için mümkün oldu imkânsız olabilecekler. Samed’dir O; imkânsızı mümkün kıldı. Yoğu var etti. Yokluğuna razı olmadığı için var oldu her şey.

De[rim] ki Samed[sin Sen ey] Allah.

Varlığımı yokluğuma tercih eden Sensin. Yokluğum herkesçe kanıksanmıştı. Eksikliğime cümle âlem alışmıştı. Vazgeçilebilir bir şeydim aslında. Eksikliğime razı olmadın. Bana muhtaç değilken, beni vazgeçilmezin kıldın. Ben olmasam da olabilecekken, beni “olmazsa olmaz”ın yaptın. Beni karşına kul diye alışın Senin iltifatın, ihsanın, lütfun. Varlık alacaklı olamazdım Senden, asla. Sen bensiz de varsın. Ben Sensiz var olamazdım.

De[rim] ki, doğurmadı[n] da doğurulmadı[n] da [Sen ey] Allah

Beni doğuranların hatırının üstünde tutarım hatırını. Benden doğanların hatırına satmam Senin hatırını. Başlangıcın yok Senin. Başlangıçların öncesi Sensin. Hep varsın. Sonun yok. Hep var olacaksın. Sonların sonrasında yeni Sen varsın.

De[rim] ki, eşin benzeri[n] gibisi bile yok [Senin ey Allah]

Senin gibisi yok şu âlemde. Bildiklerim arasında kimse benzemiyor Sana. Kimselerle bir tutamam Seni. Kimseler denk değil Sana. Başkasın Sen. Bir başka. “Başka” kelimesinin tanımlayamayacağı bir başkalıkta. Bambaşka. Ne emsalin var gördüklerim arasında ne muadilin. Ne zıddını gördüm ne karşıtını bilirim. Hayal ötesisin. Tanıdıklarımın hiçbiriyle kıyaslanır gibi değilsin. Çarelerimi tüketenlerden değilsin. Benim yokluğumu umursamayanlardan değilsin. Var olduğum halde bile varlığımı bilmeyen çoğunluğa benzemezsin. Hatamı görür görmez, benden ümit kesenlerin cinsinden değilsin. Beni toprağa terk edip yüzüme bakmaz olanların tabiatından değilsin. Adımı unutanlar gibi değilsin. Hatırımı yok sayanlarla karıştırmam Seni.

Bir başkasın Sen. Bambaşka. Yok Senin gibisi.

De[rim] ki [Sen] O Allah[sın].