“İkinin İkincisi” Diye Yazdı Kaderimizi Bayram

05 Temmuz 2016

Bayram sessizce sokuluverdi yanımıza, gölge serinliği oldu yolumuza. Bir ağaç gölgesinde dinlenen yolcunun yanına yazdı adımızı. Ayaklarımızı yeryüzünden çekti. Göklü sevdalar yükledi başımıza. Alışkanlıkların bulanık selinden kurtardı şehri. Kristal bir avize gibi indi başucumuza. Durulttu telaşlarımızı. Dünyanın ufkuna ahiretin şavkını getirdi. Madem öyle, durup avuçlarından öpmek gerek şimdi.

Âdemce (as) dönüşün eşiğine koydu başımızı bayram.“Rabbenâ zalemnâ” sesinin ipine dizdi nefeslerimizi. “Biz nefsimize zulmettik…” itirafının kuyusunda dindirdi pişmanlıklarımızı. Ve “in’lem tağfirlenâ ve terhemnâ” ümidinin göğsünde ağırladı mahcubiyetimizi. “…bağışlamazsan bizi ve merhamet etmezsen…” nidasının dizinde dinlendirdi başımızı. “…lenekunenne minel hasirîn” endişesinin kanatlarına astı telaşlarımızı. “…yoksa hüsrana uğrayanlardan oluruz…” korkusunun uçurumundan çekti ayaklarımızı. Madem öyle, alıp avuçlarımıza elini çocukların elini alır gibi, öpmeli şimdi serçe parmaklarından.

İbrahimce (as) hüznün kıblesine çevirdi yüzümüzü bayram. Lâ uhibbu’l afilîn kavliyle mühürledi sevdalarımızı. “Aynalara aldanma. Yansımalarla oyalanma. Eşiklere takılma.” “Eşyanın yüzüyle avunma.” diye diye sardı ayrılık yaralarımızı. Yarılan göğsümüze umut fidanlara dikmek için altımızı üstümüze getirdi. Kardı toprağımızı; nadastan aldı. Vedaların eşiğinden yüz çevirtti de, sevmelerimizi vaktin Sahibine adadı. Koluna girmeli hemen, götürdüğü yeri sormadan yürümeli yanında şimdi.

Yusufça (as) bir kalbin odacıklarında ağırladı gizli sancılarımızı ve saklı sızılarımızı bayram. “Ben nefsimi temize çıkarmam, Rabbim merhamet ederse başka…” itirafına yasladı mahcubiyetimizi.   Yakub’un[as] alnına yazılı hasretin menziline koydu yüzlerimizi. “Ben derdimi sadece Allah’a söylerim…” yalınlığının secdesine koydu alnımızı. Omuzlarına sarılmalı ve kaygısızca göğsüne koymalı dertli başımızı şimdi.

Bayram sessizce geldi, sabrımızın dal uçlarında çiçeklendi, hiç gecikmeden buldu bizi, yorgun bedenimize nefha oldu, vaktin gölüne maya çaldı. Vaktin başrolünü verdi bize. Mademki geldi, sarılıp ellerine ‘niye geç kaldın?’ sitem etmeli şimdi.

Orucun sonrasında geldi, haccın ertesinde indi bayram. Açlık ve susuzluğun sofrasında Rahman’a doymayı öğrenenlere d/okundu. ‘Kurban’ın can sınavında yakınlığın kor ateşini avuçlara düşürerek İbrahim’in sancısına sırdaş olmaya azmedenlere can üfledi. Mademki geldi, uzatıp çatlamış dudaklarımızı, avuçlarından ümit içmek gerek şimdi.

Bayram, ‘dönüş temrini’ insana, unuttuğunu hatırlatmaya geldi. “Belâ!” sözüne geri döndürmek üzere eğildi göz hizamıza, görünmeyeni görünür kılmaya geldi, sığ sevinçlerin, meyvesiz hazların çölünden sonsuz huzurun vahasına çağırmaya geldi. Küllerini üflemeye geldi mutluluğun; kabuğunu kaldırmaya geldi eski yaranın. Mademki geldi, cesurca yüzleşmek gerek şimdi.

Bayram, ‘Kitab’ın hatırını saymaya geldi, Söz’ü hayatın nabzına vurmak için seslendi. Unutulmuş sızıların, dilsiz acıların, utangaç itirafların adını koymaya geldi. Saklandığımız gölgelerden, düştüğümüz kuyulardan çekip çıkarmaya geldi bizi. ‘İnsan sesi’ni yüreklendiren Kur’ân’ın hükmünü icra etmeye geldi. Yeryüzünün gündemini Kitab’ın belirlediğini şehrin her köşesine kazımak üzere indi. Mademki geldi, hatırlamak gerek hatırlattığını; hemen şimdi.

Bayram, gövdesi yorgun, teni pörsümüş, ümitleri sönmüş, yüreği ümitsizleşmiş dünyaya ruhunu yeniden üflemeye geldi. Uykusundan uyandırmak üzere dürttü insanlığı. Alış verişlerinden memnun, çoğaltarak huzur arayan, üst üste yığarak ümitlenen insanlığa, karşılıksız vermenin, hesapsız paylaşmanın, kaygısız var olmanın iklimini nefeslendirmeye geldi. Mademki geldi, ruhuyla sarmaş dolaş olmalı şimdi.   

Bayram, toprağımıza yağmur diye yağmak üzere indi. Şehrin telaşını dindirdi, hoyrat gürültüleri susturdu. Arsız görüntüleri sildi. Akışını kesti bulanık menfaatlerin; bir dağ gibi oturdu yeryüzüne; kar-beyaz umutlara yamaç olmaya geldi, vahyin göğüne mavi ufuklar sunmak üzere sivrildi. Aldı yerden gözlerimizi de, göğe baktırmaya geldi. Mademki geldi, şiirleri unutalım da, kafiye olalım o şiire şimdi.

Geldi bayram ve Sevr’de buldu bizi. “İkinin ikincisi” koydu adımızı. Muhammed Mustafa (sav)’nın hicretine refakatçi seçti bizi. Yalnızlığımıza çare oldu. Dünyanın vaadlerini unutturdu da, cennetin rayihasını koklattı ruhumuza. Ahiret tadımlığı oldu ruhlarımıza. Elçi’nin dilinden teselli düşürdü korkularımıza: “Lâ tahzen, innallahe meânâ…” demeye geldi. “Üzülme, bizimledir Allah!” gerçeğinin göğüne çağırdı kırık kalplerimizi. Mademki geldi, alıp kalbimizi, avuçlarına koymalı şimdi.