İnanan birey, inancını zihinsel düzeyde bırakmaz ve inandığı varlık ile yakın ilişkiler geliştirir. İnanan ile inanılan arasındaki bu ilişkilerden biri de duadır. Dua ilişkisi mümin ve Allah olmak üzere iki ana öğe ön plana çıkmaktadır. Allah ile insan arasındaki bu ilişki, İslâm'ın ana kaynağı Kur'ân'da çok sık bir şekilde göze çarpmaktadır. Nitekim Kur'ân'ın, dua ile başlayıp yine dua ile sona ermesi İslâm'ın duaya verdiği değeri göstermektedir. Kur'ân'ın ilk sûresinde, insan Rabbine hamdden sonra ancak O'na kulluk edeceğini ve O'ndan yardım dileyeceğini bildirir ve doğru yolu bulma ve sapıklığa düşmeme konusunda O'ndan yardım talep eder.(1) Yine Kur'ân'ın son sûresinde insan her türlü kötülükten Allah'a sığındığını ifade eder.(2) Aynı zamanda Kur'ân'a göre insanın var oluş amaçlarından birinin dua olduğu "Duanız olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın!"(3) diye ifade edilmektedir. Ayrıca Kur'ân'da Allah "Bana dua edin duanızı kabul edeyim."(4) buyurmaktadır. Bir başka ayette ise "O'ndan başka Tanrı yoktur. Dini yalnız kendisine halis kılarak O'na yalvarın." buyurmaktadır. Yine "Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin." ve "Korkarak ve umarak O'na dua edin."(5) demektedir.
Hz. Peygamberin hadislerinde de dua üzerinde ısrarla durulmakta ve duanın dinsel yaşayıştaki yeri vurgulanmaktadır. O bir hadiste "Dua ibadetin özüdür." buyurarak duanın ibadetin esası olduğunu ifade ederken bir başka hadiste ise "Dua ibadettir." diyerek duayı ibadetle özdeşleştirir. Hz. Muhammed bir başka hadisinde ise "Allah için duadan daha üstün bir şey yoktur."(6) diyerek dua eden mümin ile Allah'ı yakınlaştırır. Ayetlerden anlaşıldığı üzere Allah ısrarla insanın dua etmesini isterken, Hz. Peygamber de hadislerle duanın anlam ve önemini ve dindeki yerini belirtmektedir. İman, inanan bireyi, tabiatüstü güce bağlayıp onu her konuda yüceltmeye götürürken; amel, bağlanılan aşkın varlığın koyduğu kurallara göre yaşamayı gerektirir. Dua ise, imana bağlı olarak amel çerçevesinde ele alınıp iki bölümde değerlendirilebilir.
Kur 'an 'da İnsanı Duaya Yönelten Güdüler: Kur'ân'daki duaların çeşitli güdüleri olmakla beraber, bu güdüler genel olarak iki grupta değerlendirilebilir.
1) İhtiyaçlar ve istekler: Her ne sebeple olursa olsun ihtiyaç ve istekler karşılığını bulamadığı sürece, bireye baskı yapmaya devam ederler.(7) Eğer ihtiyaç ve istekler sürekli karşılanmazsa, organizmada bazı ruhsal ve bedensel rahatsızlıkların ortaya çıkması kaçınılmaz bir hâl alır. Çünkü onlar ancak doyurulmakla susturulabilirler. Kur'ân'daki dualarda geçen ihtiyaç ve istekler iki ana grupta ele alınabilir.
a) Dünya hayatı ile ilgili ihtiyaç ve istekler: Bunların başında Fatiha sûresinin son dört âyetinin geldiği söylenebilir: "(Yâ Rabbi) Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet! Nimet verdiğin kimselerin yoluna, kendilerine gazab edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil!"(8) İnsan kulluğu seçmiş ve Allah'a bağlanmış, bunu da O'nun buyruklarına itaat ederek yani ibadetiyle göstermeye söz vermiştir. Şu halde mümin burada Allah'ın büyüklüğünü kabul ediyor ve bu büyüklük ve yücelik karşısında, kendi durumunu bilinçli bir tavır içerisinde kabulleniyor. Bu ayetlerde kulun durumu belirlenince, o itaatinin ötesinde kendi varlığını emniyet altına alabilmek için nelere ihtiyaç duyuyorsa, onları sıralamaya başlıyor. Nitekim mümin Allah'ın bildirdiği yoldan ayrılmamak için, Rabbinden yardım talep etmektedir. Kul sadece genel manada Allah'a sığınmakla kalmamakta, her ne ihtiyacı olursa onu da dile getirmektedir. Örneğin üzerinde durulan bu dünyaya yönelik ihtiyaç ve isteklerle ilgili bir başka dua, "Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahir et gününe inananları çeşitli ürünlerle besle." (9) şeklindedir. Hz. İbrahim, eşi Hacer ile bebek olan oğlu İsmail'i, şimdiki Mekke şehrinin kurulduğu yere bırakınca bu duayı yapmıştır. Bu duada insanın temel ihtiyaçlarından ikisi üzerinde durulduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi tehlikelerden uzak, güvenli bir ortamda yaşama arzusu, ikincisi ise hayatın devamı için insanı besleyecek ürünlerin istenmesidir. Yine dünyevî isteklerle ilgili olarak, Kur'ân'da Zekeriyya peygamberin bir duasıyla bu dünyaya ait bir isteğinden söz edilmektedir: "Rabbim! ...Bana katından temiz bir nesil ver! Sen duayı işitensin."(10)
Bilindiği üzere insan, günlük hayatta zaman zaman dayanılmaz acı ve dertlere maruz kalabilmektedir. Bu konuda Kur'ân'da geçen iki örnek, insanın dayanılmaz acı ve dertlere karşı Rabbinden yardım istediğinin, O'na sığındığının açık belgelerini oluşturacaktır. Birinci örnek Hz. Yakub'un oğlu Yusuf'un başına gelen bir olay üzerine yaptığı şu duadır: "...Artık (benim yapacağım iş) güzelce sabretmektir. (Bu) dediğinize (dayanmak için) ancak Allah'tan yardım istenir." (11) İkinci örnek Hz. Eyyub'un(12) duasıdır. O vücudu yara içinde kalınca şöyle dua etmiştir: " Bana dert dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisisin."(13)
b) Ahiret hayatı ile ilgili ihtiyaç ve istekler: İnanan insan için istekler bu dünya ile sınırlı değildir. Çünkü müminin inandığı bir de ahiret hayatı vardır. Kur'ân'da ahiret hakkında verilen bilgilere göre, müminin ahiretteki ihtiyaçlarına yönelik çeşitli dualar yaptığı açıkça görülmektedir.
Müminin cennete girebilmek için yaptığı dua, Kur'ân'da aynen "Rabbimiz! Bize elçilerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi yüz üstü bırakıp rezil etme!"(14) şeklinde ifadelenmektedir. Mümin ahirette cennetle beraber cehennemin varlığına da inandığı ve her ikisini de Kur'ân vasıtasıyla öğrendiği için cehennemin cezasından uzaklaşmak üzere Rabbinden cenneti istemektedir. Yine Firavun'un(15) karısı Allah'a iman edince, Firavun ona işkence etmiş, o da kocasından kurtulup Rabbinin himayesine girmek ve onun yanında varlığını emniyet altına almak üzere "... Rabbim! Bana yanında, cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun kötü işlerinden kurtar." (16) diye dua ederek Rabbine sığınmıştır.
Ahirete yönelik ihtiyaç ve isteklerle ilgili duaların ikinci kısmını cehenneme düşmeme arzusu oluşturur. Mümin bir yandan cennete girme arzusu gösterirken bir yandan da istemediği cehenneme gitmekten kurtulabilmenin yollarını aramaktadır. İşte o, Allah'a yönelerek "...Rabbimiz! Bizi ateş azabından koru." diye samimiyetle O'na dua ederek yalvarmaktadır. Yine Kur'ân müminlerin özelliklerinden bahsederken onların "...Rabbimiz! Cehennem azabını bizden öteye çevir .." diye dua ettiklerini bildirmektedir.
Ahiretle ilgili duaların üçüncü bölümünde ise esirgenme ve bağışlanma söz konusu edilmektedir. Ahiret hayatında, kişinin bu dünyada gösterdiği faaliyetlerin bir dökümü yapılacaktır. İnsan Rabbinin dünyada kendisinden yapmamasını istediği ve günah diye nitelendirdiği davranışların cezasından kurtulabilmek için dualarıyla onların bağışlanmasını ve böylece geçmişine ait istenmeyen lekeli davranışlardan sıyrılmak suretiyle temizlenip Allah'ın istediği bir kul haline gelmek istemektedir. Nitekim Kur'ân'da mümin bir duasında: "Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün beni, anamı, babamı, ve müminleri bağışla!"(17) demektedir. Bu bakımdan Müslüman hangi durumda olursa olsun kendinin çözemediği meselesini veya isteklerini Rabbine hemen duasıyla iletmektedir. Esasen insan, günahı bilerek işleyebileceği gibi bilmeden de işleyebilir. Bu durum Kur'ân'da, ilk insan Hz. Adem ve eşi Havva'da görülmektedir. Onlar cennette kendilerine yasak olan ağacın meyvesinden yemişler ve cezalandırılınca şöyle dua etmişlerdir: "Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz." Buna göre her insan hata yapabilir. Bu bazen kaçınılmaz olabilir. Ne suretle olursa olsun insan yaptığı iç hesaplaşma neticesinde yaptıklarından pişmanlık duyup bağışlanmak isteyebilir. Bunu onun dualarından anlamak mümkündür.
Ahirete yönelik dualardan bir diğeri ise hakikati bulan kalplerin ondan uzaklaştırılmaması için yapılan dualardır. İnsan, hayatının zaman zaman ruhen dalgalanmalar gösterdiğini veya istemese de bazen iradesine yenik düşmesinin mümkün olduğunu bildiği için, bu dalgalanmalar veya irade zayıflıkları karşısında aslî safiyetinden uzaklaşmamak için Rabbinden yardım istemekte ve O'na şöyle yalvarmaktadır: "Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme..."
İnanan insanın ahirete ilişkin bir başka duası da gücünün yetmeyeceği işlerden sorumlu tutulmamasına dair dualardır. Mümin şöyle dua etmektedir: "Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmız (sahibimiz, efendimiz)sın.."
Kendisini aşan konularda insanın başkalarından yardım istemesi onun tabiatında vardır. Çünkü insan kişisel yönü olduğu kadar sosyal yönü olan bir varlıktır. Yardım talebi ya diğer insanlarla ya da insanı aşan ilâhi âlemle gerçekleşebilir. Burada asıl olan yardımın her şeyin sahibi Allah'tan gelmesidir. Mümin bunu Rabbine yaptığı dualarıyla temin etmeye girişmektedir. Dualarda sahibinin iç durumu ve orada cereyan eden ihtiyaçlar sergilenmektedir. Nitekim Kur'ân'daki dualarda, ihtiyaçların hiç bir zaman göz ardı edilmediği görülür. İnsanlar yaratılışları ve imkanları itibariyle her hususta Allah'a muhtaçtır. "Dua ise bu ihtiyacı itiraftır."(18) Müminin inancına göre bütün çareler tükense bile, yaratıcısının çaresi tükenmez.
2) Güçsüzlük ve Çaresizlik: İnsanoğlu, bir taraftan beklentilerine mutlaka ulaşma arzusunun şiddetini taşırken diğer taraftan bunun için devreye soktuğu donanımları yetersiz kalabilir. Böyle güçsüzlük ve çaresizlik içinde kalan insanın ümit kapılarından biri de duadır. Güçsüzlük ve çaresizlikle ilgili olarak Kur'ân'daki dualar üç bölümde değerlendirilebilir:
a) Darlık ve yokluk zamanlarında yapılan dualar: İnsanı yaratan ve yarattığı kulun her türlü durumunu çok iyi bilen Allah, insanın darlık ve yokluk zamanlarında dua ettiğini Kur'ân aracılığıyla haber vermektedir: "Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını -yalvarıp yakarsınlar diye- mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır."(19) Çünkü şiddetle deneme insanı uyarır. Hakikate yüz çevirmiş olan gönülleri yumuşatır. Zayıf insanların yaratanına huşu ile yaklaşmasını sağlar. Yine Kur'ân insanın varlık ve darlık zamanlarında istikrarlı olmadığını, aynı çizgiyi koruyamadığını şu ayetle ifade etmektedir: "İnsana bir zarar geldiği zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta durarak (o zararın giderilmesi için) bize dua eder. Fakat biz onun sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider."(20) Kur'ân'ın istediği duada esas olan devamlılık ve buna bağlı olarak kulluk bilincinin sürekli olmasıdır.
b) Aniden ortaya çıkabilecek durumlarla ilgili dualar: Böyle hallerde öncelikle koruyuculuk ve kurtulma özelliklerinin daha ağır bastığı sezilmektedir. Nitekim Kur'ân'da böyle durumlara örnekler bulunabilir. Meselâ bir ayette: "Gemide olduğunuz zaman(ı düşünün). Gemiler içinde bulunanları hoş bir rüzgârla alıp götürdüğü ve (onlar) bununla sevindikleri sırada, birden gemiye şiddetli bir kasırga gelip de her yerden gelen dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen kuşatıldıklarını (bir daha kurtulamayacaklarını) sandıkları zaman, dini yalnız Allah'a halis kılarak, O'na yalvarmaya başlarlar. And olsun eğer bizi bu (felaket)ten kurtarırsan şükredenlerden olacağız (derler)."(21) denilmektedir.
c) Çaresizlik karşısında yapılan dualar: Büyük acılara, dertlere, ıstıraplara dayanmak için müminin Allah'a dua ederek O'nu yardıma çağırdığı bir gerçektir. Meselâ, Hz. Eyyub'un hastalığı iyice şiddetlenip, dayanılmaz hale gelince, o, Rabbine sığınışını şöyle bir dua ile iletir: "Bu dert bana dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisisin!"(22) Hz. Musa'nın kavmine yenilince ve çaresiz kalınca Allah'a yönelerek "(Rabbim)! Ben yenik düştüm, bana yardım et!"(23) diye dua edip O'na sığınmasıdır. İnsan güçsüzlüğünü ve çaresizliğini Allah'ın yardımıyla telafi etmeye çalışmaktadır.
İnsanın ruhsal yapısında bağlanma, güvenme, dayanma, korunma, sığınma, kabul edilme, emniyette olma eğilimlerinin bulunduğu bir gerçektir. Böyle olunca çaresizlik içindeki insanın Allah'a dualarıyla sığınması ve O'ndan isteklerde bulunması zorunlu bir hâl almaktadır.
Dipnotlar
(1) Fatiha,1/1-7
(2) Nâs, 114/1-6
(3) Furkan, 25/77
(4) Mü´min, 40/60
(5) A´raf, 7/56
(6) Tirmizî, Sünen, Kitabu´d-De´avât 49, V, s. 425-426, No:3371.
(7) D. Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı: Psikolojinin Temel Kavramları, s. 280.
(8) Fatiha,1/4-7
(9) Bakara, 2/126
(10) Al-i İmran, 3/38
(11) Yusuf, 12/18
(12) Bk. Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-i Enbiya I, s. 27-28.
(13) Enbiya, 21/85
(14) Al-i İmran, 3/194
(15) A´raf, 7/103-137
(16) Tahrim, 66/11
(17) İbrahim, 14/41
(18) Ö. N. Bilmen, Kur´ân-ı Kerim´in Türkçe Meali I, s. 180
(19) Bakara, 2/117
(20) Fussilet, 41/51
(21) Yunus, 10/22
(22) Enbiya, 21/83
(23) Kamer, 54/10