Ne vakit yalnızca kendini, düşünür oldun. O vakit düşünülmeyen de oldun. Halkı düşünmeyen birini Hakk düşünmez.
Sahi sen yalnız yaşayan bir vahşi gibisin ki bir vahşinin yabanıllığı seninkinden farklı ve haklı bir ayrı duruştur. Şu yalnız kendini düşünmen ve sadece kendi çıkarlarını, hem de her zaman, her fırsatta –tekraren- sadece kendi çıkarlarını öne alman, hesap etmen, üstüne titremen o kadar belirgin bir huyun oldu ki bu halinle kendi türüne yabancılaştın. Yakınından uzağına insanlara adeta bir fazlalık, olmasa keşke, bu da nerden çıktı gözüyle bakan, ‘kimse yanıma gelmesin, bana bulaşmasınlar, bana ne, beni ilgilendirmez, sana ne, seni ilgilendirmez’ gibi sözlerle çıkarları için yalnızlaşan bencilin teki oldun?
Bu durumun yerleşim tarzına, mimarine, trafiğine, çarşına pazarına, eğitim kurumlarına, sivil “toplum” kuruluşlarına dahi yansıdı.
Şimdi bu İnşirah sen gibilere ferahlık değil.
Mesela evlerini sayarken içinde maddi gücünden dolayı istediğin kirayı fazla bulan “huysuz” kiracının seni daraltmasında seni ferahlatmak için inmedi bu sözler.
Ya da arka arkaya değiştirdiğin eskimemiş, eski arabalarından birini özleyip de değiştirdiğine pişman mı olduğun anki üzüntünü, sıkıntını ferahlatmak için de inmedi.
Ya da vitrin enkazı, eskiyecek, yırtılacak, çürüyecek, atılacak bir sürü maddenin yepyeni ve gıcır gıcır dizildiği ve senin gözlerin parlayarak gezinip durduğun alışveriş merkezlerinde rüzgârsız, havasız kaldığında, hatta sekizinci ayakkabını aldıktan sonra ondan daha güzelini gördüğünde yarım saat önceki aldığının gözünde eskiyivermesi anında yaşadığın o kırgınlık, o üstün hüznüne bir soluklanma olsun için de inmedi.
Sanmam.
Eşyalarının günün modasına uygun olmadığına olan üzüntülerinin tesellisi de değil.
...
İnşirah kendisine ilk inen/ konan kalp nasıl bir kalpti düşünsene. Peygamber’in kalbi ne kalabalıktı bir düşün. O’na aşk duyan bir kadını, geliri yerinde bir ticari hayatı, çocukları varken neden bir dağ yalnızlığına çekildi yaşadığı kentten, bir düşün. Kahkahaları geçip başkalarının, hiç tanımadığı insanların, yakınlarının veya uzaklarının hıçkırıklarına ilgi duyması nedendi, bir düşün. Hem kendisi hem uzak çağlardaki halklar için bile “İnsan olmak ve kalmak nasıl bir şeydir? Ne yapmalı ki kul/ yetkin, sorumlu ve onurlu bir şahsiyet olmalı?” temel sorularını dert edinme nedenini bir düşün. Hayatı boyunca bunun çilesini çekmeyi tercih edişini düşün bir...
O bir halk adamıydı. Hakk adamı olup da halk adamı olmamak mümkün değildi. Ne kadarına gücün yeterse üç beş kişiye bile; ne kadar yapabilirsen, maddi manevi gücün, ilmin, bilinç derinliğin, ilhamların, esinlerin, servetin, kasaların, maddi imkânların, paran, pulun, ekmeğin aşın, kalbin, emeğin, özverin ne kadarsa onu başkaları için sarfederek, paylaşarak halkın adamı, halkın insanı, halkından biri olmandır Müslümanlığın gereği bu yüzden. İşte bu yüzden toplumsal duyarlılık kesin bir emridir Müslümanlığın.
Duyarsızlıklar, çıkarcılığın had safhalarda seyri, kabalıklar, sosyal ahlaksızlıklar, paylaşamama, sömürülen coğrafyalar ve mazlum halklar, kavgalar, savaşlar...
Bir savaş sahnesindeki gibi guya barış ortamında dökülen terler ve bir türlü denkleştirilemeyen borçlar, sırf çıkarın ve hırsın oburluğu yüzünden ‘zorunlu oruca’ maruz bırakılan aç insanlar, birileri kahkaha atsın diye ağıtlara atılan gözler, adaletsizlikler, savaşlar ve hiç durmayan kan ırmakları...
Yorulur halk insanları. Hüzün kefeninde yaşar Hakk insanları.
Fakat tesellileri vardır işte. Hem de ne teselli. Bir tek İlah’ın derdi çok iyi bilen, derdi çok iyi alan, yalandan ve geçici olarak avutan değil, gerçek vaadleri olan bir tesellileri vardır. İnşirahları vardır. Her güçlük ‘birazdan, çok geçmeden, hemen hemen, az kaldı, inşallah’ kolaylıktır. Bir daha kolaylıktır her güçlük. “Sağlam dur!” der Dostları onlara. “Yalnız Rabbine sevgiyle yönel!” der.
İnşirah acısından, toplumsal sancısından ağrılar çeken, sıkışan göğüslere derin derin nefes aldıran tabii bir şifadır. İlaç gibidir. Sakinleştiricidir.
Sırtın çatırdayan kısmına merhem. Gönlündeki sırtının... Gönlünün gönüllü kamburuna yerçekimsiz bir hafiflik. Onca ağrının ağırlığına rağmen bir uçmak/tır İnşirah.
İnşirah suresi, insanlığın dertlerini dert edinenlerin daralmalarına gök soluklarla yetişir. Onlara henüz hiç alınmamış nefesler, umutlar, sabırlar, güçler, ufuklar dağıtır cümlelerinden. Yeryüzündeki herkesin tesellisi bir yana, Allah’ın tesellisi bir yanadır.
Ve inşirah, duyarlı her kalbin içine giren göktür.
Hz. Peygamber’e halka/ insanlığa herkesin mutlu olacağı ilahi hayat öğretisinin elçiliği verilmeden önce ve görevlendirildikten sonraki süreçte de yaşadığı bütün zorlukların üstüne bir tesellidir bu duru satırlar.
İnşirah suresinde insanlığın derdinden kendi dertlerini söz konusu edinememiş bir elçi ve O’nu teselli eden bir Allah var.
Ve İnşirah suresinde Hakk adıyla halkın iyiliği için, toplumsal duyarlılığı taşıyan herkesin daralan göğsü var.